Emin Çölaşan Rahmetli Erbakan’a Niçin Hakaret Etti?..
Yazı başlığında işaret edilen hakaret ve iftiralara gereken cevapları, Youtube Kanalımızda (https://www.youtube.com/SerdarArseven )verdik.
Burada onları “tekrarlamaktansa”, Emin Çölaşan’ın, hem de CHP ile Saadet Partisi ilişkilerinin bu kadar “sıcak” olduğu bir süreçte, Rahmetli Erbakan Hoca’yı böylesine ağır bir yazıyla hedefe yerleştirmesinin sebepleri üzerine “tefekkür” faaliyetine ağırlık verelim.
28 Şubat Süreci’ndeki rolünü hepimizin bildiği Emin Çölaşan, Sözcü’nün 7 Temmuz 2020 tarihli sayısında, Rahmetli Erbakan Hoca’ya öyle iftiralar atmış, öyle hakaretler savurmuş ki…
Bir kez daha, “Yüce Allah aziz milletimizi bu ‘çağdışı’ zihniyetin zulmünden korusun!” diyor ve bu yazıyı okuyan bütün kardeşlerimden şöyle derinden birer “Âmin” istirham ediyorum.
*
Emin Çölaşan, “içi dışı bir” yazarlardan.
Kendisiyle aynı zihniyette olanlardan bazıları, “stratejik” davranmaya, “iktidara gelinceye” kadar”, “mukaddesatçı” kesimlere hoş gelecek, en azından onları “kızdırmayacak” mesajlar vermeye çalışır.
Bu “yandaş takımı”nın Emin Çölaşan gibi, “hesap, kitap bilmeyenleri” ise, iktidara gelindiğinde yapılacakları “açık etmek” suretiyle bir çuval inciri berbat eder.
“Bir çuval inciri berbat etmek” demişken…
Habertürk Yazarı Kübra Par geçtiğimiz günlerde “Muhalefet Ayasofya’da Toplu Namaza Dursa Bile İşe Yaramaz!” başlığı altında şunları yazmıştı:
“CHP Sözcüsü Faik Öztrak da tartışmanın etkisini azaltmak için ‘Bunun üzerinden siyaset yapmayın açacaksanız açın” diyerek hodri meydan dedi.
Aslında muhalefetin izleyeceği en akıllıca strateji buydu.
Ta ki CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu “Sultanahmet Camii de müze olmalı” diyerek bir çuval inciri berbat edinceye kadar.
Kaboğlu’nun bu sözleri iktidarın eline bulunmaz bir koz verdi.
Bundan sonra AK Partililer her fırsatta çıkıp ‘CHP camileri kapatıp müze yapmak istiyor’ diyecektir.”
*
Kübra Par, bu yazısıyla, “Ya kardeşim, ne yapacaksanız iktidara geldikten sonra yapacaksınız zaten, bunları bugünden açık ederek İktidar’ın eline koz vermeye ne gerek var!” diyenlerin mesajlarını yansıtmış oluyor, çok açık.
Bunların eline bir fırsat geçsin, Türkiye’yi “İsmet İnönü Türkiyesi”ni bile arar hale getirirler, ona ne şüphe!..
Emin Çölaşan, İbrahim Kaboğlu gibiler, durumu “şimdiden” açık etmek suretiyle “Bir çuval inciri berbat etmiş oluyorlar!”, evet!..
Bu memleketin “iç çekişmelerden” başlarını kaldıramayan evlâtlarını da farkında olmadan “ikaz” etmiş oluyorlar aslında…
Onlar ki saldırırken bile Hakk’ın hizmetindedirler ama bunu bilmezler!..
*
Şimdi dostlar:
Uzatınca uzattı oluyor, kısa kesince anlaşılmıyor, iyisi mi, “Anlayan anlasın” deyip uzatmamak galiba.
Buradaki mesele bir “zihniyet” meselesidir, o zihniyetin “ontolojisi” yani varlık sebebi budur.
Ve o zihniyet için tavırları ve gelenekleri farklı da olsa, Rahmetli Menderes, Rahmetli Özal, Rahmetli Erbakan, Rahmetli Yazıcıoğlu ve Sayın Erdoğan arasında fark yoktur!..
Zaman zaman fark varmış gibi yapsalar da, bu tamamen “strateji” gereğidir.
Emin Çölaşan, “stratejik davranmadığı için” bu durumu açık etmiştir…
Kim ne derse desin, bu yazdığıma kim ne kadar kızarsa kızsın, bu zihniyet için “özde” Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Temel Karamollaoğlu arasında da fark yoktur.
Şimdi bunları yazdım ya….
Sayın Karamollaoğlu’na son zamanlardaki duruşundan dolayı çok kızanlar da, O’nun her haline tam destek verenler de bana kızacaktır.
Hem o tarafın hem de bu tarafın, aslında her tarafın kızacağı şeyler yazmamın, “dünyevî çıkarlarıma hizmet etmediğini” bilebilecek kadar “idrak” sahibi olduğumu lütfen ama lütfen teslim ediniz.
Ve…
“Acaba niçin böyle yazıyor?” diye lütfen ama lütfen tefekkür ediniz.
Mesela…
“28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürer, yüzde 95 de oy alsanız iktidar olamazsınız” sözlerinin, hem Ak Parti’yi, hem Yeniden Refah Partisi’ni, hem de Saadet Partisi’ni ilgilendirdiğini” söylesem…
Üç taraftan birden “itirazlar” yükselecek…
Ve ben bu itirazları duya duya yazmaya devam edeceğim, Allah’ın İzniyle.