Enflasyonla Mücadele Ederken…
Türkiye ekonomisi, son dönemde enflasyonla mücadele ve para politikası kararlarıyla yön bulurken, bir yandan da istihdam ve sanayi verilerinde toparlanma sinyalleri veriyor. Para Politikası Kurulu’nun politika faizini yüzde 50’de sabit tutma kararı, enflasyonla mücadelede kararlı duruşunu sürdürdüğünü gösteriyor. Peki, bu kararlar ve ekonomideki son veriler bize ne anlatıyor?
Enflasyonla Mücadele: Zor Ama
Gerekli Bir Yol
Ağustos
ayı enflasyon verilerine baktığımızda, yıllık TÜFE %51,97 seviyesinde. Bu oran,
Türkiye ekonomisinin halen enflasyonist baskı altında olduğunu gösteriyor.
Enflasyonun kontrol altına alınması kolay olmayacak, ancak Para Politikası
Kurulu’nun sıkı para politikasını sürdürme kararı bu noktada kritik bir adım.
Yurt içi talepteki yavaşlama ve Türk Lirası’nın reel değer kazanımı,
enflasyonun ana eğilimini aşağı çekmeye başlamış durumda. Ancak, henüz
istenilen seviyeye ulaşıldığını söylemek zor.
Özellikle
hizmet sektöründeki enflasyonun yılın son çeyreğinde iyileşmesi bekleniyor. Bu
da, önümüzdeki aylarda fiyatlarda bir rahatlama olabileceği anlamına geliyor.
Ancak enflasyon beklentilerinin hâlâ risk unsuru olduğunu unutmamak gerek.
Piyasalarda fiyatlama davranışları, bu beklentilere göre şekillendiği için enflasyonu
kalıcı olarak aşağı çekmek için uzun vadeli, sabırlı bir politika gerekiyor.
İstihdamda Umut Verici Sinyaller
Temmuz
ayı istihdam verileri ekonominin başka bir yüzünü ortaya koyuyor. İşsiz sayısı
112 bin kişi azalmış ve işsizlik oranı %8,8’e gerilemiş durumda. Bu, ekonominin
yavaş yavaş toparlandığının önemli bir göstergesi. Sanayi ve hizmet
sektörlerindeki toparlanma, istihdamı olumlu yönde etkiliyor. Özellikle genç
nüfusta işsizlik oranındaki düşüş dikkat çekici. Genç işgücünün ekonomiye
entegrasyonu, orta ve uzun vadede büyüme açısından büyük önem taşıyor.
Ancak
işgücüne katılım oranı hâlâ istenilen seviyelerde değil. Ekonomide genişleme
sinyalleri alırken, işgücünün daha fazla insanı kapsaması, daha güçlü ve
sürdürülebilir bir toparlanma anlamına gelir.
Sanayi ve Ticaret: Toparlanma Yavaş
Ama Kararlı
Sanayi
üretimi verilerine baktığımızda yıllık bazda %3,9’luk bir daralma söz konusu.
Ancak aylık bazda %0,4’lük bir artış var. Yani, sanayi sektörü zorlu bir
dönemden geçiyor olsa da toparlanma sinyalleri veriyor. Ticaret sektöründe ise
tablo biraz daha karmaşık. Yıllık bazda ticaret satış hacmi azalmış olsa da,
perakende sektöründe %5,4’lük bir artış söz konusu. Bu da iç tüketimin hala
canlı olduğunu gösteriyor.
İnşaat
sektöründeki toparlanma ise dikkat çekici. Yıllık ciro artışı %58,8
seviyesinde. Bu, inşaat sektörünün ekonomiye ciddi bir katkı sağladığını ortaya
koyuyor. Türkiye, inşaat odaklı büyüme modeline sıkça başvurduğu için bu
veriler çok şaşırtıcı değil. Ancak sürdürülebilir bir büyüme için diğer
sektörlerde de benzer performanslar görmek gerekiyor.
Konut Piyasası: Yatırımcılar
Dönüşümlere Ayak Uyduruyor
Ağustos
ayında konut satışlarındaki %9,9’luk artış, iç piyasalarda konut talebinin
güçlü kalmaya devam ettiğini gösteriyor. Ancak ipotekli konut satışlarında
düşüş var. Bu da, tüketicilerin farklı finansman yöntemlerine yöneldiğinin bir
işareti. İlk el konut satışlarındaki %18,7’lik artış ise inşaat sektöründeki
canlanmayı doğruluyor. Yeni projelere olan talep, ekonominin inşaat ayağının
hala güçlü olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak
yabancılara yapılan konut satışlarındaki %26,2’lik düşüş, dikkat çekici bir
başka veri. Yabancı yatırımcıların Türkiye konut piyasasına ilgisi azalıyor. Bu
durum, döviz girişini olumsuz etkileyebilir. Yabancı
yatırımcılar için Türkiye’nin cazibesini artıracak politikaların devreye
sokulması gerekiyor.
Sonuç: Zorluklar ve Fırsatlar Yan
Yana
Türkiye
ekonomisi bir yandan enflasyonla mücadele ederken, diğer yandan sanayi ve
istihdamda toparlanma sinyalleri veriyor. Ancak bu toparlanma, istenilen hızda
değil. Para Politikası Kurulu’nun sıkı duruşu, enflasyonla mücadelede doğru bir
adım olarak değerlendirilebilir. Ancak sanayi üretimindeki yıllık daralma,
ticaret hacmindeki düşüşler ve yabancı yatırımlardaki azalma, ekonominin halen
ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Önümüzdeki
süreçte ekonomiyi dengede tutmak için, sanayi üretimini canlandıracak ve
yurtdışı yatırımları çekecek adımlar atılması gerekecek. Bu dengelerin
sağlanması, Türkiye’nin uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme yakalaması
açısından kritik önemde.