Emperyalizme Direnen Şair: Mehmed Âkif
Mehmed Âkif Ersoy, yaşadığı dönem içinde, Haçlı zulmüne ve Batı emperyalizmine karşı hayatı, fikirleri ve şiirleriyle direndi. Ona göre kahramanlık, mertlik, cesaret, doğruluk, çalışkanlık ve cömertlik din sayesinde elde edilebilen üstünlüklerdir.
Bu sene İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 100. Yılı. Öyleyse 2021’de “İstiklal Marşı”mızın büyük şairi Mehmed Âkif Ersoy’un fikir dünyasını daha iyi anlamaya ve kavramaya çalışmalıyız. Âkif’in düşünceleri üzerinde dururken onu heyecanlandıran hisleri, mevzuları ve fikirleri iyi tahlil etmemiz lazım. Birçok araştırmacı yazar, Âkif’i kendi dünya görüşüne yakınlaştırmak için zorlama yorumlar yapmış ve şairi mensup olmadığı bir zihin dünyasının mensubu olarak göstermek istemiştir. Onun fikirleri ve kanaatleri üzerinde durulunca öncelikle şu tespiti yapmalıyız: Mehmed Âkif her şeyden önce sağlam bir Müslümandır. İslam’ın yüreği yanık kara sevdalısıdır. Hayatı boyunca Cenabı Allah’a iyi bir kul, Hazret-i Peygambere lâyık bir ümmet olmak için çırpınıp durmuş bir mümindir. Şüphesiz millî duyguları çok yüksek, insani vasıfları da fevkalâdedir. Ama o zaten bütün meziyetlerin ve faziletlerin din ile elde edilebileceğine inanmıştır. Ona göre kahramanlık, mertlik, cesaret, doğruluk, çalışkanlık ve cömertlik din sayesinde elde edilebilen üstünlüklerdir.
İslam Birliği Şuuru
Mehmed Âkif tehlikeyi sezen ve bunu etrafına duyurmak isteyen bir aydındır. Osmanlı’nın parçalanmak istendiği dönemde yazdığı şu mısralar, gerçeği yansıtıyor:
“Artık ey millet-i merhume sabâh oldu uyan! / Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? / Ne Araplık ne de Türklük kalacak, aç gözünü! / Dinle Peygamber-i Zîşân’ın ilâhî sözünü. / Türk Arab’sız yaşamaz. Kim ki ‘Yaşar’ der, delidir! / Arab’ın, Türk ise hem sağ gözü hem sağ elidir. / Veriniz baş başa… Zîrâ sonu hüsrân-ı mübîn: / Ne hilâfet kalıyor ortada billâhi ne din! / ‘Medeniyyet!’ size çoktan beridir diş biliyor; / Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor.”
Ferasetli bir münevver olan Âkif, İslam dünyasının emperyalistler tarafından nasıl parçalanmak istendiğini hissetmiş ve toplumu bu vahim tehlikeye karşı uyarmak istemiştir. Balkanlar’da çeşitli milletleri Osmanlı’ya karşı isyan ettiren Batılı Haçlı kuvvetleri, ‘parçala yut’ taktiğiyle hem Balkanlar’a hâkim olmuş, hem de Osmanlı’yı zayıflatmıştır. Bu oyuna gelen milletlerden biri de Arnavutlar. Âkif kendisinin de Arnavut asıllı olduğunu belirterek şiirinde soyundan gelenleri şöyle ikaz ediyor: “Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ, / Ne bu şûrîde siyâset ne bu fâsid da’vâ? / Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz… / Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz! / Bunu benden duyunuz, ben ki evet, Arnavut’um… / Başka bir şey diyemem… İşte perişan yurdum!..”
