Emperyalizmin fon medyası
ABD
merkezli Chrest Foundation Vakfı, Türkiye'de fonladığı medya kuruluşlarını
açıkladı…
Malumun
ilanı…
Sahibinin
sesi fon medyası.
İftira,
yalan ve ihanet; sermayesi.
“
Fuhuş albümü gazetesi…”
Kendini,
millet iradesinin üstünde gören, Toplum Mühendisliğine adamış bir yapıyla karşı
karşıyayız.
İsimler,
şaşırtıcı değil.
Darbe
çığırtkanlığından, itibar cellatlığından sabıkalılar.
Beyazı
siyah, siyahı beyaz göstermede pek mahirler.
Tankları
yürüten manşetlerle fonun gereğini yapageldiler.
“ Şartlar oluşursa darbe meşrudur.” vecizesi
gereği fon medyası olmadan şartların oluşturulması imkansızdır.
Bundan
dolayıdır ki darbe yargılamalarında fon medyasının olmaması büyük bir
eksikliktir.
Terör
saldırılarının tahrip gücünü artıran manşetler atmaktan çekinmediler. Halkın kutsallarına
hakareti kendilerine görev bildiler.
24 Temmuz 2020’de Ayasofya Camii tekrar ibadete
açılınca bunu büyük bir felaket olarak
yayımladılar.
İhaneti,
basın özgürlüğü adı altında zerk
etmeyi en etkili yöntem olarak uygulamaktadırlar.
Terör
örgütünün yerlere çöp dahi
atmadığından bahisle katilleri, çevreci,
insancıl, yardım gönüllüsü olarak
yansıtmaya çalışıyorlardı.
Türkiye’nin
millî hamlelerini engellemek, karalamak için fonlanan bir medya var.
Emperyalistler, terör
örgütlerine milyarlarca dolar aktarırken on binlerce silah yüklü tır sevk
ederken fon medyasını da hiç ihmal etmedi; bunlar üzerinden ihaneti,
iftirayı perdeledi.
MİT tırlarını durduran
şebekenin arasında ‘gazeteci’
kisvelilerin olması fonlamanın bir sonucudur.
Hortumculuk, rantiyecilik fon medyasının
en belirgin özelliğidir.
Hain,
gazeteci olursa dokunulmazlık kazandırılmak isteniyor.
Manşetler olmadan tanklar yürümez.
Osmanlı’yı
yıkan, yakın tarihin tüm darbe ve köksüzleştirme girişimlerinin en kullanışlı
aracı, bu kiralık kalemlerdir.
15 Temmuz’da, Gezi kalkışmasında
nasıl bir iştiha ile ihanete yeltendiklerine bu millet şahittir.
“Basın özgürlüğü yok, gazeteciler tutuklu.”
yalanıyla taşların bağlanıp itlerin salıverileceğini anlamamak mümkün mü?
“
Gazeteciler tutuklu” yalanına “ Gazeteci kayıp ” söylemini
ekleyeceklerdi.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı bunun için
katlettiler.
Cinayet
mahallî olarak Türkiye’yi seçtiler..
15 Temmuz nasıl ki bin
yılın ihanet girişimiyse Cemal Kaşıkçı’nın
katledilmesi de bin yılın cinayetidir.
Basın
ve gazetecilik üzerinden Türkiye’yi darbe şartlarına sürükleyeceklerdi.
Cinayetin
ilk saatlerinde fail olarak Türkiye’yi, Cumhurbaşkanı’nı
göstermeye çalışanların bu fon medyasının müntesipleri olmaları vaziyetin
vahametini göstermektedir.
Cumhurbaşkanı’nın
katillerle iş birliği içinde
olduğunu iddia edecek kadar zıvanadan çıkmış fonlanmış zevat vardı.
Eğer
Türkiye, Cemal Kaşıkçı’nın
katillerinin Suudi Prens Muhammed Selman ve ekibinin olduğunun tespit edemeseydi bugün durum ne olurdu?
Bu
fon medyası üzerinden neler yaparlardı?
2 Ekim 2018'de Suudi
Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğuna
girmiş, bir daha çıkamayan bir gazeteci Cemal
Kaşıkçı.
Fonlayıcılar,
katillerin tespit edileceğini hesaplayamadılar.
Maktulün
elbiselerini yiyip Sultan Ahmet
Meydanı’na gideceğine kadar her şeyi planlamışlar.
Fonlanmışlar,
bunu tepe tepe kullanacaklardı.
Vahim
bir durum…
Olacakları
kestirmek hiç de zor değil.
Fon medyası yazıyor:
“
Washington Post yazarı Türkiye’de
kayboldu.
Türkiye’de
İstanbul’un göbeğinde kaybolan gazeteci hala bulunamadı.
Türkiye’de can ve mal güvenliği yok.
Avrupa
ve ABD’den gelen heyet, arama çalışmaları hakkında yetkililerden bilgi aldı.
Türkiye hakkında önemli karar…
Cemal
Kaşıkçı’yı bulamayan Türkiye’ye kınama / yaptırım kararı…
Gazeteciler, Türkiye’yi boykot ediyor.
Cemal
Kaşıkçı’yı kaçıran “ İslamî …
Örgütüne mensup terörist hükümet yanlısı çıktı…” vb. manşetlerle fitne yalan ve
ihanet kazanını kaynatacaklardı. Bu durumu
ilanihaye devam ettireceklerdi.
Katiller
tespit edildiği halde biraz tırnakları yer tutsa böyle propaganda yapmaktan
geri durmayacaklar.
Katillerden
hesap sormayanlar, iş birlikçiler tehditte ısrarcılar.
Fonlayıcılar
ve fonlananlar…
İftira
yalan ve ihanet ittifakı…
Paraya
tapanlar neyin karşılığı fonluyorlar?