Erbakan'a değil, işaret ettiğine bakın
Şubat ayının sonundan itibaren Rahmetli Erbakan üzerine yazılar yazıldı ve konuşmalar yapıldı. Ben de köşemde bir yazı yazarak kendisinin Türkiye için katkılarını dile getirmiştim. Bu katkıların bugünkü iktidarın alt yapısını oluşturmanın yanı sıra; hem Türkiye'de zihni bir dönüşümün hem de düşünsel bir zeminin sağlanması noktasında gerçekleştiğine dikkat çekmiştim.
Saadet Partisi'ni ve söylemlerini (tüm partisel versiyonlarıyla birlikte) geçmişten bu yana takip ettim ve açıkçası önemsedim. Özellikle Erbakan Hoca'nın vefatının ardından geçen iki yıl boyunca bu takibimi sürdürdüm ve partiden hem söylemsel hem de icraatlar anlamında ataklar bekledim. Fakat itiraf etmem lazım gelir ki, bu söylemsel ve icraatsal atakları pek bulamadım. Peki Saadet Partisi'nin atak yapması niye önemli?
Her şeyden önce kim ne derse desin, AK Parti'nin tüm birikim ve kadrosu ciddi anlamda Milli Görüş geleneğinden gelen insanlardan oluşmaktadır. Bu insanlar, gerek siyasi gerekse toplumsal tecrübelerini Milli Görüş içerisinde edinmişler; onun çok geniş bir yer tutan kapsama alanı içerisindeki sivil ve politik faaliyetlerinde kendilerini yetiştirmişlerdir. Bu bağlamda, bir politik yapı olarak Saadet Partisi'nin dışında sivil alanda, gençlik yetiştirme ve diğer toplumsal alt yapılar konusunda hala Milli Görüş, Ak Parti'den çok iyi durumdadır. AK Parti, politik alanda siyasetin önemli bir alanını absorbe etmiş olsa bile, sivil ve toplumsal alanda ayaklarını üzerine dayandırabileceği sağlam bir zemine sahip değildir. AK Parti'nin adanmışları yoktur. Bu durum gelecekte AK Parti için büyük bir handikap oluşturmaktadır.
Bugün için AK Parti ile Saadet Partisi arasındaki büyük oy farkı belki bu tür zaafiyetleri örtebilir. Geçmiş dönemde bir ara Saadet Partisi'nin oy oranı % 5'lerden yukarı doğru çıkınca, AK Parti, en azından kabinede revize yapma yolunu tutmuş ve bu arada kendi kadroları içerisinde Milli Görüş dozu yüksek bazı isimleri bakan olarak atamıştı. İşte Saadet Partisi'nin, Türkiye'nin daha liberal, muhafazakar (bütün yaşam biçimlerine servis sunan bir muhafazakarlık) ve postmodern bir dönüşüme kaymaması açısından önemi bulunmaktadır.
Fakat gelelim esas soruna; Saadet Partisi toplumun sorun, arayış, talep ve değişimlerine karşılık gelecek bir söylem ve icraat tarzından uzak görünmektedir. Fazilet Partisi'nden ayrılmalar ile başlayıp AK Parti iktidarı ile devam eden süreçte, eleştiriler şahsileştirilmiş (AK Parti'ye özelleştirilmiş), söylemin üslubu bir türlü ayarlanamamıştır. Bu da, her seferinde kitlelerin temsili açısından AK Parti'yi daha bir merkeze taşımıştır. Özellikle Erbakan Hoca'nın vefatından itibaren geçen iki senelik süreçte, Saadet Partisi Erbakan'ı merkeze çekip Onun şahsı üzerinden bir siyaseti yürütmeye çalışmaktadır ki, bu durum giderek Erbakan'ı mitleştirme gibi bir riski beraberinde getirmektedir.
Kısa bir süre önce Milli Gazete'nin ilk sayfasında yayımlanan büyük bir fotoğraf benim bu yargımı pekiştirtirmiştir. Fotoğrafta bir büyük salonda miting havasında yapılan toplantıda, büyük salonda bulunan herkesin yukarı kaldırdığı Erbakan resmi bu odaklanma ve mitleştirme riskini bana hatırlattı. Halbuki ben bu arada, Saadet Partisi'nden Türkiye'nin ve dünyanın sorunlarıyla ilgili olarak AK Parti'ye reaksiyondan öte düşünce, çözüm ve yaklaşımlar beklemekteyim. Bu bağlamda Saadet Partisi'nin daha çok, AK Parti'nin icraatları üzerine bir reaksiyon çerçevesinde kaldığını maalesef belirtmek zorundayım.
Öte yandan, Erbakan'ı an(la)manın "seni çok özledik" söylemi ve mitleştirme modlarından öte, söylem, çözüm ve yaklaşımlarla Türkiye ve dünyanın soru(n)larına tekabül etmeyle gerçekleşebileceğini görmek gerekmektedir. Nihayetinde Milli Görüş te tarihin bir anındaki soru(n)lara verilmiş bir cevaptır ve metafizikleştirilmemelidir. Bunun anlamı; Erbakan'ın Erbakanizmin nesnesi haline getirilmemesidir. Şayet bu tekabüliyeti sağlayamazsa, sosyolojinin kuralları işlemeye devam eder. Bundan dolayı Erbakan'a değil, işaret ettiğine bakılmalıdır.