En büyük silah cesaret en etkili siyaset vatan sevgisidir
Vaktiyle Hz. Süleyman'ın(a.s) huzuruna iki kadın ve bir çocuk getirilir. Her iki kadın da çocuğun annesi olduklarını iddia ederler. Mesele iyice karmaşık bir hal alınca Süleyman(a.s) "O halde bu çocuğu bıçakla ortadan ikiye ayırıp aranızda pay edeceğim" der. O esnada kadınlardan biri; " Tamam, ben hakkımdan vazgeçtim. Yeter ki ona zarar gelmesin" diyerek geri çekilir. Bu tavır gerçek bir anne vicdanıydı. Nitekim çocuk bu sahici sevgiyi gösteren kadına yani gerçek annesine teslim edilir.
Yıllardır bu ülkeyi sevdiklerini söyleyenlerin aslında bölmeye çalıştıklarını bugünlerde ortaya koydukları tavırlardan ve sessizliklerinden daha iyi anlamaktayız. Seksen yıldır bu ülkenin gerçek sahibiymiş gibi davranarak sözüm ona vatanseverlik taslayanların sahtekarlıklarına tanıklık ettik. Bugün çok şükür ki bu topraklar yerli insanların elinde istiklal ve istikbal yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Erdoğan bu maskeyi düşürdüğü için, kimin sahte kimin sahici olduğunu gözler önüne serdiği için ondan nefret ediyorlar.
Bu ülkenin mekteplerinde millete uzak olunması gerektiği öğretildi. Dolayısıyla milletin değerlerinden uzak millete yabancı, tarihten kopuk, köksüz bir aydın kitlesi oluştu. Bu topraklar tarihinde ilk kez omurgasız, korkak, itaatkar bir tavır sergileyen aydın sınıfına tanıklık ettiyse bu alınan eğitim sayesindedir. Bugün sömürgeci güçlerin ülkemize yönelik başlattığı operasyonlar karşısında yılgınlığa düşen, kimyası bozulan yüksek eğitimliler eğer bu kadim milletin tarihiyle bir münasebet kurmuş olsalardı en büyük silahın nükleer bomba değil cesaret ve iman, en etkili siyasetin de vatan sevgisi olduğunu daha iyi idrak edeceklerdi. Bugün siyaset bilimi 15 Temmuz gecesi düşman kuvvetlerinin sıktığı mermilerin üzerine korkusuzca giden Mustafa Zorava ve Derya Ovacıklı gibi vatan evlatlarının gösterdiği direnci çözemiyor. Batı dünyası bu şaşkınlığını hala üzerinden atamadı, meselenin ciddiyetini daha yeni anladı!
Köklerinden kopartılmış, şahsiyetsizliği basamak yapan, itaatkar, korkak siyasetçilerin, yazar-çizer, sanatçı takımının batı önünde kuyruk salladığı yılları unutmadık. Yıllardır geçmiş ile bağlarımızı kopartmanın adını bize yenilik diye yutturdular. Çünkü küresel çete zehirli iğnesini bu ülkenin hemen her yerine akıttı. Aldığı zehirle ülkesine yabancı kendine düşman, tarihinden kopuk, cesaretsiz siyasetçiler, yazarlar, sanatçılar yetişti. Bugün hala aldığı zehrin tesiriyle küresel güçlerin kendilerine vadettiği makamların peşinde koşturan İsmet Özel'in tabiriyle it karakterli bir hayatı tercih eden basiretsiz siyasetçiler var. Her hoşuna giden durum karşısında kuyruk sallamayı alışkanlık haline getiren bu zevat bugün Rothschildlerin evinin önünde kemik bekleşen itlerin safına dahil olmayı tercih etti. Ne büyük bir gaflet!
Bakınız bizler o gün Malazgirt'te sadece Anadolu'nun kapılarını açmadık, adaletin, kültürün, sanatın, şahsiyetin, onur ve şerefin de kapılarını açtık. Aynı ananın sütünden beslenen kardeşler olarak bu toprakların anamızın ak sütü kadar helal olduğu bilinciyle bin yılık maziyi geride bıraktık. Tarihleri boyunca Allah'ın adaletine ve kudretine sığınmış olan bu milletin evlatlarına son iki yüzyıldır tuzak kuruluyor. Ne vakit birbirimizi kucaklamak için kollarımızı uzatsak içimizdeki omurgasız, satılmış, hain tayfanın da destek verdiği küresel operasyonlara maruz bırakıldık. Bu yüzdendir ki biz son yüz yılımızı atını yeniden denize sürecek cesur bir fatih aramakla geçirdik. Çok şükür onu gökte ararken yerde bulduk.
Erdoğan tarihin bu evresinde yürüyeceği yolun taşlarını çok hesaplı döşedi. Bin yıllık düşmanların yıktığını aşkla yeniden yapmaya başladı. Öyle ki son on yıldır ayaklarımızı yerden kesmek için yapılan her hamleyi boşa çıkardık. Yüce Allah, Ertuğrul'un eliyle imparatorluğun tohumlarını attırmak için onu Söğüt yakınlarındaki bir ovaya yerleştirmişti. Bu çok derin bir aklın ve stratejinin ürünüdür. Bugün bu heyecanı yeniden yaşıyoruz. Bunu ilk fark eden batı sistemi oldu!
Bugün Papa'nın arkasına dizilmiş küresel tefecilere bakarak içeride bana da bir kemik düşer mi hesabı yapan omurgasızlar çoktan ağızlarının suyunu akıtmaya başladı bile! Kimi Erdoğan'la dalga geçiyor, kimi Hollanda'da mizansen yapıldı demeye getiriyor, kimi 28 Şubat'tan beter haldeyiz diyor, kimi FETÖ ile kucaklaştığımız o eski günlere dönelim derdinde, kiminin ağzını bıçak açmıyor kimi Amerikalıların yemek masasında kuyumuzu kazıyor. En eğitimlilerimiz dahi korkuya teslim olmuş vaziyette çoktan kuytu yerlerde mevzi kazmaya başladı bile! Oysa Anadolu'nun yanık yüzlü, toprak kokan evlatları Allah ümidiyle 16 Nisan'ı bekliyor. Yeri yeniden yurt edinmek için birliği yeniden tesis etmenin elzem olduğunu idrak eden bir tarihi şuurla. Bizler Malazgirt'te peygamberimize selam gönderdiğimiz o kutlu seferde bir söz verdik. Dünyaya adaleti, hakkı, hukuku, insanlığı, aşkı, huzuru ve istikrarı tesis etme sözü bu. Bugün Papa'nın arkasına dizilmiş insan düşmanlarının gücüne iman edenler, bu güce Allah gibi tapanlar şunu iyi bilmeli; Batı'nın çelik zırhlı duvarları varsa bu milletin de iman dolu göğsü var!
Anadolu insanının kök saldığı bu topraklarda insan kılığına girmiş ikbal avcılarına inat, birliği yeniden tesis etmek için mücadele ediyoruz. Bunun sıradan bir referandum olmadığını da çok iyi biliyoruz.