Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.76
Gram Altın
2965.05
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 May 2023

​En etkili ebeveyn

‘Kendi olma’ ayrıcalığının zorluklarını bırakıp ‘herkes gibi olma’nın konforuna alışalı oldukça uzun zaman oldu. Modern dünyanın cezbedici araçları sayesinde herkes gibi olmanın ideal ve normal bir şey olduğuna inandırılan herkes, zerk edilen zehrin damarlarında özgürce dolaştığına aldırış etmeden kendine ait bir hayatı yaşadığını zannediyor. Fakat yaşanıyor olduğu zannedilen bu hayat, vücutça kabul edilen zehrin dozajına göre beden ve ruh için bir felaketi de beraberinde getiriyor: Kendi olmayan bedenimiz dört tekbirli cenaze namazı sonrası toprağa gömülürken, ruhumuz diriliş şiirlerini unutmanın utancını söylediği şarkılarla bastırmaya çalışıyor.

Herkes gibi olmayı dert edinmeyenlerle kendiliği ile var olmuş bir milletin evlatları olduğunun farkında olamayanlar, kendilerini kendinden uzaklaştıran araçlara sımsıkı sarılarak teskin olmaya çalışıyor. Hal böyle olunca bu araçlardan biri -hatta en önemlisi- olan sosyal medya ve onun kendini kaybetmiş fenomen figürleri, bu alandaki boşluğu fütursuzca dolduruyor.

Küresel şebekeler tarafından sınırlamaya tabi tutulmaksızın sosyal medyanın hizmetine ve emrine verilen teknoloji, insanları birbirlerine tıpa tıp benzeyen, aynı şeylerden hoşlanan ve zevk alan kitleler haline dönüştürmede en önemli rolü üstleniyor. Sahip olduğumuz veya olmayı istediğimiz her şey ihtiyaç olup olmadığına aldırış edilmeksizin ‘haz’ algısı üzerinden pazarlanıyor. Haz, çağımız insanının kendini kaybetmesi için en etkili ve motivasyonu yüksek uygulamalardan biri olarak dikkat çekiyor.

İnsan ruh ve bedeninin haz düşkünlüğü üzerinden bile isteye tahrip ve tahrif edilmesini, akabinde nadasa bırakılmasını, haz düşkünlüğünün yüksek getirili pazarı mümkün kılıyor. Bütün bunlar yaşanırken kendisi çözünmeyen fakat kendisine dışarıdan iliştirilen her şeyi mutlaka çözündüren tabiat, insanların okumadığı bir kitap olarak karşımızda sabırla bekliyor.

Tabiatın diriliş için zaman kaybettiren bu sabırlı hali (!) insanları hızlı bir şekilde çözündürmek isteyenlerce yeni araçların sahaya sürülmesine sebep oluyor. Sosyal medyada görünürlüğü yüksek olan fenomenlerin düşük görünürlüklü insanları toplumsal olarak çözündürmek için çabalaması da bu araçlardan biri. Kendi telefonu ve kendi hayatı olmasına rağmen neyi nasıl paylaşacağını, yaşayacağını hatta nasıl düşüneceğini dahi bilmeyen bir kitle çoğunluğun menfi tahakkümü altında ezilirken; toplumun diğer kesimi de ahlaki mevzularda yapamadığı mahalle baskısını sosyal medya uygulamaları üzerinden yaparak aynı şebekenin faaliyetlerine çanak tutuyor.

Dine, gelenek-göreneklere aykırı olmasına aldırış edilmeksizin ya da bunlara uygun olduğunun bir önemi yokmuşçasına tamamen trendler üzerinden ve fenomenler eliyle ciddi bir dönüşüm yaşıyoruz. Kendi toplumsal kurallarımızdan daha çok onların kurallarıyla yaşıyor, onların güldüklerine gülüyor, onların sevdiklerini seviyor ve onların aldıklarını biz de almak istiyoruz. Dahası çocuklarımızda görüp yadsıdığımız, “nereden çıktı bu dediğimiz” bize yabancı olan değer yargıları onlar eliyle oluşuyor. Karşımıza zorunlu bir örnek olarak konulan fakat ne konuşmasını ne dinini ne de değerlerimiz bilmeyen bu fenomenler ilginç bir şekilde en çok çocukları hatta düşünme melekeleri gelişmemiş bebeklerimizin zihinlerini hedef alıyor.

Bizi nasıl bir istikbal beklediğinin vahametini anlayamasak da yapılan kamuoyu araştırmaları çocuklarımızın en çok youtuber’lardan etkilendiği gerçeğini ortaya koyuyor. Youtuber’ların etkili birer ebeveyn olduğu toplumların istikbalini Batı’ya bakarak görmek mümkünken, biz tehlikeli bir sosyal deney yapmakta hala ısrar ediyoruz. Bu inadımızın tek faydası, çocuklarımızın başka ülke çocuklarına ne kadar çok benzediğine sevinecek kadar kendimizi kaybetmiş olduğumuzu bize hatırlatmasıdır.