Emeklilikte Yaşa Takılanlar ve Hak Mücadelesi
Önde gelen iktidar mensuplarından birine “emeklilikte yaşa takılanlar”meselesine dair güncel sorular yöneltilince…
“Kendilerini tebrik ediyorum, bu emeklilikte yaşa takılanlar işlerini çok sıkı tâkip ediyorlar. Hep onları görüyoruz, her yerdeler!” dedi.
Bugünlerde hangi konulara ağırlık vermemiz gerektiğini tartıştığımız meslektaşımıza, “Şu emeklilikte yaşa takılanlar meselesini bütün boyutları ile masaya yatıralım mı?” deyince, “Abi, bıktırdı artık bu mesele, emeklilikte yaşa takılanlar mevzuunu duymak istemiyorum!” tepkisiyle karşılaştım.
Bıktırasıya tâkip ve ısrar iyi midir, kötü müdür?
“Hak talebi” söz konusuysa, insanlar hukuka aykırı bir uygulamayla karşı karşıya kaldıklarını düşünüyor ve bunu da sağlam verilerle ortaya koyuyorlarsa, bence iyidir!..
Hakkın varsa hukuku çiğnemeden, kimseye hakaret etmeden savunmayı bileceksin!
*
Bizde “uyumsuz adam”lar pek sevilmez.
Bakın bir misal vereyim:
Bir rahatsızlığından dolayı yanımıza gelen 88 yaşındaki kayınpederimiz, doktor odasından çıkışta,
“Ameliyatımız iptal edildi” dedi:
“Banaameliyat günü verdiler, 300 kilometre uzaktaki köyümüzden çıktık, buralara kadar geldik.
Geldik ama…
Ameliyat için gerekli malzeme yokmuş, bundan dolayı da ameliyatım ertelenmiş! Bunu bana bir gün evvel bildirselerdi, bu yaşlı, hasta halimle onca yoldan buralara kadar gelmezdim!Köye mi dönsem, buralarda mı kalsam? Hayır, ameliyatın ne zaman olacağını da söylemiyorlar. Malzeme ne zaman gelirse o zaman yapılırmış! Bir aya kadar da gelebilirmiş, iki aya kadar da! Bir de bana o kadar tetkik yaptırdılar sözde yapacakları ameliyat için.”
Kayınpeder bunları söyleyince,doktorun odasına gittim.
Hürmetle selâm verdim.
Bir arzımın olduğunu söyledim.
“Filanca isim ve soyadlı beyefendi çağrılmış, kalkmış köyünden buralara kadar gelmiş. Burada da kendisine malzeme olmadığı için ameliyat yapılmayacağı söylenmiş. Bu durum önceden bildirilseydi, bunca meşakkate girmeyecekti! Üstelik ameliyatın ne zaman yapılacağı da belli değilmiş…” diye serzenişte bulundum.
Ben bunları söyleyince,doktor kapının dışına çıkıp hastayı çağırdı.
Kendilerinin zor koşullar altında çalıştıklarını, malzeme gelmemesinin kendi problemleri olmadığını, bu türden işlerin Sağlık Bakanlığı tarafından halledilmesi gerektiğini söyledi.
Kayınpeder mahzun mahzun dinlerken, sayın doktorumuza, volümü iyice düşürerek, “Efendim,buradaki esas mesele, telefonu kayıtlı olduğu halde hastanın buraya gelmeden önce durumdan haberdar edilmemesi. Bir telefon ya da bir mesaj: ‘Ameliyatınız ileri bir tarihe alınmıştır, ameliyat zamanı ayrıca bildirilecektir…’ Bu kadar.” dedim.
Sayın doktorumuz, haklılığından zerre şüphe etmediğim bu serzenişime “Ben böyle problemli hastalarla uğraşamam. Ameliyatta bir aksilik olsa, bu sefer de bambaşka dertler!” karşılığını verdi.
Ben de taa köyden kalkıp buralara kadar gelen adamcağızın işini bozmamak için odadan çıktım.
Biraz sonra, yanıma gelen Kayınpederim, “Keşke bir şey demeseydik, yeni ameliyat gününü sessizce bekleseydik. Şimdi takar bize!” dedi.
*
Eve döndükten sonra, Kayınpederim’e“Babacığım, ben senin hakkını savunuyorum sen de doktordan yana oluyorsun!” diye takılınca…
Gülerek, “Eeee, ne yaparsın evlât, işimiz onda!” karşılığını verdi.
*
Bizim Kayınpeder, ne günlerden geçmiş.
İnsanların inim inim inletildiği CHP’nin tek parti iktidarı dönemlerini görmüş.
