Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2020

Enes Batur ve Halil Sezai'nin isyanı

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY ile savaşın eşiğine gelmiş olması Enes Batur ve onun takipçilerinin gündeminde değil.

İllaki de olması gerekmez.

Neticede herkesin ilgi alanı başka; böyle olması da suç değil.

Özellikle 15 yaş altı gençlerin ilgi odağı haline gelen sosyal medya fenomeni Enes Batur’un yaşadıkları sosyal ve geleneksel medyayı epey meşgul etmişe benziyor.

Enes Batur’un koronavirüs teşhisi koyulduktan sonra “evde karantina” koşullarını ihlal etmesi, bir anda Türkiye’nin tüm gündemini bastırarak ön plana çıktı.

Gerçekten ihlal etti mi etmedi mi konusu bambaşka bir konu. Ben başka bir yerden bakmak istiyorum.

Fenomenimiz yaptığı açıklamalarda iddiaları yalanlıyor ve “Üzerime oynanan alçakça, kalleşçe, büyük bir oyun var” diyerekkendisine bir “operasyon” çekildiğini vurguluyor.

Bu operasyonu çekenlere karşı da uyarıda bulunmaktan kendisini alamayan ünlü YouTuber, “Bunu yapanlar elbet cezasını çekecektir. Allah’ından bulsunlar. Gelişmeleri durum ilerlerse paylaşacağım” diyerek üstü kapalı tehdit etmekten de kaçınmıyor.

Aslında iyi de oldu. Ağır gündemin altında bazen böyle haberler de gerekiyor. Ama bu haberde daha çok bir “mağduriyetten” ziyade “sisteme isyan” var.

Sisteme “isyan” eden bir diğer isim ise Halil Sezai Paracıkoğlu

O ünlü filmi… İncir Reçeli’ndeki depresif hâle bürünerek “akşamdan kalma” olduğunu ve ne yaptığını bilmediğini söyleyen Halil Sezai, 67 yaşındaki Hüseyin Meriç’i darp etmesini “Benim yaptığım hayvanlık” diyerek özetlemişti.

Tutuklandı ve Maltepe Cezaevine gönderildi. Vicdanlar rahatladı.

Bazı insanlar ünlülerin mağduriyetlerinden epey bir keyif alır. Zihinlerinde bu kişileri yukarıda bir yerde, ulaşılamaz bir noktada konumlandırırlar. Buraları kendilerinin çıkamayacağı bir mevki olarak nitelendirirler.

Bu nedenle vatandaşlar bir adaletsizlik hissettiği zaman sosyal medya üzerinden ortak bir şekilde “tekrar yargılama, hapis veya serbest bırakılma” gibi taleplerde bulunmayı vicdanlarının verdiği bir görev olarak telakki ederler.

Böyle durumlarda ünlü kişilerin yargı önünde sade vatandaşla “aynı” konumda olduğu hissi kitleleri önemli ölçüde rahatlatır ve adalet sistemine olan güveni tazeler.

Fakat sosyal medyanın devreye girmesi ile hareket eden bir adalet sistemi ne kadar doğru?

Adaleti etkilemek suçtur.

Ama adalet mekanizmalarının bu etkilemeye kayıtsız kalması bana sorarsanız daha büyük bir zâfiyet.

Tüm vatandaşlar kanunları bilmek zorundadır. Bir suç işlendiğinde “Ben bunu bilmiyordum” savunması mevcut adalet sistemimizde geçerli değil.

Tüm dünyada da durum böyle…

Bu nedenle eğitim sisteminde bu kanuni düzenlemeler yavaş yavaş genç beyinlere nakşedilir.

Ama son yıllarda artan dijitalleşme ve çeşitlenen ekonomik düzenle birlikte yasal düzenleme ihtiyacı daha da artmış fakat yasama gücü olan TBMM çoğu alanda bu yasal ihtiyaca cevap verebilecek hıza erişememiştir.

Bu da bir suçlama olarak görülmemeli. Dünya o kadar hızlı dönüşüyor insanlar ne olduğunu farkına varamıyor.

Mevzuattaki eksiklikler bir sorun olmasına rağmen mevzuattaki hızlı düzenlemelerde bir sorun teşkil ediyor.

İnsanlar eğitim sisteminde yavaş yavaş benimsedikleri hukuki kuralları eğitim sisteminden öğrenme fırsatı bulamadan bir anda hayatlarında buluyorlar.

Bu gibi durumlarda adaleti sağlayan en büyük kurum olan “vicdan” devreye giriyor.

Yaşananları vicdanlarına sığdıramayan insanlar hukuki durumu tam bilmeden ve araştırmaya da gerek görmeden sosyal medyada kamuoyu oluşturuyorlar.

Bir gün Cumhurbaşkanı Erdoğan vatan haini ilan ediliyor diğer gün Ana Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu…

Bu iş böyle gitmez.

Sorumluluk gerekli.

15 Temmuz sonrasında adalet sistemindeki FETÖ unsurlarının büyük oranda temizlenmesi Adalet Sistemi üzerindeki şüpheleri kaldırdı. Fakat yapılan bu hızlı değişiklikler Adalet mekanizmasının vicdanlara tam oturmasına fırsat vermedi.

Zorunlu yapılan bu işlem; vatandaşı ayrı, iktidarı ayrı, muhalefeti ayrı, adalet sisteminin tüm paydaşlarını da ayrı bir şekilde mağdur ediyor.

Adalet sistemi bir an önce kendisini toparlamalı.

Eksikler büyük ölçüde giderildi. Savcı, hâkim ve diğer personel sayıları FETÖ temizliği öncesindeki sayılara ulaştı ve geçti.

Teknolojiye uyum ile de hizmet kalitesi artan adalet sistemi vatandaşla bütünleşmeli.