Elveda kutsal beldeler
Kâbe’nin etrafında tavaf eden on binlerce Müslümanın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, yıldızlarıyla dönüşünü hatırlatır. Tavaftaki manevî hazzı tam manasıyla alabilmek için kendimizi o yörüngeye bırakmamız lazım ki, Kâbe’nin etrafında mümin olmanın zevki yaşayabilelim. Bu kutsal mekânda tanık olduğumuz yakınlaşma duygusu ile kendi evimizde olduğumuz hissinden ötürü Allah’a yakın olmanın tattırdığı bu zevki başka hiç bir yerde yaşayamayacağımız aşikârdır.
Özetle bu duygu ve
düşüncelerle geçirdiğimiz günlerin sonuna yaklaştığımız ‘Harem Bölgesi’ndeki
ziyaretlerimizden söz ederek ‘Elveda’ diyoruz.
Sınırları Cebrâil (a.s)’ın rehberliği ile Hz. İbrahim tarafından belirlenmiş ve Hz. Peygamber tarafından yenilenmiş “Harem
bölgesi” nde Kâbe'ye yaklaşık 6 km uzaklıkta ilk vahyin indiği Hira
Mağarası’nın bulunduğu Hz. Muhammed'in Peygamberlik görevi
başlamadan gittiği dağ olduğundan sevdiğimiz dağın yamaçlarında dikenli çalılar bulunmaktadır. Buraya çıkılmasının
ibadet olmadığına dair açıklamayı Suudiler görünür yere asarak uyarmalarına
rağmen Peygamberimizin sahabeye dinî bilgileri öğrettiği ve namaz kılarak insanları
İslâm’a davet ettikleri Safâ tepesinin eteğindeki Erkam’ın evini göremediğimiz gibi işaret bile bırakmamışlar.
Hz. Peygamber’in 621-622 yıllarında Medine’den ilk Müslüman
olanlarla görüştüğü Akabe sözlükte “sarp
yokuş, geçilmesi zor dağ yolu, tehlikeli geçit” anlamına gelmektedir. Mekke’ye
üç km. kadar uzaklıkta Mina ile Mekke arasında bir yerdir.
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında, Hz. Ebûbekir ile birlikte müşriklerden
gizlendikleri ve üç gün süreyle saklandıkları mağara Sevr tepelerden oluşan bir dağdır.
Sevgili peygamberimiz, şu an Safâ ve Merve tepeleri
arasındaki Ebû Tâlib mahallesinde Mekke
kütüphanesi olarak kullanılan evde dünyayı şereflendirdi.
Bugün üzerinde otel bulunan Kâbe’nin doğusundaki Ebû
Kubeys Dağı’nı halk İslamiyet öncesi de mukaddes kabul ettiğinden buraya
çıkarak itikâfa çekilenler varmış. Ebû
Kubeys’in tamamı istimlâk edilerek üstüne saray, altına da Harem-i Şerif’i Mina’ya bağlayan
tüneller inşa edilmiştir.
Peygamber Efendimiz hicretten üç sene önce Tâif’ten dönerken sabah namazında okuduğu
Kur’ân-ı Kerim’i cinlerin dinleyip
iman ettikleri yere inşa edilen Mescid-i
Cin şehre hâkim bir tepenin üzerindedir.
Harem-i
Şerif’in kuzeyindeki Cennetü’l-Muallâ
kabristanında sahabe-i kiramdan çok kimselerin kabirleri vardır. Evliya Çelebi
burada kubbeli mezarların olduğunu söyler. 1926’da türbeler yıktırılarak mezar taşları
kaldırılmıştır.
Mescid-i
Nemire, Peygamberimiz’ in Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarının cemederek
kıldırdığı büyük camidir. Hz. Âdem ile Hz. Havva Validemizin Arafat’tan sonra buluştukları
Müzdelife’de Arafat Vakfesi’nden
sonra ikinci vakfenin yapıldığı mukaddes yerdir.
Peygamberimiz (s.a.v.) veda hutbesini îrad buyurduğu Arafat Dağı’nda bulunan tepenin adı Cebel-i Rahme’dir. Yunus Emre’miz “Arafat dağıdır bizim dağımız orda kabul
olur dualarımız” demiştir. Düz bir alan olan Arafat, haccın en önemli rüknü
olan vakfenin yapıldığı yerde insanlar birbirleriyle görüşüp tanışmaktadır.
Harem sınırları içindeki
Mina, Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve
bereketinin bol olduğu mekândır. Arafat’a giderken bir gün, şeytan
taşlama günlerinde üç gece Mina’da kalmanın sünnet olduğunu ulema
söylemektedir.
Yazımızın başında
‘elveda’ derken sonunu getirmeyeceğimizi düşünemedik. Peygamberimizin “Allahım!.
Dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım
onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için
her hayırda arıtma vesilesi kıl. Ölümü de her çeşit şerden kurtularak rahata
kavuşma kıl” duasıyla Hoş Bulalım Türkiye diyorum.