Erbakan kirli oyunu bozdu
“Hasta Adam” travmasıyla dünyaya
küsenler, Necmeddin Erbakan’ın kurduğu hayallerle “ölüm uykusu”ndan uyanmaya
başlıyordu.
O, ateşten bir gömlek giyiyor;
adına da “Millî Görüş” diyordu. Ve en sıkıntılı anlarda bile çevresindekilere
umudun sonsuzluğa uzanan haritasını çiziyordu. Kur’an rûhu, Peygamber şuuru bu
topraklarda bir kez daha mâkes buluyor; “Millî Görüş” bayrağı altında dalga
dalga İslâm coğrafyasına yayılıyordu.
O, İslâm âleminin içinde
bulunduğu sıkıntıların asıl kaynağının “ümmet şuuru”ndan uzaklaşmasına
bağlıyor; her fırsatta siyonizmin köleleştirdiği Müslüman coğrafyanın tekrar
ayağa kalkma yolunun “cihad farzı”ndan geçtiğini beyan ediyordu.
“Anadolu’nun Ruhu”na ket
vuranlar, bendine sığmayan “Savunan Adam”ı her defasında engelliyor; o bütün
engellemelere rağmen “kesilen sakal” gibi her defasında daha gür çıkıyordu.
Leopart tanklarıyla başlayan
rüyâ; Gümüş Motor, Devrim Otomobili’yle gerçeğe dönüşüyor; idealize edilen “millî
sanayii”nin temelleri atılıyordu.
*
1968’de Odalar Birliği
Başkanlığı, Süleyman Demirel ve eyyamcıları tarafından ilga ediliyor; O
yılmıyordu...
“Önce ahlâk ve maneviyat”
düsturuyla Türk siyasetine yeni bir anlayış getiren Millî Görüş Lideri Prof.
Dr. Necmeddin Erbakan, başlattığı Ağır Sanayi hamleleriyle “Yeniden Büyük
Türkiye” idealinin fitilini ateşliyordu.
1971’de Millî Nizam Partisi
antidemokratik bir şekilde kapatılıyor; O yılmıyordu...
1980’de Millî Selamet Partisi
antidemokratik bir şekilde kapatılıyor; O yılmıyordu...
Ve 1995’te Türkiye’de yeni bir
dönem başlıyor; çetin günler artık O’nu bekliyordu... Refah Partisi genel
seçimlerinde yüzde 21.37 oyla 158 milletvekilliği alarak büyük bir başarıya
imza atıyor; O’nun başbakanlığında kurulan Refahyol Hükümeti, milletin özlediği
hizmetler için kolları sıvıyordu. Millet O’ndan memnundu; fakat dış güçler,
kartel medyası, askerler, sendikacılar, çeteler rahatsız oluyordu.
*
REFAHYOL Hükümeti’nin 28 Haziran
1996 tarihinde iktidar olmasıyla birlikte hortumları kesilmeye başlayan
rantiyeci çevreler bir kaşık suda fırtına kopartmaya başlıyordu.
Erbakan Hoca’nın 13 Nisan 1994
yılında Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmayı tozlu raflardan indirerek “iç savaşa
davet beyanı” olarak tevil eden asker ve siyasiler, 28 Şubat Post Modern
Darbesi’nin zemin taşlarını döşüyordu.
Neydi Erbakan’ı linç etmek
isteyenlerin tartışmaya açtığı o konuşma; “Refah Partisi iktidara gelecek, adil
düzen kurulacak. Problem ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak,
kanlı mı olacak, kansız mı olacak?.. Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum
amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu
kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye’nin şu anda bir şeye karar
vermesi lâzım. Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart. Geçiş dönemi
yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış
milyon buna karar verecek.”
Ve ardından bitmek bilmeyen
iftira kampanyalarına her gün bir yenisi ekleniyordu…
Erbakan’ı 148 kilo altınla... “Kayıp
Trilyon Davası”yla... Repo yapılan Bosna paralarıyla... Ali Kalkancı’nın zikir
ayinleriyle... Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz’ün uçkurlarıyla... Tuğgeneral
Osman Özbek’in Başbakan Erbakan’a küfürleriyle... Başörtülü öğrenciler için
kurulan ikna odalarıyla... Kasetlerle... Kaddafi’nin çadırında bir kaşık suda
kopartılan fırtınayla... Başbakanlık konutunda tarikat lider ve şeyhlerine
verilen iftarla... Sık sık rahatsızlığını dile getiren genç subaylarla...
