Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.18
Gram Altın
2968.64
BIST 100
9641.44
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Temmuz 2022

Enes olabilmek…

Evlâdımız Enes’in vefatının üzerinden “bir sene bir ay” geçti.

Bir Bayram daha.

Biz bundan sonra Bayram görebilecek miyiz, önümüzde kaç dakika, kaç saat, kaç gün, kaç ay, kaç yıl var?

Bir dakikalık ömrümüzün kaldığından bile emin değilken, ne ince hesaplar yapıyoruz?

Bir Kurban Bayramı’nı daha dünya gözüyle göremeyeceğimiz yakınlarımız olmadan tamamlıyoruz.

Bir sonraki Kurban Bayramı’nda bizi hatırlayan dostlar, ismimizin önüne “Rahmetli” ya da “Merhum” temennilerini yerleştirecekler, hiç de küçük olmayan bir ihtimalle.

İnsanların ölüm vesilelerini alt alta dizin…

Trafik kazası mı dersiniz, hastalık mı dersiniz, banyoda ayak kayması mı dersiniz, merdivenden yuvarlanma mı, pencereden düşen saksının ya da bir maganda kurşununun isabet etmesi mi?

O kadar çok vesile, sebep var ki…

Bir sonraki güne çıkma ihtimalimiz, çıkmama ihtimalimizden çok daha az!

Ölüm bu kadar yakın; biz ne kadar uzak görürsek görelim, ömrümüzün uzun olması için ne kadar dua alırsak alalım, çok yakın.

Bunu hepimiz biliriz ama, havamızdan da geçilmez.

Altınızda dikkatleri anında üzerinde toplayan çok lüks bir otomobilin olduğunu düşünün.

"Şahin'den, Murat'tan" inişinizle, o arabadan inişiniz arasında fark olur mu, olmaz mı?

Bir yere başkan oldunuz diyelim;

İnsanlar etrafınızda pervane…

Nefsinizi okşamaz mı?

Çok güzel ya da çok yakışıklı olmak ya da olmamak sizin için ne kadar mühim?

Şöyle bir bakın, ne aşırı övgüler yağdırılan insanlar var şurada burada, bilhassa da sosyal medyada…

Onlardan biri olmak ister miydiniz?

Kulları öve öve bitiremeyenlerden misiniz?

Bilirsiniz;

Nebî (S.A.V.) birinin aşırı övüldüğünü işitince,

“Adamı mahvettiniz, bel kemiğini kırdınız!” buyuruyor.

Bizim tavrımız dirilerimizi öve öve bitirmek olmamalı... Güzel işler yapanları hayırla yâd etmek olmalı...

Bilhassa da merhum ve merhumelerimizi.

“Yürek dolusu” hayırla yâd edilmek için de, “iyi insan” olmalı.

Öleceğiz ya…

Biz musalla taşındayken o soru sorulacak cemaate…

Ve cevaplar gelecek:

“İyi bilirdik!”

“İyi bilmezdik ama neyse, ölmüş gitmiş adam! Usul yerini bulsun!”

İkisinden biri.

Bir gün…

Enes (R.A.)’dan aktaralım:

Bir gün Peygamber (S.A.V), bazı sahâbilerle birlikteyken, yanlarından bir cenaze geçti.

Ashaptan bazıları o cenazeye hayırla andı.

Bunun üzerine Nebî (S.A.V.)

“Kesinleşti” buyurdu.

Bir süre sonra…

Bir cenaze daha geçti.

Orada bulunanlar onu, pek de “hayırla” anmadı.

Nebî (S.A.V) bir kez daha,

“Kesinleşti” buyurdu.

Ömer İbnu’l Hattâb, “Ne kesinleşti ya ResûlAllah?" diye sorunca…
Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurdu:

“Hayırla andığınız cenazenin Cennet’e girmesi, kötülükle andığınız cenazenin de Cehennem’e girmesi…

Kesinleşti.

Çünkü siz (mü’minler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz!”

*

Kurban Bayramı’nın ikinci gününde…

Bir yıldır fırsat buldukça yaptığımız gibi, Rahmetli Enes Evlâdımızı yakından tanıyan dostlarımızla bir araya geldik.

Onu yâd ettik.

Herkes aynı şeyleri söyledi:

Merhum, çok yardım severdi.

Darda kalmış kim varsa; insan, hayvan, bitki fark etmez, yardımına koşardı.

Her tanıştığının halini hatırını sorar; bayramlarda seyranlarda mutlaka arardı.

Paraya pulu baş tacı etmezdi ve asla israf da etmezdi.

Merhum Enes inancından, prensiplerinden hiç taviz vermezdi.

Karşısındakine en güzel üslupla “Hakk”ı tebliğ ve tavsiye ederdi.

Tartışmaya girmezdi.

İşine herkesten önce gider, vazifesini yetiştirmekte zorluk çeken bir arkadaşı varsa, mutlaka destek verir, yükünü hafifletmeye çalışırdı.

Her nimetin kıymetini bilirdi.

Mekânın ve zamanın hakkını verirdi.

İş yerinde iş disiplini, piknik yerinde o ortamın rahatlığı.

Çocukla çocuk, büyükle büyük.

Çok genç yaşında amansız hastalıklardan birine yakalanmıştı, ömrünün son aylarını büyük ıstıraplarla geçirmişti ama hiç şikâyetçi olmamıştı.

Beyin ameliyatından sonra yatağa bağımlı hale gelmişti.

Bin türlü sıkıntısı ve yanında güzel, tertemiz bir tuğlası vardı.

O tuğla ile abdestini alır, namazlarını kılardı.

Hastalığının amansızlığını çok iyi bildiği halde, o haldeyken “doktora” imtihanına hazırlanıyordu.

“Ölüm Allah’tan, hangi saniye ise o saniye. Onu biz bilemeyiz. Biz üzerimize düşeni yapalım ve tevekkül edelim!” diyordu.

*

“Hayırla yâd edilme” meselesi var ya…

Ne yaparsanız yapın, bazıları hakkınızda “kötü” konuşacaktır.

Öyle değil mi?

Merhum Enes için bu böyle değil.

Onun dünya görüşüne karşı olan “tanıdıkları” bile, bahsi açıldığında, “Çok temiz bir insandı.” diyorlar.

Dil ile söylemek, kalp ile söylemek meselesi.

Enes çok konuşmazdı.

Gerektiği kadar konuşurdu.

Daha çok gözleri ve kalbiyle verirdi mesajını.

“Mesaj vermiş olmak” için de yapmazdı yaptıklarını.

O öyleydi.

Şırıl şırıl akan tertemiz su, hemen herkeste aynı hisleri uyandırır ya…

Öyle bir haldeydi.

*

Enes’in hidayetine vesile olduğu gençler var.

Öyle “politik” mesajlarla filan değil…

Kalpten kalbe giden mesajlarla etkiliyordu insanı.

Etkilemek için” yaparsan olmaz zaten.

Öyle isen öylesindir.

Mesele öyle olabilmekte.

Rol yapmayacaksın, olacaksın!

*

Sohbetlerde “Merhum Enes gibi olabilsek..” temennisi dile getirilince…

“Onun gibi olmak çok zor, biz olamayız mümkün değil” benzeri lâflar ediliyor.

Niçin olamayız?

Kalp hasta!

Yok mu bu hastalığın tedavisi?

Olmaz mı!..

Dert varsa çare de var…

Evlât acısana dayanabilecek kadar sağlam bir yürek vermiş Rabbim.

Orada ne cevherler var.

Onlardan habersiz mi ölüp gideceğiz yani!