Elliye Bir Tane Var!
Hasan Ali öyle diyordu. Terzi Hüsam dermiş ki, hesaplanmış kusurda aklın izi kusursuzluktakinden daha derindir.
Karar vermiştim bugün gözümün feneri ile bu beldenin zaaflarını görmemeye.
Bayram dönüşüydü. Mesainin ilk iş günü. Kirli sokak ve caddelerden yürüyerek otobüs durağına geldim. Durakta iptidai bir oturak vardı, dört kişilik. Yaşlı teyze bir ucunda oturmuş liseli bir kız da diğer ucunda. Ortada iki kişilik yer kalmıştı. İster istemez ben de boş yerlerden birisine oturdum.
Aradan kısa bir süre geçti. Elinde baston, başında fes, yapısı heybetli yüzü de mütebessim yaşlıca birisi geldi, üçümüzün karşısında durdu. Ben kalkıp yer verecek oldum. Eliyle otur işareti yaptı. Bir şarklı edasıyla konuşmaya başladı.
— Kalk kızım oradan. Geç teyzenin yanında otur. Ben de burada oturayım. Evladım sen de yanıma. Sizi bilmiyorum bizde böyledir, dedi yanıma oturdu.
Gülen yüzü ile bana baktı ve nerelisin diye sordu. Memleketimi söyledim. Sen de bizdensin dedi. Göç edenlerden, yani yol verilip gelenlerdensin, dedi. Tebessüm ettim.
Ben sormadan kendisi memleketini söyledi.
— Evladım ben de Türkiye’nin en yüksek dağının olduğu yerdenim.
Sonra biraz bekledi. Konuşturmak istedim.
— Oraya gidip geliyor musunuz?
— Bir tane oğlan var orada. Yanında çocukları var. Arada sırada gidip geliyorum. Ama ben 20 senedir buradayım. Cumhuriyet mahallesinde oturuyorum. Babam ve anneme 4 sene baktım. Anan baban yaşıyor?
— Anam sizlere ömür, babam yaşıyor.
— Senin de bir tarafın eksik. Kardeşimle yirmi sene önce buraya geldik. O zaman hayvan getirdik satmaya. Sonra zengin olduk. Kardeşimde 8, bende 9 oğlan var. Kardeşim öyle bir babayiğitti ki, 2 metre 20 santim boyu vardı. Ama o babama bakmadı ve perişan gitti. Allah bana nasip etti babaya bakmayı. Ben babamın ve anamın değerini bildiğim için Allah bana verdikçe verdi. Benim burada bir sürü varlığım var. Bir de 50’den bir eksik küfletim vardır. Hepimiz bir aradayız. Bir kapta pişer yemeğimiz. Bir işyerinde çalışır evlatlarım. Ortak kazanır ortak harcarız. Tıfakımızı bozmadık.
— Kaç yaşındasın amca?
— Ana yaşım 88. Daha mı yaşlı gösteriyorum hayırdır?
— Çok genç gösteriyorsunuz. Hele hafızanız, maşallah.
— Anama babama çok baktım ondandır. Şimdikiler ana baba kadri bilmiyor. Ne zaman ana baba olsunlar o zaman bilirler.
— Hep böyle konuşkan mısınız?
— Oğlum bugün çok neşeliyim de ondan. Bana hac çıkmıştır. 10 sene sonra tekrar hac çıktı. 25 gündür onun hazırlıklarını yapıyorum.
Ve başladı bu defa bana hacla ilgili ders vermeye ve hacca gitmek için neler yapması gerektiğini anlatmaya. Sonra tekrar;
— Sen nerelisin?
— Bitlisliyim.
— Ben gençken oraya gitmiştim. Urfa’ya gitmiştim hayvan satmak için. Baktım ki 4 tane kadın ellerinde mum yakmışlar bir toprağın olduğu yerde dua ediyorlar. Dedim ki siz ne yapıyorsunuz? Dediler ki burada bir veli var buna dua okuyoruz. Dedim ki Bitlis’ten geliyorum. Veliler diyarı Bitlis’tir.
Şeyhlerin yeri asıl Bitlis’tir
En büyüklerinden birisinin adı
Şeyh Şabedin, diğeri Seyyid Alidir
İstiklal mahkemelerinde idam edilmişlerdir
Onların içinden beni anlayan bir kadın dedi ki doğrudur. Sen bilmezsin oğlum, Bitlis’teki şeyhlerin nasıl idam edildiğini. Başlarına neler geldi neler. Onun için sen de benim gibi dertlisin.
Otobüs daha gelmemişti. Ben de hayata dair dersler alıyordum.
— Düzce nasıl bir yer, beğeniyor musunuz burayı dedim.
— Deprem öncesi çok güzeldi. Deprem sonrası bozdular. Düzce kendisi gibi kalmadı çok bozuldu. Şimdi de öyle. Dediğim gibi bu şehrin kalabalıkları içinde yalnızız evlat. Hissettiğimi söyleyeceğim. Ben Mersin’de, Silifke’de de yaşadım. Yani Türkiye’nin en güzel yerleri oraları diyorlar. Bence Düzce’dir. Ama kimse buraya bakmıyor. Sahabsız burası.
Yine bir iç çekti.
— Ben 6 sene anama hasta yatağında baktım, 4 sene de babama. Kimse ana baba kıymeti de bilmiyor. Şükürler olsun benim çocuklarım etrafımda dönüyor. Ben herkese yardım ediyor, zekat ve fıtır sadakası veriyorum. Cami yapıyorum. Benim 3 tane 12 dairelik apartmanım var. Ama ne yapayım, geçti. O yüksek dağın dibindeki yerimi hâlâ özlüyorum.
Haydar amca ile daha fazla konuşmak istedim lakin o anda otobüs durağa yanaştı. Allahaısmarladık deyip ayrılırken arkamdan bağırdı.
— Evlat senin ismin ne ismin?
İsmimi söyledim.
— Allah her daim seninle olsun evladım, diyerek arkamdan dua etti. Ben de ona hürmet ettim.
Bugün aklımla Düzce şehrine bakmadım. Kalbimle anlamaya çalıştım. Sanki doğru olanı yaptım.