Gafletten Uyarış
Mehmed Âkif, Osmanlı’yı parçalamak isteyen Batı’nın oyununu sezen ve bu tuzağa karşı ümmeti uyaran bir münadidir. “Hani, milliyetin İslâm idi… Kavmiyyet ne! / Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine.” derken Müslümanlar için kurulan kanlı tezgâhlara dikkat çekiyor. Şair, tefrikacılığın mahzurlarını anlatırken birlik ve beraberlik içinde olmanın önemini vurguluyor ve bu konuda Hazreti Peygamberi’i örnek gösteriyor: “Arnavutluk” ne demek? Var mı Şerîat’te yeri? / Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri! / Arab’ın Türk’e, Laz’ın Çerkes’e, yâhud Kürd’e; / Acem’in Çinli’ye rüchânı mı varmış? Nerde! / Müslümanlıkta ‘anâsır’ mı olurmuş? Ne gezer! / Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber. / En büyük düşmanıdır rûh-ı Nebî tefrikanın; / Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!”
Irkçılığı reddediyordu
Âkif ümmetin vahdetini ve güçlü olmasını istiyordu. Aynı Allah’a, Peygamber’e ve Kitab’a inanan Müslümanların güç birliği yapması gerektiğine inanıyordu. Bunun için kavmiyetçiliği, yani ırkçılığı reddediyor ve bu anlayışın İslam’da yeri olmadığını vurguluyordu. Şiirinin devamında, uyandırmak istediği Müslümanların akıllarını başlarına almaması hâlinde düşmanlarının esiri olacaklarını hatırlatıyor ve ‘Medeniyet’i istismar eden Haçlı zihniyetlilerin kötü niyetlerini ortaya seriyordu. Şair, ömrü boyunca uyuyan Şark’ı, meskenet ve atalet içindeki Müslümanları uyandırmak için çırpınıp durmuş, kararan gecelerin ardındaki sabahı müjdelemiştir. Yaşanan zorluklara rağmen ümitsiz olmamış, aksine hep müjdeci bir ruh hâlini yaşamış ve mısralarını da bu duygularla terennüm etmiştir. İşte o ölümsüz mısralar: “Garb’ın, üç yüz sene var, gündüze dönmüş gecesi, / Sen de ey Şark, uyuyorsun o zamandan beridir. / Kararan başka sular, şimdi senin nevbet, uyan, / Doğuyor beklediğin gün: Ağaran tan yeridir.” Âkif, toplumlarda birlik ve beraberliği sağlamada “din”in en büyük güç olduğunu ifade ediyor ve bu birleştirici kuvvete sarılmamız gerektiğini lâkayt olanlara hatırlatıyor. İşte o mısralar: “Hangi millettir ki efrâdında yoktur hiss-i din? / En büyük akvâma bir bak: Dini her şeyden metin.” “Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır” diyen Ersoy, bu sağlam inancın bizden beklediğine de şöyle işaret ediyor: “O îman ittihâd isterdi bizden, vahdet isterdi…”
Batı’ya karşı teyakkuz
Mehmed Âkif’i Batı uygarlığının düşmanı sananlar yanılıyor. O, herhangi bir ülkenin, topluluğun veya uygarlığın asla hasmı değildir. Aksine ‘İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız.” buyuran büyük bir Peygamberin yolundan gitmiş ve Batı’nın teknolojisini, ilmini almamız, ancak bozulmuş ahlakını reddetmemiz gerektiğini defalarca hem dostlarına anlatmış, hem de şiirlerinde söylemiştir. Bu konudaki düşüncesi özetle şöyledir: “Avrupalıların ilimleri, irfanları inkâr olunur şey değildir. Ancak insaniyetlerini, insanlara karşı olan muamelelerini kendilerinin maddiyattaki bu terakkileri ile ölçmek katiyen doğru değildir. Heriflerin ilimlerini, fenlerini, almalı. Fakat kendilerine asla inanmamalı, kapılmamalıdır.” Âkif, Haçlı zihniyetini zehir zemberek eleştirir. Medeniyet tenkidinde Batılıların, daha doğrusu Haçlıların Doğuya yaptıkları ‘hayasız akın’ları ve zulümleri kast eder. Dolayısıyla ‘medeniyete bakışını’nı emperyalizm karşıtlığında aramak gerek. İstilacı ve kan dökücü zihniyeti lanetleyen Âkif, şöyle devam eder: “Medeniyet! size çoktan beridir diş biliyor; / Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor. / Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.” Şüphesiz onun dillerden düşmeyen şu anlamlı mısraını da hatırlamalıyız: “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar!” Müslüman kimliğine sahip olan şair, Batının ahlakına, yaşayış tarzına karşıdır ama ilmine, tekniğine değil. Şöyle diyor: “Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını, / Veriniz mesainize hem de son sür’atini”
Kan dökücüler!
