Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Şubat 2020

En büyük eksiğimiz tarihimizi bilmemektir

Yeni Türk nesillerinin en büyük eksikliği, kendi tarihini hakkıyla bilmemesi, tanıyamamasıdır. Onlara, Türk tarihini anlatacak değerli tarihçilerimiz ve yazarlarımızın eserleriyle bu gençliğini dikkatini çekmek gerekiyor.

Değerli tarihçi yazar Turgut Güler Beyefendi şanlı tarihimizin çeşitli dönemlerini romanlarında anlatan çok kıymetli bir edibimizdir. Eserleri, son yıllarda ardarda Ötüken Neşriyat tarafından kültür hayatımıza kazandırılıyor.

Yazarımızın yeni eseri: Deryâların Sultânı Barbaros Hayreddîn Paşa’nın Romanı. Akdeniz’de malum bu sıralarda yine fitne kazanları kaynıyor. Emperyalist ülkeler burada da haksızca egemenliklerini kurmaya çalışıyor. Tam da bu günlerde Barbaros romanı, bizi şanlı tarihimize alıp götürmekte ve ecdadımızın burada nasıl asırlarca hüküm sürdüğünü herkese hatırlatmaktadır.

Muhteşem tarihimize, bilhassa denizcilik tarihine meraklı dostlarımızın bu eseri bir an önce okumalarını tavsiye ediyorum. Nihad Sâmi Banarlı ve Ahmet Kabaklı gibi hocaların yakınında bulunan, onlardan ders alan, bugün rahmete kavuşmuş bulunan birçok ilim, kültür ve sanat adamıyla beraber çalışmış bulunan yazarımız Turgut Güler ile yaptığımız mülâkatı sunuyorum:

Efendim muhtelif yayınevlerinde ama bilhassa Ötüken Neşriyat’dan okuyuculara ulaşan kıymetli eserleriniz var. Meselâ Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ejderlerin Beklediği Hazîne-Türkçe Üzerine Düşünceler, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme… Demir Kuşaklı Cihângîr Süleymânnâme Bir bakıma Türk tarihini bir bütün olarak görüyor ve anlatıyorsunuz? Hedefiniz nedir?

Âciz kanaatimce, yeni Türk nesillerinin en büyük eksikliği, kendi tarihimizi hakkıyla bilmemesi, tanıyamamasıdır. Onlara, Türk tarihini anlatacak üslûbun peşindeyim. Bendeniz, bu üslûba Türk târîh romantizmi diyorum. Burada kastettiğim anlatma şekli, kat’iyyen akademik değildir. Bu yüzden de, bendeniz tarihçi değilim. Tarihçilik, ayrı ve dahî ağır bir iştir. Ben, kendi kâbımca, herkesin bildiği veyâ bilmesi gereken tarihî hakikatleri, sevimli bir üslup kalıbına sokmaya çalışıyorum. Bunda ne kadar muvaffak olduğuma, elbette aziz okuyucular karar verecektir.

Deryalar Sultanı Hızır Hayreddin Paşa

Yeni eseriniz Deryâların Sultanı Barbaros Hayreddîn Paşa diğer eserleriniz gibi çok kıymetli. Bu romanınızda Yahya Kemal’in baktığı pencereden bakıyor ve Akdeniz’i bir “Osmanlı” ve “Türk Gölü” hâline getiren komutanı anlatıyor ve okuyucuya da sevdiriyorsunuz. Zât-ı âlinizin Gazavât-ı Hayreddin Paşa’yı esas alarak yazdığınız Deryâlar Sultânı, denizlerde Türk satvet ve hâkimiyetinin kurulduğu 16. asrın pek çok büyük adamından birinin, karaları demir kuşaklı cihan pehlivanlarıyla tutan Osmanlı-Türk Cihân Devleti’nin Akdeniz sularını ve kıyılarını onun eliyle boydan boya kavradığı büyük kahramanımız Hızır Hayreddin Paşa’nın romanı. Bu romanın sinemaya aktarılması çok iyi olur diye düşünüyorum, ne dersiniz?

