En uzun kelime
Benim uzun cümlelerim yoktur. Uzun kelimeleri de sevmem nedense. Bağlaçlardan, edatlardan “amma velakin” haz almadım, almıyorum da. Cümlelerimi tek çekerli yüklemlere emanet ediyorum. Ondan sonra ne kadar süreceği belli olmayan uzun bir yazı yolculuğuna çıkıyorum.
Bu kadar küçük cümle ve bu kadar küçük kelime ile yolculuğa çıkılır mı bilader (birader: kardeş), demeyin bana. Çıkılıyor işte. Feci şekilde gaza gelenlerin macerasıdır bu. Dinledin mi hiç? Ayrıca senin o küçük dediğin cümlelerle onlarca sayfalık kitap yazdım ben.
Biliyorum yüksek binaların üst katlarında oturan büyüklerimiz, büyük cümleleri, büyük rakamları, büyük kelimeleri kullanmayı hatta büyük laf etmeyi çok severler. Bu nedenle tarih öncesi cümlelerimize hep arıza çıkartırlar.
Söylemeye bir türlü dilim varmıyor. Hayatımızın tek düzelikten kurtulmadığı ve hep gelecek zaman çekimleriyle kurduğumuz hayal cümlelerimiz vardı. İçin de hayal meyal hatırladığım bir cümle (kelime de olabilir) de vardı. O zamanlar hepimizi bekleyen bir var da vardı. Burada, o zamanlar tabirini biraz geriye saralım. O zamanlar, gribin, aspirin ve yara/para/yaka bandının sıkça kullanıldığı cümleler vardı.
Neyse geldik sayılır. Daha çok küçüktüm. İlkokula yeni gitmiştim. Günün birinde öğretmen büyükçe bir kelime sormuştu. Kelime çok çok büyüktü, boynum ise büküktü. Daha sözlü olarak sayı saymayı, cümle kurmayı bilmezken bu sözlü de neyin nesiydi? “Evladım söylediğim kelimeyi (cümle de olabilir demiştim.) tekrar et.
“Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”
Aha! Bu da neyin nesi, kaçın kurası?.. Evet, onlardanım diyecek oldum, birden yutkundum. Öğretmen; hem zeki, hem kurnaz hem de biraz zalimce bir şeydi.
“Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”
Dersimize yeni girmesiyle bu soruyu bana sorması arasında belki bir hafta geçmemişti. Muhtemelen öğrenciler, ona sınıfın en çalışkan öğrencisi diye beni söylemişlerdi. Diğer öğrencilere de bazen çapraz sorular soruyor, onların derste mi yoksa başka yerde mi olduklarını sınıyordu. Ama bu kadar okkalı bir soru sadece bana sorulmuştu.
Şimdi neden uzun cümleye, uzun kelimeye ve sözü uzatmaya karşıyım? Cevabını vaktiyle beni “Çekoslovakyalılaştıramayan bu hocamızın sorusunda gizli kalmış. Aslında o dönemlerde çalışkan öğrencilerden ziyade bilen, bilgili, bilge hocalar ön plana alınır. Onlardan istifade edilirdi. Beni Çekoslavakyalılaştırmayan bu hocam ise muhtemelen o zamanlar benim üzerinden öğrencilere, öğretmenlere ve okula bir mesaj vermek istemişti.
Şimdilerde olsa herkes kendini şanslı hissedecek. En azından Çekoslovakya ülkesi ikiye ayrıldı. Çek ve Slovakya diye. Coğrafi olarak küçük ama ismen büyük bu ülke/ülkeleri hatırlayınca uzun uzun kelimelerden uzak durmaya, hatta onlardan kaçmaya çalışıyorum. Tek isteğim öğrenciyken çatı bakımından fiilleri anlatmaya çalışan öğretmenin çizdiği çatılı bir evde yaşamak isteğimdir.