Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2964.55
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Aralık 2024

​Ellerin…

“Sorma, söyleyemem…”diye devam ediyordu şarkı. Yılların izi, söylenemeyen sır, anlatılamayan hikâyeler, gerçekleşmeyen hayaller ve inceldiği yerden kopmayan ama kanayan yara… Üşüyen elleri saklayan sıcaklık. Bir rüyanın tevili, misal âleminin sırrı. Bir delinin yaktığı ateşin rengi ve ellerde açan çiçeğin kokusu…

Pili biten saatin durdurduğu zamanda kalan dua, radyoda çalan şarkı. Aynanın söylediği hakikat. Aynı sayfada duran ayraç, kendini okutamayan kitabın daveti. Gök rengi hayallere sığınan bir kalbin denizaşırı yolculuğa çıkma hâlinin telaşı. Evet, oradakinin uzaklığı ama bir o kadar da yakınlığı, içkin düşünceler…

Bir el uzak, bir el tuzak. Söz ile olmayan anda gözle süren anlatış. Bestekârın notalarına sığmayan kader şarkısı…Ezgiler hep yarım değil miydi? Sahnede oynanan oyunu değiştirmek kolay değil ki. Kostüm bulamayan oyuncunun yüzünden okunan asabiyeti kim yorumlayabilir? Belki hayalleri mahveden ama uyulmak zorunda kalınan tekst. Yırtıp atılsa yeridir ancak oyun başlayalı çok olmuş. Tam ortasında rastlanan oyunun can sıkan diyalogları. İtirazım var, denilse ne olur? Hiç!

“Bu eller miydi masallar arasından/Rüyalara uzattığım bu eller miydi/ Arzu dolu, yaşamak dolu/Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan” diyen şairle şimdi aynı yerde olmak, aynı rüyayı görmek.

Bir serçenin kanatlarına takılıp batan paslı tel gibi kanatan uzaklık… Bir sözün içini barutla doldurup kalbe nişan almak. Son nefes, son çırpınışla hayata dönmek kolay mı? Temassız dokunuşların yıkıcı etkisi. Bir el, bir ele dokunsa “Yavaş yavaş, kor kor ateş…” Kül eden bir divanelik, başka ne denir?

Bir delilik giysisi giymeden çıkılmaz ki şu sahneye. Bir delinin elini tutmadan ateş köprüsünden geçilmez ki. Bir delinin eliyle çizilen resimlerin kompozisyonunu kim bilir? Uzaklar yakın olur, yakınlar uzak. En güzel cümle öz’den doğar ve en güzel cümledir “Özledim.” demek. Göz alıcı bir renktir özlemek, gönül gönenir. Bir el, göğsünde ısınır gecenin. Ve bir kuşun yuvasına dönmesi misalidir ellerin buluşması.

Kalemi tutan bu el, fırçayı tutan bu el, uzaklığı tutan bu el, yakınlığı tutan bu el, acıyı tutan bu el, hüznü tutan bu el, sevinci tutan bu el, gözyaşını tutan bu el, gözleri silen bu el, gönüllere dokunan bu el, yaraları saran bu el…

Boşlukta kalınca ateş düşer ortasına ellerin. Hasreti, duaya katıp da en yüce makama sunan bu eller değil miydi? “Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum” diyordu Cemal Süreya ve başka bir dizesinde “Önce bir ellerin var/Yalnızlığımla benim aramda” derken de yine eller ile başlıyor sevmeye.

“Bana ellerini ödünç versen, dünyada çöl kalmazdı, her yere çiçek dikerdim.” denilen yerde hayat bulur her şey. Ve Turgut Uyar’ı dinlemek iyi gelir: “Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız/ Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız”

Üşüyoruz. Soğuk bir kalbi ne ısıtır? Ya üşüyen elleri, mahrumiyet sancısını kim bilir? Ses ısıtır. Göz ısıtır. Unutmamak üzere sözleşmek ısıtır. Şimdi dünya soğuyor. İnsanlar soğuyor. Ve bir el üşüyor. Kar düşüyor. Üşüyen eller sıcak bir nefes arıyor.

Beklemek… Takvimsizdir sevmek. Ansızın yağan yağmurdan kaçılır mı? Öyledir zamansız sevmek. Ve ellerden anlaşılır. “Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün/Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra birgün/Bir yer sızlar yanar içinde büsbütün/Her şeye rağmen ellerin üşür/Üşürse beni unutma“ Unutulmaz ki üşüyen eller çünkü onlar ruhun bir parçasıdır.