EMEKLİ EMEKSİZ 2
Dün kaldığım yerdeyim. Siz de buradaysanız muhabbete devam.
Yığınla yapılması gereken şey var emek konusunda. Değiştirilmesi, dönüştürülmesi gereken. Belki mimari anlamda kentsel dönüşümden çok, ya da onunla birlikte, hayatı bir ümran; içten içe ömre neşe veren, soyut başkente giden bütün yolları bayındır kılan ve nihayet kalp tahtında huzurun iskan ettiği, sükuna erdiren bir ahlaki dönüşüm lazım. Hücrelerimizden başlayan asli dönüşüm. Asla; toprağa dönmemiz, baştan ayağa değişmemiz lazım. Böyle gelmediğimizi iyi biliyoruz. Anamıza, atamıza baksak anlarız bunu. O halde neden böyle gidelim?
Kelimeler değil belki, fakat yüklediğimiz anlamlar sinir bozucu. Latince pater, baba, gemi kaptanı anlamına gelen patron kelimesi bizde hiç bir zaman masum değilmiş gibi duruyor. Babacan örnekleri nadir olduğundan daha çok olumsuzluğu çağrıştırıyor. Kapitalizmin, doğrudan kendisini hedef almayalım diye gündelik tarlamıza bıraktığı korkuluklardan biri de olabilir. Olmadık düşmanlar icadıyla çakma dostluğu, göstermelik senden yanayımlığı iyi bilir çünkü bu yapı. Bir de işveren var mesela. Bir iş var. Hep veriyor. İşi gücü iş vermek. Kendi üzerine hiç iş almamak ve hatta haklı-haksız buyurganlığı asla sorgulanamayan kişi gibi bir anlamı çağrıştırıyor.
Emeklilik te sorgulanmalı. İnsanın; gücünün değişkenliğiyle oluşan yeni aşamalarda çok farklı üretkenlikleriyle, biriktiği havuzundan en verimli hızır olacakken, durağan, atıl bir kenara atılması da...
Belki buralardan başlamalı. Ne bileyim. Olmuyorsa olması gereken, daha başlara gitmeli. Olabildiğince gerilere. Adaletin başarılabildiği en geri ilerilere...
Yeryüzünde emeğinin ardından hak ettiğini alamayan bütün emekçiler için tek gerçek bayramın adalet olduğunu iyi biliyoruz. İşçi bunlardan yalnızca biri. Neredeyse tek temsilcisi gibi dursa da. Memurdan hiç bahsedilmiyor mesela. Sanki devletin arkasına saklanmış, kayırılmış bir devletli gibi.
Az ya da çok, as veya üs her insan emekçi, her çalışan, her meslek grubu...
Öte yandan karşılıksız da emek verir insan. İyi inanır, severse...Fakat iyi, kayda değer bir "karşılık" emeğin asıl bayramı olacaktır. Sadece işçiler değil, bütün emekçiler "bayrama" kavuşmalıdır. O tarihi belirlenemeyen, bir türlü gelmek, olmak bilmeyen adalet bayramına...
Hem ter sadece alından akmaz...Zihin emeği var. Fikir emekçiliği...Düş damlar kafamızın tasından....Sonra kalp, ağır işcidir. Aşk; başı buluta gömülse de ayakları yere basan bir sevgi emeğidir. Hemen peşinden gelen annelik; sınırsız mesaili gönüllü işçiliktir. Babalık ta. Hepimiz yaptık, biliyoruz. Yaptık mı? Bilmiyoruz...
Gücümüz oranında yavaşlıyoruz, azaltıyoruz belki fakat ölünceye değin emekliye ayrılmıyoruz hiç birimiz. Hayatın hakiki gayreti: kul olmak; Yaratıcı'nın olağan üstü özeninin, verdiği değerin insan gücü oranında verilmeye çalışılan karşılığı değil midir? Emek ister.
Şimdi ve hep, eninde sonunda bütün hayat emeğimizi O'na sunuyoruz. Adil Olan'a. Emeklerimizin, hayatlarımızın boşa gitmemesi lazım.
İnsan insana emeğin karşılıksızlığı, gönüllülüğü şüphesiz emek verenin paşa gönlünün karar vereceği bir şey. "Ter kurumadan ödeme ahlakı" Peygamber as mirası bir ahlak.
Sloganımızı atma zamanı o halde. Bu meydanda...
Emek vermeyen ölsün. Emeği dosdoğru vermeyen de. Emeğe karşılığını layığınca vermeyen de!