Emek Sömürüsü Bitsin İstihdam Artsın
Sanat, kültür ve eğlence; insanların karnı tok iken
ilgi duydukları değerlerdir.
Kriz dönemlerinde insanlar ilk önce zevklerinden taviz
verir.
Pandemi döneminde vatandaşın kabuğuna çekilmesi bu
sektörlerdeki insanların geçimini zorlaştırdı.
Bu noktada verilen destekler anlamlı olmasına rağmen
sektörü tam olarak ayakta tutacak desteklerin sağlanması çok da kolay değil.
Neticede birçoğumuz; “ekmek kapısı”, “bacasız
sanayi” olarak nitelendirilen turizme odaklanıyoruz.
Kültür, esasında turizmin içinde yer alan bir olgu
olmasına rağmen ekonomiye "direkt", "hissedilir" bir katkı sunmadığı için turizmi
besleyen bir alan olarak algılanıyor.
Bu tablonun değişmesi için refahın muhakkak daha da
artması gerekirken bununla beraber insanların estetik duygusunu geliştirecek alanları keşfetmesi için çalışma sürelerinin kısalması ve tatillerin uzaması da
şart.
İnsanlarımız çok çalışıyor.
Hiç de azımsanmayacak sayıda vatandaşımızın günlük
mesaisi 15 saate varıyor.
Bu kadar çok çalışmasına rağmen vatandaşlarımızın
büyük bölümü, ya asgari ücret ya da biraz üstü maaş alıyor.
Bu şartlarda yaşayan bir insanın kültür, turizm,
eğlence, sanat vs. ile ilgilenmesini kimse bekleyemez.
İlginç olan ise maaş artışı olsa bile çalışma
saatlerinin yine uzun seyretmeye devam etmesi...
Aslında çok çalışmak iyi bir şey. Çevremdeki insanlar
beni işkolik olarak tanımlar.
Çalışmayı severim. İşimi iyi yapma konusunda
titizimdir.
Ama sanata karşı da bir türlü hayata geçiremediğim bir
ilgim var.
Sanat ve kültüre ayıracağım zamanın bana getireceği
manevi zenginlik, muhakkak surette benden bir başka ben daha
yaratacaktır.
Ama gerçek hayat ruhsal derinlikten çok mide
derinliğinin ne ölçüde doldurulduğuna bakıyor.
Hadi, benim çok spesifik bir işim var ve ondan dolayı zaman
bulamıyorum, diyelim.
Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere büyük
kentlerdeki uzun şehir içi seyahat süreleri ve üstüne eklenen bitmeyen mesailer, insanları nasıl özel alanlara ilgi duymaya sevk edebilir ki?
Eğer iyi bir model geliştirirsek haftanın 4 günü 6
saat çalışacağımız bir iş düzenini hayata geçirebiliriz.
Bunu deneyen ülkeler var.
Böyle bir çalışma düzeninin kişilerin mutluluğunu
artırdığı ve buna bağlı olarak da saatlik verimin yükseldiği yapılan bilimsel
çalışmalarla teyit edildi.
Artan işsizlik problemini de çözebilecek bu
araştırmayı dikkate almakta fayda var.
Devletler tarih boyunca tarım, sanayi ve hizmet
sektöründeki ağırlıklarına göre “gelişmiş” sayıldılar.
1700’lere kadar tarımda iyi olanlar, sonra sanayi ve
ticarette öne çıkanlar günümüzde ise hizmet sektöründe dengeyi bulanlar
gelişmiş ülke sayılıyor.
Sanayi muhakkak olacak.
Ama ülkemizde çok ciddi bir kültür ve turizm
potansiyeli var.
Türkiye’de de gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hizmet
sektörü ağırlıklı bir çalışma var.
Dünyanın hızla makineleşerek/robotlaşarak “en
ucuz iş gücüne” kavuşmasına sayılı zaman kaldı.
Artık sanayi de daha kreatif işlerin yapılmak zorunda
olduğu bir alan olmak zorunda kalacak.
Bu da burada çalışacak insan sayısının azalması demek.
Tarımda makineleşme yıllar önce sağlanmıştı.
Bazı eksiklerin giderilmesiyle bu alan gerçek
anlamıyla istihdama doysa da işsizliği bitirecek çözüm buradan çıkmaz.
Geriye insanların istihdam edilmesini sağlayacak tek
alan olarak hizmet sektörü kalıyor.
Sürdürülebilir kalkınma modelleri ile dünya
kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı güncel politikalar arasında yer
almasına rağmen dünyadaki en değerli varlık olan insanın etkin ve verimli
çalışacağı bir sistemi kurgulamak kimsenin umurunda değil.
Kapitalist sistemde sermaye sahiplerinin kazançlarını
artırmak için “emeği sömürülmesi gereken bir araç olarak görülen insan” bundan
çok daha fazlasıdır.
(Aynı üretim yöntemleriyle aynı ürün ve hizmeti üreten firmaların rekabetçi
olmak için iş gücünü daha ucuza mal etmekten başka şansı yok)
İnsana yönelik sürdürülebilir istihdam politikalarının
tüm dünyada ciddi ciddi düşünüleceği bir zamana geldik.
Türkiye; sanayi, tarım ve turizm alt yapısı ile bu işin fitilini ateşleyecek ülke olabilir.
Neden olmasın?