Emine Kuştepe’den deprem ve terör yandaşlarına insanlık dersi
Deprem: Doğal bir felaket, afet…
Bundan daha felaketi ise depremi istismar ederek topluma kin ve nefret kusmaktır.
Depremi siyasi ve sosyal çatışmaların aracı haline getirme çabası içinde olan Nebbaşîler, sosyal medya üzerinden depremzedelere ve topluma küfür yarışındalar.
Bunların benzerleri yok.
Bunlar, projelendirilmiş izm’lerin kulu kölesi haline getirilmiş, birer mankurta dönüştürülmüş, akıl ve ruh hastaları…
En akıllısının(!) eli teröristin, Esad’ın omuzunda…
Türkiye, 24 Ocak’ta 6,8 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Elazığ ve Malatya’da otuzdan fazla canımızı kaybettik, Yüzlerce yaralımız var.
Milletimiz bu bölgeye seferber oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde devlet kurum ve görevlileriyle tam tekmil oraya odaklandı.
Bundan yirmi yıl önce, 17 Ağustos 1999’da, Marmara’da deprem felaketine maruz kalan Türkiye, deprem bölgesine on iki saat ulaşamamıştı. Ama 28 Şubat tüm melanetiyle devam ediyordu. Vatandaşının kılığıyla kıyafetiyle, inancıyla uğraşan yöneticiler şaşkındı. Vatandaş enkaz altında kurtarılmayı beklerken bazıları ihale derdindeydi.
Bunların zararı depremden daha vahimdi.
Şimdi aynı melaneti sosyal medya üzerinden sürdürüyorlar; depremzedelerin siyasi kimliğini sorgulamak için bölgede siyasi partilerin aldıkları oyların dağılımını ve deprem bölgesine ait olmayan fotoğrafları paylaşıp nerdeyse zil takıp oynuyorlar.
Bu nasıl bir kin, nasıl bir insanlık!
Kim bunlar?
Aynı zamanda teröre yardım ve yataklık yapanlar, Diyarbakır’da evlat nöbetindeki analara da siyasi ve ideolojik kimlik uydurarak terör felaketini meşrulaştırma çabasında olanlar.
Elazığ’da, Malatya’da enkaz altındakilere saldıranların aynı zamanda kendi vatandaşlarını katleden, evleri birer toplu mezara çeviren Esad müntesibi olmaları hiç şaşırtıcı değil aslında.
Depremzede düşmanlığıyla mülteci düşmanlığı aynı.
Evladını terör örgütünden kurtarmaya çalışan Diyarbakır’daki ana ile evladını deprem enkazından kurtarmaya çalışan, Suriye’den, Esad zulmünden kaçarak canını, evladını kurtarmak için Türkiye’ye sığınan ana arasında hiçbir fark yok.
Mültecileri terörist ilan eden bu hastalıklı kafanın, depremzedelerin siyasi, sosyal kimliğini sorgulaması, aslında mayasının ne idiğünü göstermiyor mu?
Mültecileri, Esad’a teslim etmeyi gaye edinenler, terör yandaşlarıyla tiyatro karesinde yer alanlar, herhalde yapabilseler enkazdan kurtarılanları tekrar enkaza göndermekten çekinmezler.
Deprem öldürmez, ihmal öldürür, sözüne bu nebbaşları da eklemek gerek.
Yirmi yıl sonra, şimdiki Türkiye bambaşka bir Türkiye artık. Yasaklardan, prangalarından kurtulmuş, geleceğe emin adımlarla yürüyen bir Türkiye var.
Bu gelişen, güçlenen Türkiye’yi şu son deprem hadisesinde bir kez daha gördük.
Devlet ve millet el ele…
Türkiye, Emineleri ellerinde emindir.
Emine Kuştepe…
O bir UMKE ( Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi ) görevlisi.
Enkaz altındaki Azize ile diyaloğundan tanıyoruz. Empatinin, annelik gücünün anlaşılmasına vesile oldu. Azize’ye anne oluşunu, doğum yöntemlerini, nefes alıp vermeyi, hayatı hatırlattı.
Ve Emine Hanım, Azize’yle aynı yerde bulunan ve Türkçe bilmeyen bir teyzeyle de Kürtçe konuştu. Ona da hayatta kalmanın yöntemlerini anlattı.
İkisi de kurtarıldı…
Yirmi yıl önce böyle bir hadisenin yaşanması mümkün değildi. Bunun da iki nedeni var:
1-Emine Hanım, başörtülü olduğu için UMKE’de görev alamazdı. Belki Bir süre başörtüsü üstüne peruk takabilirdi, ama daha sonra peruk da yasaklandığı için asla çalışmasına müsaade etmezlerdi.
2-Kürtçe konuşmak yasaktı. Enkaz altında da olsa…
Depremzede ve mazlum düşmanlığının felaket tellallığının temelinde bu hastalıklı ruh ve zihniyet yatmakta.
Emine Kuştepe, empatiyle görev yapıyor.
Ya siz hayat süren leşler, ya siz ne yapıyorsunuz!