Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2962.07
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Entelektüel Kopuşlar

Özellikle sosyal medyanın çıkması ve yaygınlaşmasından bu yana, fikir alışverişinden ziyade taraftarlıklar ve fanatik tavırlar daha fazla yaygınlaşmış görünmektedir. Artık varolmanın yerini görünürlüğün aldığı farklı sosyal medya araçlarında “başarılı” olmanın en temel kriteri fazlaca beğeni almak, takipçisi olmak ve nicelik olarak öne geçmektir.

Sosyal medyada herkes “kendi adam”ına sahip çıkarken, hakikatin nerede ve nasıl tecelli edeceği en ufak bir şekilde sorun bile edilmiyor. Hemen her şey taraftarlıklara ve linç kampanyasına doğru dönüşüyor. Savunanlar neyi savunduklarını bile bilmiyorlar. Üstelik gündelik hayatta iki kelimeyi biraraya getirip konuşamayanlar, kültürel alt yapı açısından dökülenlerin nasıl da hararetli savunulara girdiklerini görünce insan bir başka oluyor.

Bu duruma acaba global bir resim olarak bakabilenler kaç kişi diye merak ediyorum. Yani mevcut durum açısından tüm dünyada nerede duruyoruz ve ne gibi çıktılar üretiyoruz? Dikkat ederseniz başkasının negatifliği üzerine kurulan gözboyamacı sanal bir başarı ve mutluluk hikayesi anlatılıyor durmadan. Bir başka deyişle, herkes kendi “üstünlüğü”nü katkıları üzerine değil, başkalarının negatifliği üzerinden inşa ediyor.

Bu tür sorunların özellikle entelektüeller arasında olması sorunun ciddiyeti ve vehametini anlamak açısından üzerinde durulması gereken bir nitelik taşıyor. Çünkü bir toplumun lokomotifi olarak entelektüellerin farklı görüş ve ideolojilerine rağmen tartışma yapma kapasitesini ifade eden geçirgenliklerin de giderek azaldığını müşahede etmekteyiz.

1970’li yılların keskinliği ve kimi negatif niteliklerinin ardından 1980’lerin sonuna doğru giderek tartışma kültürünün başladığını, yayınların yapıldığını gördük. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından, kültürel açıdan belirli duraklamalar olmakla birlikte, 1990’ları alttan alta hazırlayan gelişmelere tanıklık edildi. Özellikle 1990’lı yıllarda kültürel, sosyal, ekonomik ve ideolojik tartışmaların farklı dergi ve kitaplarla hız kazandığı bilinmektedir. Bu dönemde sağ, sol ve İslamcı iktidarların siyasi düzlemdeki çeşitliliği ile birlikte bunların toplumsal ve kültürel karşılıkları da bir şeyler söyleme gayretinde idi. Daha da ötede entelektüeller arasında varolan geçirgenlikler, her bir düşünce ve görüşün ifadesi ve tartışılmasını sağlamaktaydı. Ayrıca entelektüeller kendi dergileri dışında da görüşler beyan etmekte, tartışmalara müdahil olmakta idi.

Tüm bunların medyada karşılıklarını da hatırlamadan olmaz. Özellikle “Siyaset Meydanı” türünden birçok televizyon programı siyasi, kültürel, entelektüel dozları olan yayınlar yapmakta idi. En azından farklı ideolojik ve düşünsel çevrelerde bir heyecan sezinleniyordu.

Benim görebildiğim kadarıyla, bugün bu heyecan bitmiş durumda. Farklı düşünsel çevrelerde ortak görülen bir semptom varsa, artık hiçbir ideoloji, düşünce ve görüşün kendi müntesibine heyecan vermemesidir.

Peki tüm bunlardan geriye 2021 yılına evrildiğimiz şu dönemde ne kaldı diye sormalıyız. Bir kere hayranlık, fanatiklik, taraftarlıklar maalesef sağlıklı ilmi ve düşünsel tartışmaların önündeki en büyük engel oldu. Çoğu kimse kendini mutlaklaştırarak sosyal medyaya aforizma püskürtmektedir. Bir argümanı öne sürmenin bilimsel maliyeti sıfırlandığında, birçok kimse kendisini Nietzsche zannederek söze öykünüyor.

Entelektüeller de dar ideolojik evrenlerinin içerisinde kendilerini dışarıdan yalıtarak, bu havanın kuvvet kazanmasını kimi zaman seyretmekte kimi zaman da bizzat desteklemektedir. Halbuki en azından entelektüellerin birbiriyle temaslarını kaybetmeden ilmi tartışmalara ağırbaşlılıkla katılmaları beklenmelidir. Çünkü ülkenin ihtiyacı budur.