Fitnede sınır tanımayan kiralık kalemşörlerle... Adının açıklanmasını istemeyen
üst düzey rütbelilerin ağzından atılan manşetlerle... Kartel medyasının gazete
kupürlerine dayanarak açılan davalarla... Laikliğe kafa tutan Kayseri Belediye
Başkanı Şükrü Karatepe’yle... Sincan’da Kudüs Gecesi düzenleyen Bekir
Yıldız’la... Susurluk’ta kaza yapan “mafya-siyasetçi-polis” üçgenindeki kirli
ilişkilerle... Sincan’da tanklara verilen balans ayarıyla... D-8 Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı’yla... TOBB-TİSK-TESK-TÜRK/İŞ ve DİSK’in oluşturduğu “5’li
çete”nin yaygaralarıyla... “Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık”-”İrticaya Karşı
Bir Dakika Karanlık” eylemleriyle... Millî siyasete ket vuruluyordu.
*
11 aylık REFAHYOL iktidarı
boyunca saldırıların ardı arkası kesilmiyor, Müslüman görünümlü fitnecilerin
başı Fethullah Gülen’in “amiral gemisi”nde köpürttüğü “Beceremediniz artık
bırakın” manşetiyle Refahyol iktidarına ölümcül darbeler indiriliyordu.
28 Şubat 1997’de 9 saat süren
Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların ardından Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun şu sözleri hafızalara kazınıyordu: “28 Şubat
gerekirse bin yıl sürecek.”
Millî Görüş Lideri Necmeddin
Erbakan’ın “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?..” sözünü tevile çalışanlar, bu
sözü 54. Refahyol Hükümeti’ni iktidardan uzaklaştırmaya dayanak noktası
yapıyordu. Sonunda teamülleri hiçe sayan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,
Refahyol Hükümeti’nin idam fermanını imzalıyordu. Millet, Refah Partisi ile
Doğruyol Partisi arasındaki imzalanan protokol gereği başbakanlığın Tansu
Çiller’e geçeceğini düşünürken, Demirel her şeyi ters yüz edip, yeni hükümet
için ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı görevlendiriyordu.
28 Şubatçıların gönüllü askeri
Mesut Yılmaz, Demirel’in kendisine altın tepside sunduğu hükümet kurma görevini
alır almaz, askerlerin verdiği ödevleri birer birer yerine getirmeye başladı.
Bu ödevlerden ilki “yarasa” olarak tanımladığı imam hatip ve Kur’an kursu
öğrencilerinin önünü kesecek olan 8 yıllık kesintisiz eğitimdi. Tepki alınca
da, “Siyasi hayatıma mal olsa bile bu kanunu çıkaracağım” diyerek yasayı 34
saatlik kesintisiz oturum sonucu hayata geçirdi. Ve çok arzuladığı siyasi
mevtalar listesindeki yerini aldı…
*
28 Şubat’ta oynanan “toplum
mühendisliği” oyununun ülkeye maliyeti 291 milyar dolar oldu. Faiz lobisinin
desteklediği postmodern darbe süreci, ekonomiyi rayından çıkardı. Bu dönemle
birlikte tekrar gemi azıya alan “3 K” (korku, kaos, kriz) lobisi doğmamış
çocukların hanesine borç yazmaya başladı.
Yaşanan süreçte 54. Refahyol
Hükümeti’nin Başbakanı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan iktidarının elinden cebren
ve hile ile alınmasına rağmen, tek bir insanın bile burnunun kanamasına razı
olmuyor; “28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek” meydan okuma ve temsil ettiği
kitlelere “kan emici vampire” benzetmesi yapanların “iç savaş” kışkırtmalarını
boşa çıkartıyordu.
28 Haziran 1996’dan aldığı
bayrağı 2 Temmuz 1997’ye kadar taşıdı. Ve bütün engellemelere rağmen
Türkiye’nin özlediği hizmet yarışında çıtayı akıllara gelmeyecek zirvelere
taşıdı. RP, 1998 yılında antidemokratik bir şekilde kapatıldı. O, “Bu karar
tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır...” diyerek bir kez daha dava
adamlığını gösterdi.
13 Nisan1909’da Ulu Hakan Sultan
2. Abdülhamid Han’a uygulanan çökertme operasyonu, bu defa “28 Şubat Postmodern
Darbesi”yle O’na uygulanıyor; Müslümanlara 88 yıl aradan sonra bir kez daha “bin
yıl sürecek” sloganıyla diz çöktürülüyordu.
