Elma kokulu ölüm: Halepçe
35 yıl önce, “Daye bîhna sêva te!" (Anne! Elma kokusu geliyor!) diyerek hayata gözlerini yuman masum insanların soykırıma uğradıkları vahşetin yıl dönümü...
16 Mart 1988 tarihi Kürtler için acının ve katliamın adıdır.
Küçük bir kasaba olan Halepçe kıyım ve katliam sürecinin sembol adı oldu.
Kürtlerin belleğinde silinmez ve onarılmaz izler bırakan bu katliam aslında
uzunca yıllara dayanan bir zulmün çıktısıydı.
On yılları bulan bu süreç arkasında emperyalistlerin
desteğini alan Saddam’ın başlattığı operasyonun son vahşetiydi.
16 Mart 1988 tarihinde Halepçe ile Kürt coğrafyası tarihinin
en büyük trajik katliamına uğramıştır.
Tarih 16 Mart 1988. Halepçe’de Hitler’in gaz odalarındaki
katliamlarını aratmayacak bir katliam yaşanıyordu. Süleymaniye kentinin Halepçe
kasabasında çoğu kadın, çocuk ve yaşlı on binlerce Kürt kaçmaya fırsat
bulamadıkları alçakça bir saldırıya maruz kaldılar. Saddam güçleri kimyasal
gazla olabildiğince çok kişiyi öldürmenin planlarını yapmıştı. Önce hava
saldırısıyla Halepçe’de evler tahrip edilip camların kırılması sağlanmış,
rüzgârın yönü kısa bir süre önce havadan atılmış kağıt parçalarıyla
hesaplanmış, ölümün en fazla olacağı koşullar yakalanıp ölüm taşıyan gaz
bombaları Halepçe’nin üzerine bırakılmıştı. Sığınaklar Halepçelilerin olağan
yaşam alanlarıydı o güne kadar. Herhangi bir tehlike anında evlerindeki sığınma
odalarına geçiyor, bombardıman bittiğinde tekrar yaşama devam ediyorlardı. Hava
bombardımanlarından kendilerini korumaya alışmışlardı. Ama bu defa, her bir
sığınma odası Hitler’in gaz odasına dönüşmüştü. Uçaklardan atılan bombaları
görenler sığınma odalarına koşuyor, çocukları yaşlıları kurtarmaya
çalışıyorlardı.
Halepçe üzerine ölüm bulutları yağdırılmıştı. Zehirli gazlar
her delikten içeri sızıyordu. Düşman çok sinsiydi, kalleşçeydi. Ciğerlere
çekilsin diye elma kokuyordu. Elma kokusunu hissedenler bu güzel kokuyu derince
ciğerlerine çekiyor ve hızlı bir şekilde ölüyorlardı. Ölüm her yerdeydi.
Dağlara doğru kaçanlar çırpınan serçeler gibi ölüyorlardı. Analar, güçsüz,
ölmek üzere çırpınan çocukları, diğerlerini kurtarmak için yollarda
bırakıyordu. Yaşlılar, kaçanları yavaşlatmamak için geride kalıyordu. Ölen
yalnızca insanlar değildi; etraftaki tüm hayvanlar çırpına çırpına can
veriyordu ve hatta ağaçlar… Ağaçlar sonbahardaymış gibi yapraklarını döküyordu.
Saddam adeta Halepçe’yi Kürtler için yaşanmaz hale getirmeye ant içmişti.
Halepçe’de yaşanan insanlık dramını, çektiği resimlerle
dünyaya duyuran gazetecilerin başında Ramazan Öztürk vardı. Onun çektiği baba
ve bebeğinin resmi tüm dünyada, o vahşetin sembol fotoğrafı ve ispatı oldu.
Resmi rakamlara göre çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 6
binden fazla insan katledildi, on binlercesi yaralandı. Halka göre 22 bin
civarındaydı ölü sayısı! Yaralananlar sonraki yıllarda ölmeye devam etti.
Kurtulanlar yıllarca bu katliamın izlerini taşıdılar ve acısını başka türlü
yaşamaya devam ettiler. Çocuklar sakat doğdu. Halepçe’de özürlü doğum oranının
Hiroşima ve Nagasaki’nin 4-5 katı olduğunu belirtmişti. İlk etapta gözleri,
boğazı ve akciğeri tahrip eden hardal gazı, sinir sistemine de zarar veriyordu.
