Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.33
Gram Altın
2918.28
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Kasım 2020

Enes

Köydeki huzuru yaşadığımız Ağustos akşamında, kendi elleriyle yaptığı kahveyi ikramı sırasında fark ettim..

Fincanı tuttuğu eli titriyordu.

Bir süredir “yoğun çalışmaya” bağladığı başağrıları vardı.

“Sen yine de bir baktır istersen..” dediğimde,

“Ara sıra olur böyle, virüs yayılımı azalsın, giderim İnşAllah Baba.” karşılığını vermişti.

O gün…

Hafif titreme halini gördüğüm o an,

“Hayır, böyle olmaz, gidecek ve görüneceksin Evlât!” dedim.

“Peki Baba” dedi.

Ankara’ya varır varmaz da sözünü tuttu.

Muayene, tetkik vesiare…

Peşini takip ettim..

Doktoru “Maalesef!” dedi.

Beyinin ön sağ tarafında “kitle” varmış.

Kendimi bildim bileli “ağır hastalıklar” eksik olmamıştı etrafımdan, yine bir imtihan, yine çok zorlu sorular…

Yaman bir süreç…

Ameliyat için beklenecek vakit olmadığı söylendi.

“Kime yaptıralım, nasıl yaptıralım?” diye düşünmek, araştırmak için vaktimiz yoktu.

“Şâfi Allah” diyerek “olur”u verdik.

Kitle çok büyüktü, ameliyat çok zorluydu.

Bize “riskler” anlatılmıştı.

Yapacak bir şey de yoktu.

Şâfi Allah.

Ameliyatın bitmesini beklediğimiz beş altı saat, o güne kadarki ömrümden çok daha uzun gelmişti.

“Ölüp ölüp dirilmiştim” adeta.

Doktoru, “bitkin” bir halde çıkmıştı ameliyattan.

Meraklı, endişeli, gergin gözlerime odaklanarak, “Çok zor oldu ama güzel oldu. Kitlenin büyük kısmını çıkartabildik, kalanı mutlaka radyoterapiye kemoterapiye cevap verecektir. Geçmiş olsun!” deyince sevinmeye davranmıştım ki…

“Tabii, arıza kalacak mı kalmayacak mı, uyanınca göreceğiz!” cümlesiyle frenlendim.

Uyanmayı beklemek de en az bir asır!..

Uyanınca görüldü ki, “sol tarafta güçsüzlük”ten başka sıkıntı yok.

“Çok şükür.”

O güçsüzlükle, “fizik tedavi rehabilitasyon” aşamasında mücadele edileceği söylendi.

Radyoterapi, kemoterapi, fizik tedavi…

İşler düzgün giderken, “bacakta pıhtı problemi olduğu” anlaşıldı.

Ardından, beyinde ödem gelişti.

Bunlarla mücadele…

Enes, MaşAllah…

“Baba, sıkma canını, Cenab-ı Hak ne derse o olur, şükür” diyor.

Tek bir namazını aksatmıyor.

Ölmüşlerimizin ruhları için dua okumayı hiç ihmal etmiyor.

Psikolojiye baskı yapan onca ağır ilaç…

Evinden uzak, hastane ortamı, bir de etrafta virüs gerginliği…

Bütün bunları “Şükür, her şey iyi gidiyor, Cenab-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır!” diyerek karşılıyor.

Doktoru, “Bugün bir tost yemeye hak kazandın” dediğinde sevindiğini belli ediyor.

Aksi durumlarda üzüldüğünü ise hemen hemen hiç belli etmiyor.

Enes Evlâdım, kendisini tanıdığım ilk gün de böyleydi, hep böyle kaldı.

Beş sene evvel, Kızımızla yuva kurmak niyetiyle gelmişti evimize.

Anne-babasının ve kendisinin çok temiz insanlar oldukları ilk bakışta belli oluyordu.

Maddi durum, iş, güç meselelerine hiç girmedim, ayrıntıyı onlar verdi.

“Sosyoloji” mezunu imiş, alanında istihdam imkânı olmadığı için bir inşaat şirketinde “çizim” öğrenmeye karar vermiş.

O işi yapmaktaymış.

Hiç üzerinde durmadım.

İçime ferahlık gelmişti.

“Kısmetse olur!” dedim.

Oldu.

Enes evlâdımızla beş yıl boyunca çok yakındık.

Bugün de çok yakınız, çoğu “baba-oğul” bu kadar yakın olmamıştır.

Onu tanıdıkça, “Bu ne güzel bir insan” dedim.

Kibir, riya, ihtiras, gelecek endişesi, cimrilik, savurganlık…

Hiçbirinden en ufak bir iz yok.

Hafif tebessüm, ölçülü tevazu, fakire fukaraya sadaka vermenin yüze yansıyan huzuru…

Tertemiz namazlar.

Kıldırdığı namazın, “bitmese” dedirten hazzı.

Hilm, teenni.

Annesinden babasından öğrendim; Rahmetli Dedesi yatağa bağımlı hale geldiğinde bakımını Enes üstlenmiş.

Rahmetli Anneannem’in mezarını göstermiştim kendisine, oradan her geçtiğinde, mutlaka inip “Yasin” okurmuş.

Gazetecilik faaliyetini icra ettiğimiz ortamlarda, şöyle güvenilebileceğimiz, sırtımızı döndüğümüzde hançerlemeyeceğinden emin olduğumuz insanları pek göremeyiz.

Ruhu sıkan, vicdanı burkan işler döner oralarda.

Enes’le zaman zaman oraları konuşurduk.

“Baba, Allah size kolaylık versin, çok çok zor işiniz, bol bol dua ediniz!” derdi.

“İnsan bolluğunda insan kıtlığı” ne demek, onu siz bana sorun!

Enes, çok iyi bir evlat…

Her şey istikrarlı bir şekilde ilerlerken…

Bir muhalif fırtına esti.

Sabredersen, “nimet” bilirsen mükâfatı büyük İnşAllah.

Şimdi…

Keskin virajları ala ala ilerliyoruz, o zorlu yolda.

Elbette, herkes bir yakınının, hele çok sevdiği bir yakınının Şifa bulması için elinden geleni ardına koymaz.

Bu böyledir ama bu sefer, benim için çok daha fazla böyle.

O kadar güzel, o kadar temiz bir insan ki…

Öyle bir “tevekkül ehli” ki…

Hakkıyla dua bile edememekten dolayı eziliyorum.

Bugün, sizi “derdimle” dertlendirdiğim için özür dilerim.

ŞİFA duası ne kadar çok , dua edenler ne kadar samimi olursa, Şifa’nın o kadar çabuk, o kadar sağlam geleceğini söylüyor yürek.

ŞİFA’yı verecek olan Yüce Rabbim.

Dualarımız İnşAllah ŞİFA’ya vesile olacak.

Enes henüz 30 yaşında, yürekleri kuş gibi çırpınan Anne-Baba’nın tek oğlu.

Benim evlâdım, dert ortağım…

Huzur vesilem…

Gönlüm onunla köye gitmeyi, dağlara karşı güzel bir sohbet etmeyi öyle istiyor ki…