Sultan 2. Abdülhamid’e
uyguladıkları dezenformasyonlarla 33 yıl sonra başarıya ulaşan zihniyet; O’nu
11 ay gibi kısa bir sürede hâl ediyordu. 1998’de Refah Partisi antidemokratik
bir şekilde kapatılıyor; O yılmıyordu.
*
1970’li yılların terör, yokluk ve
karaborsaya büründüğü karanlık günlerdeki acıları yeni yeni unutmaya
başlamışken, “karaoğlan” Bülent Ecevit bir kez daha sahneye çıkıp, gönlümüzde
kabuk bağlamış yarayı kangrene çevirdi.
Milletin oyu ile seçilerek
TBMM’ye gelen başörtülü Fazilet Partisi Milletvekili Merve Kavakçı’yı Meclis
kürsüsünde hedef göstererek, “Burası, devlete meydan okunacak yer değildir!..
Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!..” sözleriyle âdeta terör estirdi.
22 Haziran 2002’de ise Fazilet
Partisi âdeta narkozlanarak kapatılıyordu. Ve bu narkozlu kapatma bölünmeyi
beraberinde getirdi; “Gelenekçiler” ve “Yenilikçiler”.
*
Mücadeleye kalınan yerden devam
kararı alanlar Saadet Partisi saflarında, yeni bir yol haritası ile yola devam
etmek isteyen grup ise AK Parti’de yola devam diyecekti.
FP, 2002 yılında antidemokratik
bir şekilde kapatılırken; O yılmıyordu. “Kesilen kol yerine gelmez, fakat tıraş
edilen sakal daha gür büyür” diyerek Millî Görüş’ün yeniden güçlenerek
geleceğini bir kez daha yineliyordu.
20 Temmuz 2001 tarihinde kurulan
Millî Görüş’ün yeni temsilcisi Saadet Partisi, onun ilk üyelerinden birinin adı
ise, yine davasının kölesi olan “Savunan Adam”dı.
Fakat emperyalistlerin O’na karşı
hamlesi bitmek bilmiyor; 2 Aralık 2007’te yeni bir oyunla “ömür boyu siyasi
yasaklı” yaftası boynuna asılıyordu. Erbakan Hoca’nın gözünde bu kararın zerre
kadar kıymeti yoktu. Kervan yola dizilince, O yine en ön saftaki yerini aldı.
Millî Görüş bayrağını dünya durdukça dalgalanacağını haykırdı... Son nefesine
kadar...
*
Erbakan Hoca ilerlemiş yaşına
rağmen narkozlananları uyandırmak için şok üstüne şok uyguladı. Ferasetiyle,
önümüzde bizi bekleyen tehlikelere dikkat çekti. Gidilen yolun yanlış olduğunu
ifade etmeye çalıştı. Akıl dolu nükteleriyle, milletini “narkozdan uyanın,
altımızdaki toprak kayıyor, yok olma tehlikesi ile karşı karşıyayız” diyerek
kendine getirmek istedi.
Siyonist işbirlikçilerin, Haim
Nahumların arkasından giderseniz “Cehenneme bilet kesersiniz” dedi. Açıkçası
Erbakan Hoca, dinin kendisine emrettiği “emir’il bil maruf, nehy-i anil münker”i
her zaman olduğu gibi bir defa daha yüksek sesle milyonlara haykırdı. Tebliğini,
davetini ve cihadını canla başla yaptı. Yüce Kitabımızın Nisa Sûresi, 148’nci
ayetinde beyan edilen; “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine
zulüm yapılan kişi hariç. Allah her şeyi işiten ve bilendir” emrini yerine
getirmeye çalıştı.
Tarihler 27 Şubat 2011’i, günler
Pazar’ı, saatler 11.40’ı gösterirken, 85 yıllık mücadele ve çile dolu ömür
mühürleniyor; mücahid Erbakan için ölümsüz bir hayat başlıyordu.
Şahidiz Yâ Rabbi! Biz O’ndan
razıydık, Sen de razı ol Yâ Rabbi!
*
Bugün sonsuzluk yurduna göçen
Millî Görüş Lideri Necmeddin Erbakan’ın vefatının 10’uncu sene-i devriyesi. Bir
kez daha rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.