Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ağustos 2021

Engellerden kurtulmak!

Abdullah Bin Revaha (r.a.); fedakârlığın, Allah yolunda dünyadan ve dünyaya bağlayan ne varsa onlardan vazgeçmenin sembolü; şiirleriyle olduğu kadar, savaşlardaki kahramanlığı, yiğitliği ve cesaretiyle de meşhur olan güzel sahabidir.

Medine'de maruf ve meşhur iki büyük kabileden biri olan Hazrec kabilesine mensup bir zattır. Efendimiz (a.s.) Birinci Akabe Biatı’ndan sonra Medine'yi Münevvere’den gelen Müslümanların; “Bize Kur'an'ı öğretecek İslam'ı, Allah'ın Kitabını öğretecek bir muallim, bir mürşit, bir öğretmen, bir davetçi gönder” talepleri üzerine Musab Bin Umeyr'i göndermişti. Mus’ab, öyle çalışıyor öyle gayret ediyordu ki Medine-i Münevvere’de Kur'an'ın ulaşmadığı, İslam'ın konuşulmadığı, Muhammed Mustafa (a.s.)'ın bahsedilmediği bir ev kalmamıştı. Kısa bir süre içerisinde Musab’ın vesile oluşuyla Müslüman olan sahabilerden bir tanesi de Abdullah Bin Revaha (r.a.)’dır.

Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Revaha’ya Kur'an ayetlerini okuyunca Abdullah “Bu asla bir beşer sözü olamaz!”diye karşılık vermişti. Daha sonra İkinci Akabe Biatı'nda Peygamber Efendimiz (a.s.)’a Medine'den gelerek biat eden 75 kişinin içerisinde Abdullah Bin Revaha da vardı. Efendimiz (a.s.)'ın yanına geldiler; O’na biat ettiler. “Ne üzere biat edeceğiz ya Resulallah?” dediler. Efendimiz (a.s.) onlara “‘La ilahe illallah MuhammedurRasulullah’ Allah'tan başka yaratan, yaşatan, rızık veren, ibadete layık bir varlık kabul etmeyeceğinize, Benim de O’nun Resulü olduğuma ve canlarınızı koruduğunuz gibi beni de koruyacağınız üzerine biat edeceksiniz” dedi. Abdullah b. Revaha bir soru sordu “Ya Rasulallah! Dediğini yaparsak; sana bu şekilde biat edersek bize ne vaat ediyorsunuz?”

Bunu sorarken beklentisi; dünyevi vaatler, makam ve mansıplar değildi elbette. Efendimiz (a.s.) “Bu şekilde biat ederseniz size cennet var” buyurmuşlardı.

“Allah, Müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır.” (Tevbe, 111)

Yani canınızı ortaya koyarsanız, malınızı ortaya koyarsanız, Allah'ın rızasını kazanmak hedefiniz olursa, O’nun için hem yârdan hem serden vazgeçebilirseniz karşılığında cennet vardır.

Allah'ın rızasını kazanmak, cennete koşmak için dünyadan, maldan makamdan mansıptan vazgeçtiğini gösteren en güzel örnek onun şehadetine şahitlik eden, şehit oluşunun gerçekleşmiş olduğu Mu’te destanıdır.

Hicretin 8. yılında Efendimiz (a.s.) çevre şehirlere, ülkelere gönderdiği gibi Busra hükümdarına da sahabiden Haris b. Umeyr ile bir davet mektubu gönderiyor. Davet mektubunu getiren Haris b. Umeyr (r.a.), bugünkü Ürdün sınırları içerisinde bulunan Mu’te valisi Şurahbil bin Amr’ın adamları tarafından derdest ediliyor ve idam ediliyor. Suçsuz yere, ölümü hak edecek herhangi bir cürüm işlememişken, elçi öldürülüyor. Efendimiz (a.s.), sahabesi O’nu koruduğu gibi O da sahabeyi öyle korurdu. Bunu duyunca hemen Mu’te’ye gitmek ve şehit edilen arkadaşlarının hesabını sormak üzere bir ordu hazırlanmasını emretti. Ordu hazırlandı ve yola çıkacakken Efendimiz (a.s.) orduya daha önce yapmadığı şekilde bir tayin usulüyle komutan seçti:“Ordunun komutanı Zeyd BinHarise’dir. Eğer Zeyd’e bir şey olursa komutayı Cafer Bin Ebi Talip alacaktır. Eğer Cafer’e bir şey olursa Abdullah Bin Revaha komutayı alacaktır. Eğer Abdullah'a da bir şey olursa o zaman aranızda bir komutan seçin” diye emretti. Sahabe-i Kiram diyor ki: “Biz Abdullah'ın da içerisinde bulunduğu üç arkadaşımızın şehit olacağını o zaman anladık. Çünkü bir orduya birden fazla komutan tayin etmek Efendimiz'in (a.s.) yaptığı bir şey değildi.”

Gidiyorlar. Yüz bin civarında askerden oluşan Bizans ordusu ile karşılaşıyorlar. Zeyd şehit oluyor. Efendimiz (a.s.) Mescid-i Nebi’de sanki karşısında bir televizyon ekranı varmış da savaşı izliyormuş gibi olanları anlatıyor: “Zeyd şehit oldu, cennete gitti” diye haber veriyor. “Sancağı Cafer aldı. Cafer’in sancağı tutan kolu kesildi. Diğerine aldı o kolu da kesildi. Aldığı darbelerle Cafer de şehit oldu.” Efendimiz (a.s.) “Allah (c.c.) Cafer’in kesilen iki koluna karşılık iki kanat takmıştır. Cafer’i cennette uçarken gördüm” diyor. Daha sonra Abdullah'a gelince Efendimiz (a.s.)'ın biraz durakladığından bahseder kimi kaynaklarımız. Abdullah, kendisinden önce komutan tayin edilen iki arkadaşının şehit olduğunu görünce şöyle bir müddet “Onlar gitti. Öldüler, şehit oldular. Ben de gidersem bende öleceğim” diye bir tereddüt ettiği sonra toparlandığı; elinde güç toplamak üzere yediği kurumuş et parçalarını fırlattığı ve “Seni senden önceki arkadaşlarının gittiği yere gitmekten alıkoyan nedir?” dediği, “Eğer bahçelerimse bahçelerimi vakfettim, bağışladım. Kölelerim ise onları azad ettim, hürriyetlerine kavuşturdum. Eşimse boşadım.” gibi cümleler kurarak savaşa giriştiği ve şahadet şerbetini içtiği anlatılır.

Bizim de elimizi, ayağımızı tutan, bacağımıza yapışan, eteğimizden dünyaya çeken ne varsa Rabbimizin rızasını kazanmak için Abdullah'ın kurtulduğu gibi onlardan kurtulmalı, mutlaka ve mutlaka cennete namzet bir hayat yaşamanın çabası ve gayreti içerisinde olmalıyız.

Cenab-ı Hak Teâla Hazretleri, Abdullah Bin Revaha’nın hayatından hayatımıza bu güzelliklerin taşınmasını nasip eylesin…