Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 May 2016

EMEKLİ EMEKSİZ 1

"Emek"; harcanan güç, uzun, yorucu, özenli çalışma anlamına gelir kısaca. "İnsan için emeğinden başkası yoktur." (Necm; 39) der, Kuran. Sa'y Arapça karılığıdır. "Çalışmak, koşmak" anlamına geliyor. Hayatın gailesini, insanın oradan oraya koşuşturmasını (mesai-tesai) özetliyor. İnsanın alnının baş yazısıdır; sa'y. Mürekkebi ter olan...

Sözlükteki anlamları bir yana, bu kelimenin pratiğini -yaşamak ki hem de nasıl- yaşamak suretiyle iyi bilen çok, bilmeyen ise pek azdır.

Hayat taşının altına koyduğu mübarek elidir, insanın. Hayatı kaldırma taşı...Fakat nedense o kıymetin üstüne sömürenler/hakkı teslim etmeyen hak yiyiciler kurulur. İşte bu yüzden emek; hak ve ödev dengesinin doğru kurulmadığı adaletsiz dünyada, çok sayıda insanın, daha yaşarken ölmesi anlamına gelir. Kendi hayatının alı pullu süslü kurbanı olarak değil, başkalarının bencil bayramları için kurumsal zulalarda telef edilmiş olarak...Yaşamak; ağır ödevler yüklenmiş bir halde adeta " gebermeye" ve üstüne bir de hak ettiğini alamamaya dönüşür, böyle düzenlerde. Sömürenler iki, üç, katmerli ömür keyfi yaşarlarken...

Emek denilince neden doğrudan doğruya işçinin, terin, haksızlığın, sömürünün akla geldiği, bu niceden sonra "bahşedilen bayram"ların masum bir geçmişe sahip olmayışı akla düşer. Zaten insandan insana armağan edilen çoğu bayram ve kutlamanın mazisi biraz karanlıktır. Olsun bakalım...Fakat göstermelik, gayri ciddi avunma günlerinin gerisinde ciddi bir bayramın yaşanması gerektiği açıktır. Yani adaletin!

Bu nedenle, hemen hepimiz sabah yatağımızdan kalkar kalkmaz başlayan resmi, gayri resmi say'ımız/koşturmacamız adına, kim olursa olsun her türlü emeğe saygıyı öğrenmeye yeniden başlamalıyız. Bu kıymetin üstüne çöreklenmeyip, hak ve ödevler dengesinde sağlıklı bir yapıyı kurmak için çabalamalıyız. İlkönce emeği kendi zulmümüzden kurtarmakla başlamalıyız işe, güce...

Sadece "patronların" değil, hemen hepimizin az veya çok "kaçak patronluk" yani emri vaki haksızlıklar yaptığından, şahsi, hayati görev ihmallerimizden, olması gerektiğinden fazla ödev yüküyle yakınlarımızın hakları üzerine çöktüğümüzden başlamalıyız sorgulamaya. Hepimiz hem mesaimizi vermemiz gereken hayati başlıklar olarak, hem de dosdoğru vermiş olmak bakımından remi gayri resmi, as ya da üs olsun iyi birer emekçi miyiz? Yoksa kötü birer işçi mi? Yani çakma patron...Gündelik hayattan başlıyor her şey. Onu söylüyorum.

Hepimizin hayatına, sorumluluklarına layığınca özenmeyişinden ve bize gösterilmiş emeğin maddi manevi değerini bilmeyişinden kalkıyor ve sokağa, meydana, kamuya çıkıyor bu haksızlıklar. Büyüyor ve siyasi, ekonomik, sosyal felaketlerimiz, yıkımlarımız oluyor. Ahlak evlerimizde uyanıyor, kalp evlerimizde... Ahlak kahvaltı yaparak çıkıyor kamusal hayata...Sonra hepimiz herkes için gelecek olan adaleti bekliyoruz kapılarda, damlarda...Akşam oluyor. "Karanlık" basıyor koca ayaklarını. Fakat işte mübarek adalet; "herkese gelmiyor." Gelen adalet değildir demek ki... Hele mazlumlara...Uzaktan selam dahi göndermiyor. Bir ömür...Sayısız ömürlerce...Hatta bütün hakları kendisine ayırmış olmak ve hiç bir vazifeyi üstlenmemiş olmak bakımından zalimlere bile gelmiyor adalet. Düşünün. Hem zalimi öyle illa bir tahta oturtmamalı, bir makam donu giydirmemeli alelacele. Bir "aile büyüğü", basit bir "müdür parçası" veya ufak bir yapıyı ele geçirmiş te haksızlık yapan "çakma patroncuk" da kolayca öğrenir ve başarır zalimliği.

(yazının devamı yarın)