Efendim, yazması bizden, gerisi film sektöründeki kıymetli nazarların himmet ve ferâsetine kalmış. Niçin olmasın. Barbaros için düşündüğünüz bu film, hattâ dizi film ihtimâlini, bendeniz, Değirmen Taşı-Akşemseddin’in Romanı / Taşı Yenen Adam-Mîmâr Koca Sinan’ın Romanı / Güneşli Bir Nîsân Günü-Bektâş Ağa’nın Romanı / Ötüken Yış-Gök Gözlü Gök Yeleli Bozkurt’un Romanı kitapları için de düşünmekteyim. Bilhassa Akşemseddin çalışması, dizi film için pek uygun yapıda. Elbette, bunu değerlendirecek olanlar, film sektörünün hamiyet sâhipleridir.

Türkçenin başı ciddî şekilde ağrımakta

Ejderlerin beklediği Hazine eserinizde Türkçe üzerine kıymetli düşüncelerinizi bir araya getirdiniz. Ali Şîr Nevâî'nin “ejderlerin beklediği hazîne” olarak tarif ettiği Türkçe, size göre de Türk'ün vâr oluş sebebidir. Türkçeye sahip çıkılması konusunda geçmişten beri büyük bir mücadele yapılıyor. 1980’lerde Tercüman gazetesinin “Yaşayan Türkçe” kampanyasını, hocalarımızın kaleme aldığı makaleleri, gazetede bunların uyandırdığı akisleri ve daha sonra üç cilt hâlinde bir eser olarak neşredildiği günleri hatırlıyorum. Türkçe konusunda bir merhale alındı mı? Türk Dil Kurumu 12 Eylül’den sonra “Uydurukçacılar”dan kurtarıldı. Bugün Türkçe lâyıkı olduğu şekilde konuşulabiliyor mu, yazılabiliyor mu? Türçe yâremiz hakkındaki kanaatlerinizi lütfeder misiniz?

Maalesef, Türkçe’nin başı ciddî şekilde ağrımaktadır. Bunda, eğitim sistemimizin hissesi pek büyüktür. Her geçen gün bozulan âile yapımızın da, menfî mânâda desteği, dilimizi bir çıkmazın içine itmiştir. Tercüman Gazetesi’nin başlattığı “Yaşayan Türkçe” kampanyasının elbette pek çok müsbet faydası olmuştur. Ancak, en büyük kampanya adresi, Millî Eğitim Bakanlığı’dır. Millî Eğitm Balanlığı’nca desteklenmeyen hiçbir Türkçe kampanyasının başarıya ulaşması mümkün değildir. Bugün, Türkçeyi doğru yazıp konuşan insanların sayısı, nedret hâldedir. Bunun, eğitim dışında bir sebebi ve dahi çaresi yoktur. İşe, oradan başlamak mecburiyeti vardır.

Efendim şimdi üzerinde çalıştığınız hangi eserler var, merak ediyoruz, bizi aydınlatır mısınız?

Şimdi üzerinde çalışmakta olduğum iki dosyam var. Birisi, Malazgirt Zaferi, ve Sultan Alp Arslan üzerine. Şu ândaki adı “Cihângîr Savleti / Anadolu-Türk Düğününün Romanı”. Belki, yazma faaliyeti ilerlediğinde, isminde değişiklik olabilir. Yahyâ Kemâl, “Alp Arslan’ın Rûhuna Gazel” şiirine:

“İklîm-i Rûm’u tuttu Cihângîr savleti

Târîh o işde gördü nedir şîr savleti”

beyti ile başlar. Bendeniz de, burada geçen “Cihângîr Savleti” tabirini, musavver romanımıza isim olarak düşündüm. Böylece “Cihângîr Tûğlar, Şehsüvâr-ı Cihângîr, Demir Kuşaklı Cihângîr” kitaplarımıza, yeni bir kardeş ilâvet etmeyi düşündüm. İkinci dosya, Sultan Dördüncü Murâd Hân Hazretleri’ni anlatmaya çalıştığımız “Son Cihângîr-Sultan Dördüncü Murâd Hân’ın Romanı” adını taşıyor. Allâh ruhsat verir de bittiğini görür isek, “Cihângîr” serîmiz tamamlanmış olacak.

TURGUT GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozisyon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen derginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ahmet Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yılında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sıkıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzerine, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmenliği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstanbul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne-Türkçe Üzerine Düşünceler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015; Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015