Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Şubat 2017

EMPERYALİZM, TERÖRİZM VE BATI

Batı, şiddeti organize etme, sistematik hale getirme ve kurumsallaştırma konusunda çok yeteneklidir. Batı'nın temel özgünlüğü, şiddet ve terörizmi bir endüstri haline getirmiş olmasıdır. Terörizm endüstrisi sayesinde Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, Belçika gibi Batılı devletler, dünyanın birçok yerinde, özel olarak da Ortadoğu coğrafyasında yoğun bir işgal ve yağma hareketi gerçekleştirmektedirler.

Batı emperyalizminin ve terörizminin taşıyıcı dinamiği Hristiyan kiliseleridir. Dünyada küresel misyonerlik faaliyetinde bulunan tek kurumsal yapı, Hristiyan kiliseleridir. Kilisenin misyonerlik faaliyetleri sayesinde Asya, Afrika ve Latin Amerika işgal edilmiş, yağmalanmış, köleleştirilmiş ve sömürgeleştirilmiştir. Batı, dünyaya İncil'i sunarken, karşılığında insanların topraklarını ve ülkelerini ellerinden almıştır.

Batı, emperyalizm, terörizm ve Hristiyanlıkla iç içe olan tarihini hep saklamıştır. Batı, karanlık, vahşi ve emperyalist özünü saklarken, kendisine karşı düşmanlar icat etmekten geri durmamıştır. Soğuk Savaş döneminde Komünizmle mücadele adı altında hegemonik bir dünya sistemi inşa ederken doksanlı yıllardan sonra Müslüman coğrafyasını yağmalamaya ve işgale girişmiştir. Batının günümüzde icat ettiği düşmanın adı, Radikal İslami terörizmdir.

Sahip olduğu küresel medya araçları sayesinde Batı, İslam ve terörizmin birbiriyle özdeş olduğu konusunda yoğun bir kampanya yürütmektedir. Batı, İslam'ı terörizmle özdeşleştirirken aynı zamanda kendisinin emperyalist özünü saklamayı hedeflemektedir. İslami terörizm veya radikal terörizm diye icat edilen efsane, Batı emperyalizmini maskelemek ve meşrulaştırmak için üretilen bir kurgudan başka bir şey değildir.

Batılı siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ve entelektüeller, sistematik ve kasıtlı bir şekilde sürekli olarak İslam ve terörü birbiriyle özdeşleştiren bir dil kullanmaya devam etmektedirler. Son Türkiye ziyaretinde Merkel, İslam ve terörizmi iç içe gösteren bir ifade kullanarak şöyle demiştir: "İslamist terör, her türlü terörle mücadelede işbirliğini görüştük." Merkel'in kullandığı İslamist terör kavramına tepki gösteren Cumhurbaşkanımız Erdoğan, konuyla ilgili değerlendirmesini şu şekilde ifade etmiştir: "İslamist terör ifadesi biz Müslümanları ciddi manada üzmektedir. Böyle bir ifade kullanılamaz, doğru değildir. Çünkü İslam ile terör bir araya gelemez. DEAŞ terör örgütünden dolayı, kalkıp 'İslamist terörü' kullanırsak bu üzücü olur. Bunu lütfen kullanmayalım. Çünkü kullanıldığı sürece biz bunun karşısında durmak durumundayız, sessiz kalırsak bunu kabul olur. Ben Müslüman Cumhurbaşkanı olarak bunu asla kabul edemem. Şu anda dünyada DEAŞ'a karşı bizim verdiğimiz mücadeleyi veren bir ikinci ülke yok."

Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bu tutum, İslam ve şiddeti birbiriyle özdeş gösteren Batılı hegemonik paradigmaya bir meydan okuma olması açısından önemlidir. Batılı zihniyet, şu yada bu şekilde İslam'ı şiddetle ilişkilendirmenin meşru olduğu kabulünden hareket etmektedir. İslam ve terörizmi ilişkilendirmek için sürekli çaba içinde olmak, meşru ve normal bir entelektüel ve medeni duruş değildir. Entelektüellik ve medenilik, İslam ve terörizmin birbirinden ayrılığını gerektirirken, Batı Emperyalizmi denilen kötülüğün dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı olduğu gerçeğini tanımayı zorunlu hale getirmektedir.

Batı emperyalizmi, bugün DAİŞ, el-Kaide gibi örgütlerle mücadele adı altında Suriye ve Irak gibi yerlerde kapsamlı işgal ve savaş harekatları yürütmektedir.Yeni Amerika Başkanı Trump ve Merkel gibi Avrupalı liderler, radikalizmle mücadele adını verdikleri stratejiyi emperyalist paylaşım politikalarının merkezine koymuşlardır. Radikalizmle mücadele adı altında bir işgal operasyonu yürüten Amerika ve Almanya gibi güçler, öte taraftan Ortadoğu'da İsrail işgalini ve emperyalizmini kalıcı hale getirmeyi kendileri için vazgeçilmez politika olarak yürütmektedirler. DAİŞ'le mücadele adı altında yürütülen şey, aslında Ortadoğu'da İsrail hakimiyetinin mutlak bir şekilde kurulmasından başka bir şey olmadığı vurgulanması gereken bir başka önemli noktadır.

İslam, insanlığa fıtratına uygun olarak barış içinde yaşamayı emreden bir dindir. Ancak İslam'ın barış, Tevhit ve cihat mesajlarını şiddet, terörizm ve yıkıcılık olarak anlayan bir anlayışın, coğrafyamızda sosyal, tarihsel ve kültürel zemini olduğunu fark etmemiz gerekmektedir. Coğrafyamızda yaşanan büyük yıkımların sorumlusu sadece Batı değildir. Bizim de bu karanlık süreçte büyük payımız olduğunu düşünerek kendimizi sorgulamamız, dini anlayışımızı sahih anlamda barış ışığında inşa etmemiz gerekmektedir. Dünyaya Müslüman Barışı pratiğini bireysel, toplumsal ve uluslararası düzeyde gösterdiğimiz zaman, şiddet, terör ve emperyalizm üçlüsü tarafından içimizde kurulan esaret çemberini dağıtma imkanlarına ve araçlarına kavuşmuş ulaşacağız.