En önemli gündem maddemiz
Bir hafta boyunca sıcak gündemi an be an takip edip bir konu seçiyorum. Bu hafta doğrusu hangi konuyu öne çıkaracağımı şaşırdım. Hafta boyunca o kadar çok not aldım ki…
Misak-ı Milli’nin 100. yılını mı yazsam? Rusya’nın İdlib’de sözünde durmadığını, yüz binlerce Suriyeliyi kışta kıyamette kasıtlı ve maksatlı bir şekilde kuzeye doğru sürdüğünü mü yazsam? Trump’ın “Yüzyılın Planı” adı altında Küdüs’ü ve Filistin topraklarını İsrail’e peşkeş çekmek istemesini mi yazsam?
DW Haber adlı Almanya’dan yarım yamalak bir Türkçe ile yayın yapan Alman TV ve Youtube kanalının habercilik adı altında Türkiye’ye kin kusmasını mı yazsam? Yoksa darbeci olduğunu bile bile Die Welt isimli Alman gazetesinin FETÖ’nün başındaki hainle röportaj yapıp Türkiye aleyhinde konuşturmasını mı yazsam? ABD ve Almanya’ya sığınıp, oralardan yaptıkları yayınlarla Müslüman ve Türk düşmanlığı yapan satılmış FETÖ’cüleri mi yazsam?
Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve ülke genelinde yayılmaya başlayan, iki büyük şehrin karantinaya alındığı, tüm dünya için alarm zilleri çaldıran koronovirüsü mü yazsam?
***
Geçen hafta bir gazetenin manşetinde gün boyunca şu ifade vardı: “Hiç olmadı Ekrem Bey… Demek ki, Erzurum’a geçerken Elazığ’a uğramışsın Başkan.” Ekrem İmamoğlu’nun depremin yıktığı Elazığ’da bir gece kalıp ardından Tunceli’de bir gün geçirip çoluk çocuğu ile Erzurum’a kayağa gitmesi büyük tepki topladı. O ise bunu eleştiren yazarlara cevap yetiştirip gerekçeler üretmekle meşguldü.
Elazığ depremine acil müdahalenin nasıl olduğu ile ilgili haber, teknolojide ileri olmanın hayatımızı nasıl kolaylaştırdığına dair önemli tespitlerden biriydi. Jandarmanın elindeki insanlı ve insansız hava araçları depremden hemen sonra bölgeyi tarayıp, acil müdahale için yarım saat içinde yardım ekiplerini yıkılan binalara yönlendirmişlerdi.
Karşımıza çıkan deprem gerçeği ise, hafta içi bol bol yazılıp çizildiği gibi depremin değil, çürük binaların insanları öldürdüğünün yeniden ve uygulamalı olarak gündemimize oturmasıydı… İstanbul’da 1999 depreminde çatlayan, zarar gören ve oturulamaz raporu verilen binalara küçük birer makyaj yapılıp kiraya verilmişti. Oralarda oturanlar he an kaldırılacak birer tabutun içinde oturduklarının farkındalar mı acaba?
***
Elazığ depremi ile birlikte kentsel dönüşüm meselesi gündemimizin ilk sırasına gelip oturdu. Bu konuyu detaylı bir şekilde haftaya ele alacağım. Devletin hangi noktalarda vatandaşı teşvik etmesi ve destek olması gerektiğine örnekleri ile birlikte değineceğim.
Bu haftaki yoğun gündeme asıl ana meselemiz olan gelir adaletsizliğini de ilave etmek istiyorum. Dünyada da böyle ama Türkiye’de zenginler ile dar gelirliler arasında korkunç bir uçurum var. Cumhurbaşkanlığı’nın tüm kurumları ile bu meseleyi ele alıp gelir dağılımını dar gelirli lehine nasıl düzetmesi gerektiğini incelemesi gerekiyor.
Devlet gelirinin, altyapı ve büyük yatırımların yanı sıra ihtiyacı olanlara, zorda darda kalanlara, yiyecek ekmek bulamayanlara ulaştırılması “adaletin ve hakkaniyetin sağlanması” açısından önemlidir. Depremde nasıl ki birlik beraberlik içinde ihtiyacı olanların yanında olduysak, şimdi fakir fukarayı, garip gurabayı daha çok düşünme zamanı…