Enerjinin Yeni İpek Yolu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yıllık aranın ardından Türkmenistan'ı ziyaret etti. Erdoğan, iki gün süren ziyareti kapsamında Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan Üçlü Devlet Başkanları Zirvesi'ne katıldı. Ziyaretin gündemi Türkmen gazının dünya pazarına taşınmasıydı. Türkiye dış politikası bir yönüyle yüzünü Türk Cumhuriyetleri ile entegrasyona döndü.
Türkiye’nin
Türk dünyası ile entegrasyon sürecine girmesi de proaktif dış politikanın bir
diğer önemli sonuçlarından biridir. Bu süreç daha 2013 yılında Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın “21. yy Türkiye’nin yüzyılı olacak” beyanı dikkate alınacak olursa o
tarihten itibaren dış politika vizyonumuzu oluşturuyor. Nitekim Sayın
Erdoğan‘ın 21. Yüzyılın Türkiye yüzyılı olma hedefi dünya Türklerinin böyle bir
yüzyılı inşa etmedeki önemine de atıfta bulunuyordu.
Türkiye ile
Türk Cumhuriyetleri arasında entegrasyon hareketinin hızlanmasının arkasında
tarihi, kültürel ve etnik bağların olduğu tezi ileri sürülse de bu iddianın tek
başına yeterli olduğunu ileri sürmek
fazla romantik bir yaklaşım olur. Bu motivasyonun temeli
ideoloji (milliyetçilik, Turancılık) değildir. Türk
Cumhuriyetleri ile entegrasyon arayışının en güçlü motivasyonu kim ne derse
desin “değişen jeopolitik gerçekler ve değişen koşullara göre aktif politika
belirleyen Türkiye’nin dış politika siyasetidir.
Nedir bu
jeopolitik gerçekler; Şöyle sıralanabilir;
ABD’nin
Afganistan’dan çekilmesinin getirdiği konjonktürel değişim yakınlaşmayı
başlatan en önemli etken. Malum, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi
sonrasında Taliban’ın hızla iktidarı ele geçirmesi Orta Asya bölgesinde yeni
bir güç denklemi oluşturdu. Taliban’ın zaferinin radikal hareketleri ve terörü
teşvik etme ihtimali Afganistan’a komşu ülkeleri endişelendiriyor. Bu endişenin
Türk Cumhuriyetleri’nin Türkiye ile yakınlaşmasını hızlandırdığı söylenebilir.
Jeopolitik
değişime neden olarak konjonktürel yakınlığı tetikleyen diğer bir husus ise
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zaferi oldu. Bu zaferde Türkiye’nin oynadığı
aktif rol ve zafer sonrası Zengezor koridorunun diplomatik kazanımı Türk
Dünyasını cesaretlendiren ve işbirliğine teşvik eden bir etken olduğu şüphesiz.
Türkiye’nin
diğer Türk devletleri ile entegrasyon çabasını hızlandıran diğer başat ise,
pandemi tedbirlerinin neden olduğu tedarik zincirlerindeki kopma ve buna bağlı
olarak özellikle enerjinin arzında yaşanan tarihi kriz. Rusya-Ukrayna
savaşı ile Avrupa ülkelerinin bu savaşa gösterdiği etki(ambargo) ve Rusya’nın
bu etkiye gösterdiği tepki (doğalgaz ihracına yönelik tedbirler)’de enerji
krizini çözümsüz bir hale getirdi. Bu durum enerji krizinin yapısal uzun vadeli
çözümler yerine günü kurtaracak acil çözüm önerilerini gündeme getirdi. Enerji
ithal eden ülkeler yeni pazar arayışlarına girdi. Tabiidir ki yeni pazar arayışı,
bu pazardaki enerjinin naklini de kapsıyor. Enerji arz pazarına muadil aranması
beraberinde yeni enerji güzergahları oluşmasının da habercisi aynı zamanda. Bu
da yeni enerji intikal yolları ve yeni enerji depolama merkezleri ve yeni
enerji lojistik merkezleri demek. Zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Türk
Cumhuriyetleri ve yine zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Hazar havzası
Avrupa’nın ilgisini bölgeye çekiyor. Avrupa’ya bu bölgeden enerji köprüsü
kurulması kaçınılmaz. Bu konjonktürel durum Türkiye için önemli bir fırsat
oluşturuyor.
İşte Sayın
Erdoğan’ın 13 Aralık’taki Türkmenistan ziyaretine bu perspektiften bakmak
lazım. Türkmen gazı Avrupa için önemli bir pazar. Avrupa zaten Türkmen
gazına dünden talip. Bu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya intikalinin
sağlanması Türkiye’yi enerji lojistik merkezi haline getirir. Öyle bir
durum Türkiye ekonomisinin adeta şahlanması demektir. Diğer yandan enerji üssü
olmak hem bölgesel hem de küresel meselelerde Türkiye’yi eli güçlü önemli bir
aktör haline getirir. Sayın Cumhurbaşkanımız da zaten ziyaret sonrası Türkmen
gazının Avrupa’ya naklinin enerji güzergahının öneminin altını çizdi. Bu yol
haritasına göre Hazar havzasından Zengezor koridoru aracılığıyla Türkiye’ye
gelen doğalgazın buradan Avrupa’ya dağıtılması hedefleniyor.
Bu yeni
nitelikli ipek yolunun aktörleri Türk Cumhuriyetleri özellikle Türkmenistan,
Azerbaycan ve Türkiye. Diğer önemli aktör ise hiç şüphesiz Rusya.
Rusya’nın
rızası hilafına Orta Asya gazına güzergah çizmek çok rasyonel bir dış politika
yaklaşımı olmaz. İşte tam sözün burasında Türkiye’nin proaktif dış
politikasının başka bir lehe sonucunu görüyoruz. Türkiye Suriye’de, Libya’da
hatta Kafkaslardaki dış politikası ile Rusya’yı dengeleme başarısı gösterdi. Bu
dengeleme politikası Rusya’nın Türkiye’yi bölgesel bir aktör olarak kabule
zorladı. Bununla birlikte Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile Ukrayna
arasındaki savaşta denge politikası izlemekteki ısrarlı siyaseti Rusya ile
kurulan diplomasi bağını kuvvetlendirdi. Neticeten, Rusya enerji nakli
hususunda kendisini yolda bırakan Avrupalılara zaten güvenmiyor. Türkiye,
Rusya’nın ihracat yapabilmesi içinde bir nefes borusu niteliğinde. Bu nedenle
Türkmen gazı projesine Rusya’dan da destekleyici açıklamalar gecikmedi.
Sonuç olarak;
Türkiye yeni yüzyılda hedeflerine ulaşabilmek adına gerekli adımları,
uluslararası hukuka uygun ve proaktif şekilde atmaya devam ediyor. Gerçek şu
ki; Türkiye Cumhuriyetin ikinci yüzyılının Türkiye yüzyılı olabilmesinin yolu
enerjinin en az bir ucundan tutmasından geçiyor. Teşbihte hata olmasın; bu
yüzyılın mottosu şu olacak; Ya enerjiyi çıkaran ol, ya enerjiyi taşıyan ol, ya
da enerji depolayan ol. Dördüncüsü olma (yani sadece tüketici isen) helak
olursun.