Yaşadığı çağın bütün sosyal ve siyasi gelişmelerini takip eden Âkif, doğru dinden ve sağlam inançtan uzaklaşmış uygarlığın hem Avrupa’ya hem de bütün insanlığa felâket getireceği inancındadır. Nitekim daha sonraki gelişmeler, şairimizi haklı çıkarmış ve emperyalist Batılılar başta Anadolu’da, Ortadoğu’da ve Afrika’da olmak üzere yeryüzünde milyonlarca insanın kanını dökmüştür. Bugün hâlâ tek kurtuluşu Batı ile birleşmekte gören bazı safdiller ne yazık ki Âkif’in bir asır önceki ileri görüşlerinden çok geridedir. Âkif, büyük bir inançla katıldığı Milli Mücadele hareketinde yedi düvele karşı savaşan Mehmetçiğin yanındadır. Müstevliler, Anadolu topraklarında kan ve gözyaşı akıtmış ama sonunda def olup gitmiş veya denize dökülmüşlerdir. Böylece emellerine ulaşamamışlardır. Nitekim Âkif, tarihteki Haçlıları temsil eden dünkü ve bugünkü emperyalistlere şu mısralarla meydan okur: “Tükürün ehli salibin o hayâsız yüzüne! / Tükürün onların asla güvenilmez sözüne! / ‘Medeniyet’ denilen maskara mahlûku görün. / Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!”
Mutaassıp millet Avrupa ve Amerikalılardır
Âkif ‘laik geçinen’ Batılıların İslam’a ve Müslümanlara besledikleri ezelî kinden bahsediyor ve iflah olmaz “Avrupa taassubu”na Sebilürreşad’da şöyle dikkat çekiyor: “Bunların bütün insanlara, bilhassa Müslümanlara karşı öyle husumetleri vardır ki, hiçbir suretle teskin edilmek imkânı yoktur. Sureta dinsiz geçinirler. Hürriyet-i vicdan diye kâinatı aldatıp dururlar. Hele biz Müslümanları, biz Şarklıları taassupla itham ederler dururlar. Heyhat! Dünyada bir mutaassıp millet varsa Avrupalılardır. Gerçek Avrupalılardan daha mutaassıp bir cemaat vardır ki o da Amerikalılardır. Taassuptan hiç haberi olmayan bir millet isterseniz, o da bizleriz.” Âkif, Batılı devletlerle ekonomik ve askerî işbirliği yapılabileceğini ancak Avrupalılara çok fazla itimat etmemek gerektiğinin altını da çiziyor: “İcabında Avrupalılarla birleşebiliriz. Ancak bu birleşme bize hiçbir vakit onların ezelî ve ebedî düşmanımız olduğunu, her fırsattan bilistifade bizi mahvetmek en başlı emelleri bulunduğunu unutturmamalıdır.”
“Din’in Son Yurdu” Türkiye
Avrupalıların zapt etmeyi kararlaştırdıkları memleketin ahalisi arasına öncelikle ‘tefrika’ soktuklarını hatırlatan Âkif milleti senelerce birbiriyle boğuşturduktan sonra gelip üstlerine çullandıklarını anlatıyor. Batının Hindistan, Endülüs, Cezayir ve İran’da bunu yaptıklarını hatırlatan şair, bugün Libya’nın, Irak ve Suriye’nin başına gelenleri tarif eder gibidir. Âkif, Safahat’taki birçok şiirinde dünyanın farklı yerlerindeki emperyalist ve işgalci devlet tehlikesine karşı birlik ve beraberlik ruhunu tavsiye ediyor ve “dinin son yurdu” olarak gördüğü Türkiye’nin öneminden bahsediyor. Bunun için Müslümanları uyandırmak için feryat ediyor. Âkif’i sadece bir şair olarak okumamalı, onu mütefekkir olarak da anlamaya çalışmalıyız.