Yiyeceklere, suya ve toprağa karışıp gelecek nesillere de zarar vermeye devam
ediyordu. DNA üzerinde uzun süreli ve ağır bir tahribat yaratabilen bu gazın
etkileri yüzünden Halepçe’de 100 binin üzerinde sakat doğum gerçekleşmiştir.
Saddam rejimi “Enfal” operasyonları ile Kürtlere uyguladığı
soykırımın arka planında; İran - Irak savaşında Peşmergelerin, Saddam rejiminin
yanında saf tutmamalarıydı. Bu yüzden de rejim tarafından hain ilan edildiler
ve bu gerekçeyle 1986-88 yılları arasında insanlık dışı her türlü vahşetin
uygulandığı operasyonlara maruz kaldılar.
Arapça “ganimetler” anlamına gelen Kürtleri yok etme planı
olan “Enfal”, Kürtlerin “Kimyasal Ali” dedikleri ve Saddam’ın özel yetkilerle
donattığı kuzeni Ali Hasan el-Mecid tarafından gerçekleştirildi. Halepçe’ye
yapılan insanlık dışı saldırı, Saddam rejiminin savaşta güç kaybettiği, İran
güçlerinin Irak içlerine doğru ilerlediği sırada, 15 Mart günü Halepçe’nin Kürt
peşmergeleri tarafından Saddam rejiminin elinden alınmasından bir gün sonra
yapıldı.
Saddam rejimi “Enfal” operasyonları ile Kürtlere soykırım
planlarını gerçekleştirmeye çalıştı. Bu çerçevede sekiz harekât gerçekleştirdi.
Sekizinci “Enfal” harekâtının sonunda resmi rakamlara göre 182 bin Kürt
katledilmişti. Köyleri yerle bir edilmiş on binlerce insan toplama
kamplarına alındı, işkenceye maruz kaldı, gözaltında kaybettirildi, toplu
mezarlara gömüldü ve mülteci durumuna düşürüldü. Bu harekâtlar sırasında
kullanılan silahlarsa ABD ve Batılı ülkelerden sağlanmıştı.
Olay yerine ilk varan Sınır Tanımayan Doktorlar ekibi, hardal
gazı kullanıldığını teyit etti. Belçikalı ve Hollandalı doktorlardan oluşan bu
ekip, kullanılan zehirler arasında muhtemelen siyanür de olduğunu bildirdi.
Irak'ta 2003 yılında devrilen Saddam Hüseyin, Kürtlere karşı
yürüttüğü Enfal Hareketi kapsamında 180 bin kişinin ölümünden sorumlu tutularak
yargılandı.
Ancak başka bir hükümden aldığı idam cezasıyla 2006'da
asıldı. Ölümünün ardından ise Kürtlere karşı "soykırım" uygulamaktan
yargılandığı davada suçlu bulundu.
Saddam Hüseyin'in “Kimyasal Ali” lakaplı kuzeni Ali Hasan el
Mecid ise 2010 yılında, aralarında Halepçe katliamının da bulunduğu zehirli gaz
saldırılarının emrini vermekten idam edildi.
Halepçe'ye düzenlenen kimyasal saldırı sonrası bölgeden
kaçan 500 bin kişi de Türkiye'ye sığınmıştı.
Sığınmacıların büyük bölümü, Diyarbakır, Muş ve Mardin'de
kurulan kamplara yerleştirildi.
Modern dünya tarihine Hiroşima ve Nagazaki’den sonra 20.
yüzyılın en büyük kimyasal saldırısı olarak kaydedilen Halepçe katliamının
üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen acılar dünkü gibi taze, bu trajedi insanlık
tarihinin kara bir günü olarak kalacak.
Me gotî Hîtleri mirîy, care şîn na bîtin.
Me nizanî de kure wî Bexda mezin bîtin…”
(Hitler öldü, şimdilik yeşermez diyorduk, Bağdat’ta oğlunun
büyüdüğünü bilmiyorduk)
Eyaz Yusuf’un Halepçe katliamı üzerine söylediği türkünün bu
satırları Halepçe katliamının acılarının büyüklüğünü anlatıyor.
Bazı acıları, asırlarca dile getiren türküler ve stranlar olacaktır.
Bu soykırımda hayatını kaybedenlere Allah‘tan rahmet diliyorum. Unutmayacağız… Unutturmayacağız.