Emin kişi ve istikamet
Saflık, doğruluk, sadakat, zarafet,
ihlas ve takva eminin dostlarıdır, onlarla birlikte bulunur. Güven, ahit ve
yeminlerin garantisidir. Yeminleri; çıkar ve menfaatin şehvetiyle bozmak,
kaybedenlerle birlikte olma sonucunu getirir.
Kazananlardan olmak için, Hakk’ın
yolunda ve yanında olmak isabetli olur. Aksi takdirde, zulmedenlerle birlikte
olma tehlikesi ortaya çıkar. Bilinmektedir ki, ebedî ve ezelî Hakk’ın dostu ve
kulu olmak en büyük şereftir.
Güvenilir insan, Hakk’a itaat eden
kimsedir. Sorumluluk ve haklara riayet onun istikamet levhalarıdır. Bütün
varoluşuyla güveni arayan ve yayan mü’min, Hakk’ın dostudur, velisidir. Doğru
bir yol, emin kimselerin gittiği istikameti gösterir. Oraya dosdoğru yol
‘Sırat-ı Mustakim’le varılır. O yolun yolcuları; peygamberler, sıddıklar, salihler
ve şehitlerdir. Aslında onlar Rahman’ın dostları ve velileridir.
Emanet,
emin kimselere teslim edilir. Ancak emanetin ağırlığı, yer ve dağlara büyük yük
getirmişti. Sadece insan bu yükü taşımaya aday oldu. Kur’ân’ın ifadesiyle ‘o
çok zalim, çok cahildir.’
El, dil,
kalp ve gönül, emanet ve güven mekanlarıdır. İman, güvenle beraber bulunur.
Bundan dolayı Kutlu Peygamberimiz (s), ‘mü’mini başkalarının kendisinden emin
olduğu kimse’ olarak tarif eder. (Buhari, İman, 7)
İyilik
beklenen insan ile kötülüğünden güvende olunan insan, mü’min karakterini
göstermektedir. Emin olan kişi, aynı zamanda vefa sahibi olan kimsedir. İhanet
eden, zarar veren ve hile yapan kişi, iman insanı olmaktan çıkar. Sözünde ve
özünde doğru olan, emaneti koruyan, konuştuğunda hakikati söyleyen emin ve
mü’min kişidir.
İffetli ve
namuslu olan, elini, dilini ve belini haramdan koruyan kimse emin kabul edilir.
Emin kimse, helal yer, salih amel işler. Ve insanlar ondan bir zarar
vermeyeceğini bilir. Emin kimse, düşmanına karşı bile adalet terazisinden bir
an için şaşmaz. el-Âdil’in adaleti onun yoldaşıdır. Nefsi için, şeytanın
vesvese verdiği düşmanlığı tercih etmez. O, sulh ve salah yolunu, güven
taşlarının döşediğinin farkındadır.
Güvenilir
olmayan kimse, Hz. Peygamber’in (s) dilinde iflas etmiş kimse (müflis) olarak
tarif edilir. “Bir gün Resulullah (s) sahabelerine: ‘Müflis kimdir? Biliyor
musunuz?’ diye sordu. Ashab: ‘Bizce müflis, parası ve malı olmayandır, ya
Resulallah’ deyince, Resulullah (s) şöyle buyurdu: ‘Ümmetimden müflis şu adama
derler ki, dünyada yaptığı bütün ibadet ve iyiliklerin sevabı ile Kıyamet
gününde Allah’ın huzuruna gelir. Bu adam dünyada birçok ibadet ve hayırlar
yapmış olmakla birlikte; başkalarına zulmetmiş, kimini dövmüş, kiminin gönlünü
kırmış, şuna buna eliyle ve diliyle eziyet etmiş… İşte bu hak sahiplerinin
hepsi o adamın çevresine toplanacaklar, haklarını isteyecekler; ‘Bana dünyada
şöyle yaptı, hakkımı ondan al ya Rabbi’ diye davacı olacaklar. Allah bunun
hayır ve iyiliklerinden hasıl olan sevapları hak sahiplerine taksim edecek,
fakat borcu yine kapanmayacak. Nihayet onların günahlarını bunun üzerine
yükleyecek ve Cehenneme gönderecek. İşte asıl müflis bu adamdır.” (Müslim-Birr,
60; Tirmizi, Kıyame, 2)
Güvenilir mü’minin
dili, küfür, lanet, kaba ve çirkin sözden uzaktır. Haya ve edep emin kimsenin
şahsiyetini inşa eder. Güvenilir insan, alıcı değil, verici, dağıtıcı ve infak
edicidir. Hayır ve iyilik kanalları, güven suyuyla çalışır, hiçbir zaman şerrin
ve kötülüğün pislikleriyle tıkanmaz.
Güven,
şiddeti ve hileyi defeder. Barış, emin kimselerin gözetiminde Hakk’ı ikame
etmek için tercih edilir. Selam ve saadet yurdu, el-Mü’min’in,
Muhammedü’l-Emin’le gönderdiği İslâm ile güvenli ve emin bir coğrafyaya
çevrilmiştir. Ve yeryüzü, erdemli bir medeniyetin insanlığa sunduğu emin bir
dünyaya dönüşmüştür.