Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.61
Gram Altın
2490.56
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 May 2023

En büyük milliyetçi benim seçimi!

28 Mayıs, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu bugün yapılacak. Türk siyasi hayatında daha önce hiç yaşanmamış bir seçim deneyimi olacak.

Türkiye'nin kendi başkanlık sistemini onaylayacağı, seçim tecrübesinin ve farklılıklarıyla çok tartışıldığı bir seçim olarak tarihe geçecek.

Son iki hafta; analitik düşünme yerini kutuplaştıran, ötekileştiren uç çizgilere bıraktı. Milliyetçiliğin seçimine dönüşen bu kısır döngü, iki isim üzerine odaklanınca partilerin rotaları ve pazarlıkları adres değiştirdi. Seçimin ilk dönemlerinde, bu seçimin kilit seçmeni Kürtler kabul görürken iki hafta içinde tüm söylem ve eylemler farklılaştı…

Siyaset ilke ve prensipler yerine, siyasi çıkar odaklı pragmatist bir arenaya dönüştü. Kendi siyasi okumam adına bu iki isim “ Sinan Oğan ve Ümit Özdağ” iki ittifakında gönlünü kırmayarak “ne şiş ne kebap yanmasın” diyerek taraf seçecekler demiştim. Ve öyle de oldu.

Siyaset denklemi, kazanan ve kaybeden üzerine kuruludur. Arada kalanlar paylarına düşen avantadan nasiplenenlerdir. Bir de kendi seçim öngörüsü zayıf olup yarışa girmeden kaybedenler vardır. Bu seçiminde en büyük kaybedeni “ HDP /YSP üzerinden Kürtler oldular. İdealizm ve realizm arasında sıkışarak, reel siyaseti okuyamamanın ferasetsizliği içinde kalarak, tarihi bir adımı yeniden kaybettiler.

HDP /YSP Cumhurbaşkanı adayı çıkarmaması, siyasi denklemden tasfiye olması sonucunu doğurdu.

Bu sayede 2. turun anahtarı “Türk Milliyetçiliği” ve sığınmacı düşmanlığı oldu.

Kürtlerin sahipsizliği ve onlar adına siyaset yapanların beceriksizliği yüzünden Özdağ gibi biri, birkaç oyla Kürtlerin 10-15 milyon oyuna bedel olduğunu gösterdi.

Bu tamamen Kürtler adına siyaset yapanların öngörüsüzlüğü. Kürtler şapkalarını önlerine koyup düşünmeliler; neden vebalı muamelesi görüyorlar? Tüm ittifakların birbirlerini ispat ve ikna ettikleri tek geçerli mevzu Kürtler…

Seçim meydanların belki de en büyük hesaplaşma ve iddialaşma konusu “göç” politikasıydı.

Türkiye’nin siyasal ve sosyal gerçeği olarak, sığınmacı ve göç sorunu yaşadığımız tartışmasız en önemli sorun. Lakin sorunu çözme metodu tartışılabilinirdi. İnsani, vicdani ve İslami baktığımızda metodolojimiz farklılık gösterebilir. Sığınmacılar gibi insani bir dramı siyasi pazarlık konusu yapmak büyük bir utanç.

AK Parti ilk günden, sığınmacılara “Ensar ve muhacir “ diyerek kucak açtı. Adı üstünde “sığınmacı“ size sığınmış çaresiz demek. Belki de artık bu uzun ev sahipliği süresini doldurmuş olabilir. Bu insani dramı iç siyaset malzemesi yapmak büyük Türkiye ufkuna yakışmıyor.

AK parti, siyasi yolculuğuna başladığında üç önemli kırmızı çizginin altını çizerek yol almıştı. Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik ve dinsel milliyetçilik.

** Erdoğan’ın söylemiyle; “Biz etnik unsura dayalı milliyetçiliği kabul etmiyoruz. Bunlar ülkemizi ayrımcılığa götüren sıkıntılı bir anlayış, yaklaşım tarzıdır. Bu ülkede ne kadar farklı etnik unsur varsa beraber kucaklaşmalıdır”

Erdoğan, “İnsanı kategorilere tabi tutamazsınız. Çünkü insan Allah'ın yeryüzündeki eseridir ve merhameti hepsine de aynıdır. Bize ne oluyor ki biz kategorilere ayırıyoruz. Burada böyle bir milliyetçiliğe asla gidemeyiz, gitmemiz yanlış olur” dedi.**

AK Parti’nin, rehber edindiği sistem “Medine vesikasıydı” Ümmet anlayışıyla, hangi milletten, dinden olursa olsun bu toprakların asli unsurlarıydılar. Yüzyıllarca Osmanlı bu anlayışla bu coğrafyayı yönetmişti. Osmanlı bakiyesi olan Türkiye içinde çok farklı dil, din ve etnik kimlik barındıran büyük bir zenginliğe sahip olup bu zenginlikten beslenmesi gerekirken, çatışmacı, kutuplaştırıcı ve ötekileştiren çizgiye asla gelmemelidir. Biz hep birlikte büyük Türkiye’yiz.

Bu seçimin kazanı büyük Türkiye olsun.