Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Aralık 2024

​"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!.."

Doğruluk, müslümanın en temel özelliklerindendir. Allahü Teâlâya gerçek anlamda inanmış bir müslüman; kalbiyle, sözüyle, işiyle velhasıl her yönüyle doğru olmak zorundadır. Müslüman iki yüzlü olmaz. O, olduğu gibi görünür, göründüğü gibi de olur. Sözü özüne uyar. İçi başka dışı başka olmaz. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.” (Hûd 112) Gerçek mümin; hakkı sever, hakkı söyler, hakkı saklamaz ve haktan rahatsız olmaz. Başkalarının hakkına asla tecavüz etmez. Yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalancı şâhitlik yapmaz. Hiçbir işine hile karıştırmaz. İşte doğruluk ve istikamet budur…

Fertleri, doğruluk vasfını kaybetmiş toplumlarda, yalancılık hâkim olur. İnsanlar arası ilişkiler yapmacık olur ve doğruluktan uzaklaşır. İnsanlar şahsî çıkarlar peşinde birbirlerini kandırmak için türlü oyun ve desiselere başvururlar. Böyle bir toplumda insanlar, âhireti düşünmez, materyalist dünyanın hevâ ve heveslerine uyarlar. Çünkü böyle insanlarda, Allah korkusu yoktur. Bu, kuşku toplumudur. Kimse kimseye güvenmez. Böyle bir toplumda, yalancılık yüzünden çoğu zaman hakikat da ortaya çıkmaz...

Doğruluktan ayrılanlar, yalnız içinde yaşadıkları cemiyete zarar vermekle kalmazlar, kendilerinden sonraki nesillere de kötü örnek olurlar. Doğruluktan ayrılanlar, aslında başkalarını değil, kendilerini aldatmakta ve yıkmaktadırlar. Dolambaçlı ve gayr-ı meşru yollarla elde edilen servetler, sahiplerine dünyada bir leke, âhirette ise ateştir. Dürüstlükle ve meşru yollardan elde edilen kazançlar ise, az da olsa sahibini huzur ve saadet içinde yaşatır. Âhirette ise, cennete girmesine vesile olur. Gerçek mümin, şartlar ne olursa olsun, emrolunduğu gibi dosdoğru olup istikametten ayrılmaz; yalana, hileye tenezzül etmez ve şerefine gölge düşürmez.

Nifak; insanın içinin dışına uymamasıdır. Bu durum kimde tahakkuk ederse, münafıkların bir vasfını taşıyor, demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî) Bu alametler, nifakın açık delilleridir.

Yalan söyleyenin, vaadini yerine getirmeyenin ve emanete ihanet edenin özü sözüne uygun değildir. Bu üçü de toplumsal düzenin destek aldığı üç yüksek faziletin tam zıddıdır. Her şeyden önce itimat edilecek olan şey sözdür. Toplumsal, hukukî ve siyasî ilişkiler sözlü itimatlarla cereyan eder. Bunun içindir ki yalan, her din ve millette denaet-i ahlakiye yani ahlakî alçaklık olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı yalanın her çeşidinden kaçmalı ve doğruluğu şiar edinmeliyiz. Tam olarak doğru olabilmek için şunlara dikkat etmek gerekir:

Sözde doğruluk: Konuşurken, bir şeyden söz ederken; gerçeği çarpıtmadan, ters yüz etmeden konuşmak lazımdır. Zaruret olmadıkça tarizli ve imalı konuşmamalıdır. Ağzımızdan çıkan her söz doğru olmalı, vâki olanı yani olguyu yansıtmalı ve hakikatin ta kendisi olmalıdır. Allahü Teâlânın bize verdiği en büyük nimetlerden biri de lisandır. İnsan bu nimeti, Allah’ın yasak ettiği şeylerde; yalanda, dolanda kullanırsa o büyük nimeti tepmiş ve nankörlük etmiş olur.

Niyette doğruluk: Yapmak istediğimiz işi, sırf Allahü Teâlânın rızasını kazanmak için yapmaya niyetlenmeli ve bu hâlis niyete asla başka birşeyi karıştırmamalı, yani ihlası elden bırakmamalıyız.

Azimde Doğruluk: Hayırlı işler yapmayı tasarlarken gerçekçi ve doğru olmak gerekir. Mesela, “şöyle bir imkâna sahip olursam, şu hayırlı işleri yaparım” diyen kimse, o imkâna sahip olduğunda sözünde durmazsa, azminde doğru yok, demektir.

Fiilde doğruluk: Hakkaniyetle hareket etmek, haktan ayrılmamak, sözün öze uygun olması. Yemine bağlı kalmak, verilen sözü tutmak ve yanlı iş yapmamak gibi.

Dinimiz, doğruluğa çok önem verir; doğru olmayı tavsiye eder ve aynı zamanda doğru insanlarla beraber olmayı da emreder. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; özü sözü doğru, samimi ve dürüst insanlarla beraber olun!” (Tevbe 119)