Ezan okuduğu için alınıp götürülen hocaları görmüş.
Köyden beş kilometre uzaklıktaki kesim alanına yalınayak gittiği günleri görmüş.
O günlerde bir köylünün haddine mi düşmüş herhangi bir kamu görevlisine itiraz etsin!
“Şu eksik, bu gedik!” desin.
Yıllar yılı “rejim”in baskısı altında kalan bu güzel insanlarda, “İşinin görülmesini ya da başının belâya girmemesini istiyorsan sesini çıkartmayacaksın!” psikolojisi iyice yerleşmiş.
Ben o günleri görmediğimden olacak (belki de atalarımdan biri böyleydi, bilemiyorum) küçük yaşlarımdan itibaren biraz “aykırı” oldum.
Bırakın ortaokulu, liseyi, ilkokul yıllarımda bile ters giden bir şeyler görünce itiraz ederdim.
Büyüklerim de bana, “Oğlum, ortada kuyu var yandan geç! Üzümünü ye bağını sorma! Yemek buldun ye, dayak buldun kaç! Her şeyde öne çıkma, ortalarda yürü!” diye akıl verirlerdi.
Başımın hayli sıkıntıya girdiği süreçler oldu.
Sonra…
Zaman içinde bende de, “Amaan ne halleri varsa görsünler!” psikolojisi oluştu.
At izleriyle it izlerinin iyice birbirlerine karıştığı süreçlerde de, topa girmemeye çalıştım.
Girsem de kıyısından köşesinden girer oldum.
*
Yazıya emeklilikte yaşa takılanlar mevzuundan girmiştik değil mi?
Bu mesele, yıllar evvel ziyaretime gelen birkaç okuyucum tarafından gündemime getirildi.
Oyunun yetmişinci dakikasında kural değiştirildiği için emekliliklerinin çok ötelendiğini söylediler.
Yeni modelin geriye dönük işletilmesinden dolayı büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıya olduklarını belirttiler.
İlk vakitler, hangi sosyal güvenlik uzmanına, hangi sendikacıya, hangi politikacıya, hangi gazeteciye sorduysam “Emeklilikte yaşa takılanlar boşuna uğraşıyorlar!” karşılığını aldım.
Hemen herkes, böyle bir düzenlemenin çıkmasının imkânsız olduğunu söylüyordu.
Bugün gelinen noktayı görüyorsunuz.
*
Emeklilikte yaşa takılanlar düzenlemesini doğru bulanlar var, yanlış bulanlar var.
Yanlış bulanların çoğu ortada“hukuksuzluğun” olduğunu kabul etmekle birlikte, “Devlet bu yükü kaldıramaz” noktasından hareket ediyor.
Bazıları da, emeklilikte yaşa takılanlar düzenlemesinin birçok vatandaşımızı memnun ettiğini ancak kapsama alanına girmeyen bazı kesimlerin tepkisini çektiğini söylüyor.
Bakalım, bir takım ayarlamalar daha yapılır herhalde.
*
Ben, emeklilikte yaşa takılanlar meselesinin bir başka boyutuna dikkat çekmeye çalışıyorum.
“Sistemli, örgütlü ve ısrarlı tâkip” tarafına…
Bu her meselede böyle.
“Pislik Batı”da, hem de devletlerin desteği ile Kur’an-ı Kerimler yakılıyor ya…
Bir dostumuz, “Kur’an-ı Kerim’in yakılmasını fikir ve ifade hürriyeti olarak görüyorlar ama yakılan Siyonistlerin kutsallarından biri olsaydı, dünya ayağa kalkardı. Siyonistlerin kutsallarına bunun binde birini yapanları da, yaptıklarına yapacaklarına pişman ederdi vatandaşı olduklara devletler” dedi.
Çok doğru.
Doğru da, buradan bize düşen pay yok mu?
Demek ki,
Müslümanlar olarak, o kadar da etkili değiliz!..
Demek ki,
Nüfusu 2 Milyara doğru giden Müslüman Dünyası’nın Kur’an-ı Kerim’ini yakmak, yaktırmak bu kadar kolay!..
Bakın dünyaya,
Dikkati çeker “kitle tepkisi”sadece Türkiye’den geliyor.
Batman’dan geliyor.
*
Emeklilikte yaşa takılanlar yıllar süren ısrarlı takipleriyle “olmaz” denileni oldurdular.
Bu küçük bir misal…
Emeklilikte yaşa takılanlar meselesi kadar sahip çıkamıyorsak en mühim meselelerimize…
Üzerinde iyice tefekkür etmemiz gerekmez mi?