Dolar (USD)
34.76
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2949.00
BIST 100
9883.06
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Aralık 2022

Enerjinin Yeni İpek Yolu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yıllık aranın ardından Türkmenistan'ı ziyaret etti. Erdoğan, iki gün süren ziyareti kapsamında Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan Üçlü Devlet Başkanları Zirvesi'ne katıldı. Ziyaretin gündemi Türkmen gazının dünya pazarına taşınmasıydı. Türkiye dış politikası bir yönüyle yüzünü Türk Cumhuriyetleri ile entegrasyona döndü.

Türkiye’nin Türk dünyası ile entegrasyon sürecine girmesi de proaktif dış politikanın bir diğer önemli sonuçlarından biridir. Bu süreç daha 2013 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “21. yy Türkiye’nin yüzyılı olacak” beyanı dikkate alınacak olursa o tarihten itibaren dış politika vizyonumuzu oluşturuyor. Nitekim Sayın Erdoğan‘ın 21. Yüzyılın Türkiye yüzyılı olma hedefi dünya Türklerinin böyle bir yüzyılı inşa etmedeki önemine de atıfta bulunuyordu.

Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında entegrasyon hareketinin hızlanmasının arkasında tarihi, kültürel ve etnik bağların olduğu tezi ileri sürülse de bu iddianın tek başına yeterli olduğunu ileri sürmek fazla romantik bir yaklaşım olur. Bu motivasyonun temeli ideoloji (milliyetçilik, Turancılık) değildir. Türk Cumhuriyetleri ile entegrasyon arayışının en güçlü motivasyonu kim ne derse desin “değişen jeopolitik gerçekler ve değişen koşullara göre aktif politika belirleyen Türkiye’nin dış politika siyasetidir.

Nedir bu jeopolitik gerçekler; Şöyle sıralanabilir;

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin getirdiği konjonktürel değişim yakınlaşmayı başlatan en önemli etken. Malum, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Taliban’ın hızla iktidarı ele geçirmesi Orta Asya bölgesinde yeni bir güç denklemi oluşturdu. Taliban’ın zaferinin radikal hareketleri ve terörü teşvik etme ihtimali Afganistan’a komşu ülkeleri endişelendiriyor. Bu endişenin Türk Cumhuriyetleri’nin Türkiye ile yakınlaşmasını hızlandırdığı söylenebilir.

Jeopolitik değişime neden olarak konjonktürel yakınlığı tetikleyen diğer bir husus ise Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zaferi oldu. Bu zaferde Türkiye’nin oynadığı aktif rol ve zafer sonrası Zengezor koridorunun diplomatik kazanımı Türk Dünyasını cesaretlendiren ve işbirliğine teşvik eden bir etken olduğu şüphesiz.

Türkiye’nin diğer Türk devletleri ile entegrasyon çabasını hızlandıran diğer başat ise, pandemi tedbirlerinin neden olduğu tedarik zincirlerindeki kopma ve buna bağlı olarak özellikle enerjinin arzında yaşanan tarihi kriz. Rusya-Ukrayna savaşı ile Avrupa ülkelerinin bu savaşa gösterdiği etki(ambargo) ve Rusya’nın bu etkiye gösterdiği tepki (doğalgaz ihracına yönelik tedbirler)’de enerji krizini çözümsüz bir hale getirdi. Bu durum enerji krizinin yapısal uzun vadeli çözümler yerine günü kurtaracak acil çözüm önerilerini gündeme getirdi. Enerji ithal eden ülkeler yeni pazar arayışlarına girdi. Tabiidir ki yeni pazar arayışı, bu pazardaki enerjinin naklini de kapsıyor. Enerji arz pazarına muadil aranması beraberinde yeni enerji güzergahları oluşmasının da habercisi aynı zamanda. Bu da yeni enerji intikal yolları ve yeni enerji depolama merkezleri ve yeni enerji lojistik merkezleri demek. Zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Türk Cumhuriyetleri ve yine zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Hazar havzası Avrupa’nın ilgisini bölgeye çekiyor. Avrupa’ya bu bölgeden enerji köprüsü kurulması kaçınılmaz. Bu konjonktürel durum Türkiye için önemli bir fırsat oluşturuyor.

İşte Sayın Erdoğan’ın 13 Aralık’taki Türkmenistan ziyaretine bu perspektiften bakmak lazım. Türkmen gazı Avrupa için önemli bir pazar. Avrupa zaten Türkmen gazına dünden talip. Bu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya intikalinin sağlanması Türkiye’yi enerji lojistik merkezi haline getirir. Öyle bir durum Türkiye ekonomisinin adeta şahlanması demektir. Diğer yandan enerji üssü olmak hem bölgesel hem de küresel meselelerde Türkiye’yi eli güçlü önemli bir aktör haline getirir. Sayın Cumhurbaşkanımız da zaten ziyaret sonrası Türkmen gazının Avrupa’ya naklinin enerji güzergahının öneminin altını çizdi. Bu yol haritasına göre Hazar havzasından Zengezor koridoru aracılığıyla Türkiye’ye gelen doğalgazın buradan Avrupa’ya dağıtılması hedefleniyor.

Bu yeni nitelikli ipek yolunun aktörleri Türk Cumhuriyetleri özellikle Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye. Diğer önemli aktör ise hiç şüphesiz Rusya.

Rusya’nın rızası hilafına Orta Asya gazına güzergah çizmek çok rasyonel bir dış politika yaklaşımı olmaz. İşte tam sözün burasında Türkiye’nin proaktif dış politikasının başka bir lehe sonucunu görüyoruz. Türkiye Suriye’de, Libya’da hatta Kafkaslardaki dış politikası ile Rusya’yı dengeleme başarısı gösterdi. Bu dengeleme politikası Rusya’nın Türkiye’yi bölgesel bir aktör olarak kabule zorladı. Bununla birlikte Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta denge politikası izlemekteki ısrarlı siyaseti Rusya ile kurulan diplomasi bağını kuvvetlendirdi. Neticeten, Rusya enerji nakli hususunda kendisini yolda bırakan Avrupalılara zaten güvenmiyor. Türkiye, Rusya’nın ihracat yapabilmesi içinde bir nefes borusu niteliğinde. Bu nedenle Türkmen gazı projesine Rusya’dan da destekleyici açıklamalar gecikmedi.

Sonuç olarak; Türkiye yeni yüzyılda hedeflerine ulaşabilmek adına gerekli adımları, uluslararası hukuka uygun ve proaktif şekilde atmaya devam ediyor. Gerçek şu ki; Türkiye Cumhuriyetin ikinci yüzyılının Türkiye yüzyılı olabilmesinin yolu enerjinin en az bir ucundan tutmasından geçiyor. Teşbihte hata olmasın; bu yüzyılın mottosu şu olacak; Ya enerjiyi çıkaran ol, ya enerjiyi taşıyan ol, ya da enerji depolayan ol. Dördüncüsü olma (yani sadece tüketici isen) helak olursun.