En ulu dere!
Kendi sınırlarınız dışında belgesellere, filmlere konu olun bir kaçakçılık öyküsü yaşanıyor. "Kendi sınırlarınız" dışında birileri ekmeğini böyle çıkarıyor hep. Kendi sınırlarımız dışında yaşananları hepimiz biliyoruz ama hepimiz için yıllarca bir "öykü" olarak kalıyor bunlar. "Sarhoş Atlar Zamanı"ndan biliyoruz belki biraz belki Kaçakçı Şahan'ın "efsane"leşmiş maceralarından, o kadar.
Firari yaşamların, filmlerin soyutluğundan öte, insanın yüreğini titreten gerilimini ekrandan anlamak mümkün değildir.
***
İşte bu "gerilimden", bu adrenalinden "ekmek" devşiren 35 kişinin başına çok kötü bir şey geldi beş ay önce. Bundan beş ay önce ister "kaza", ister "hata", ister "komplo", ister "kasıt" adına ne denirse densin hunharca bir cinayet, vahşice bir katliam işledi Dersim karneli çelik kuşlar.
Ülkelerin değil kendi hayatlarının sınırlarında dolaştıklarını fark edemeyen doğuştan "kriminal" 35 beden, bütün kimliklerinden sıyrılarak üzerlerine yağan bombalarla darmadağın oldular.
***
Dersim'den nasıl "özür" dilendiyse daha ilk günden, devletin geçmiş reflekslerinden sıyrıldığını göstererek "Özür diliyoruz canlarımızdan. Bu bombalar hepimizi vurdu" denmeliydi. Ama denmedi.
Ya "tuzağın" bu denli büyüyeceğinden ya da suçlama ve güvensizlik sarmalı oluşacağından çekinildi. Her şeye rağmen "Özür diliyorum" diyebilmeliydi devletin soğuk vicdanıu2026
***
Olaydan nemalanmak için kimin nasıl cesetlere üşüştüğünü gördük. Ve devlet bir kez daha karşı karşıya getirilmişti halkla.
Devletin, askerin ve istihbaratın yıllar sonra gelen "uyum"una karşı bir kasıt vardı sanki.
90 yıldır "derin"lerden emir alarak en başta kendi vatandaşını "hasım" olarak gören kurumların, şimdilerde "siyasi iradenin emrindeyiz" demesi birilerini rahatsız etti.
Halkın "hasım" değil "hısım" olarak görülmeye başlanması da onların nezdinde "Son operasyon" için start verilmesini gerekli kıldı.
***
Şike olayında, Oslo görüşmelerinin açığa çıkmasında ve Başbakan'ın rahatsızlandığı dönemde medya operasyonuna girişen "iç" odaklardan aylar sonra bu kez ABD'den topa giren "dış" odaklar meseleyi küllendirmeyeceklerini gösterdiler.
Otuz yıldır on binlerce insanın hayatına mal olan olaylardan hiçbiri onlar için bu kadar "önemli" değil. Ulusalcının, liberalin, iki uçtan milliyetçinin, hülasa iç ve dış motivasyonlu tüm cephelerin ortak tepkisini izliyoruz ibretle. Her "Çocuklar ölmesin artık" dediğimizde bize "hain" diyenlerin bugün Uludere için yaktığı "ağıt", hiç de inandırıcı gelmiyor
***
İktidar, ilk günden bu yana Uludere üzerinden ağır bir ulusal ve uluslararası muhasara altında.
Bugüne kadar bırakın elini taşın altına koymayı, taşın üzerinde tepinmeyi maharet sayan kesimlerin, Kürt sorununun çözümü için risk alan, çaba gösteren, açılım yapan hükümete karşı bu kadar acımasız olmasının, insani duyarlılıklarından kaynaklanmadığını tahmin edebiliyoruz.
Mesele, bağcıyı iktidardan uzaklaştırmak için son hamleyi yapmaktır.
Danıştay'a baskın yapmakla, parti kapatmayla veya seçimle yapamadıklarını timsah gözyaşları serpiştirdikleri operasyonlarla yapmaya çalışanlar, maalesef ölüye saygıyı bile umursamıyor.
Tehlikeli olansa, Uludere'de istediğini alamayan ve ipin ucunu elinde tutanların, terörü toplumsallaştırmak için yeni adımlar atabilecek olmasıdır.