Elif Kuşağı
Kimine göre kıymet bilmez, kimine göre şımarık, kimine göre de sorumsuz olarak tanımlansa da, 2000’li yıllarda doğanları hep şanslı görmüşümdür. Çünkü onlar, her istediklerini elde etme imkânına sahip, nadir bir nesildi. Belki mahallece taşınan kömürden sonra, ikram edilen bir bardak ayranın eşsiz keyfini tadamadılar. Toprak yollarda top koşturup, çamur bulaşığı ellerle sokakta misket yuvarlayamadılar. Yâda Arife günü ailesinin güç bela aldığı ayakkabısına, sabaha kadar sarılıp sevinçle uyuyamadılar. Ancak ne IMF’den üç kuruş BORÇLANMAK için, kırk takla atan bir yönetimle; ne “kamusal alan” ayağıyla, BAŞÖRTÜLÜLERİN ÖTEKİLEŞTİRİLDİĞİ bir zihniyetle; ne de bankaları hortumlanan, hastanelerinde rehin kalınan ve memurun, iki iş yapma şartıyla anca geçinebildiği bir ülkeyle de tanışmadılar çok şükür. Bizim ki de laf! İnternette sörf yapan; bedava dağıtılan kitaplarıyla, akıllı tahtalarda eğitim gören; geniş yollarda, güvenle seyahat eden; bu gençlik, nereden bilecekti ki uçağa sadece zenginlerin binebildiği, takribi 3-4 ayda bir seçimlerin yenilendiği ve vesayetin, DEMOKRASİYİ AYAKLAR ALTINA ALDIĞI o sancılı dönemleri… Kendi otomobilini, tankını, topunu, uçağını yapan, kendi gazını, elektriğini, nükleer santralini üretmek için çalışan ve en önemlisi de tarihinden aldığı güçle, KİMSEYE BOYUN EĞMEYEN bir Devlette gözlerini açmak, böylesi bir şeydi işte.
O yüzden söz
konusu kuşağın, hem iç hem de dış PSİKOLOJİK HARP TEKNİKLERİNİN türlüsüne maruz
bırakıldığını söylemek, hiçte ütopik sayılmamalıdır. Nitekim günümüz Türkiye’sinden
rahatsızlık duyanların ve hesap sormak isteyenlerin, hedef KİTLESİ HALİNE geldikleri
ortada. Keza bu kuşağın üzerinde, belli çevrelerin adalet, eşitlik, özgürlük…
gibi yıldızlı kavramları, ustalıkla bir algı operasyonuna dönüştürdüğünü kim
inkar edebilir ki? Daha geçen hafta YKS sınavı öncesi yapılan Katar aldatmacası,
buna verilecek en basit örneklerden biridir yalnızca. ÖZÜRLÜK MOTTOSUYLA servis
edilen LGBTİ eyleminde, “KÜRDİSTAN” sloganı atılması; gazete köşelerinde HUKUK dağıtanların,
milleti SOKAĞA çağırması; kanallarında ŞEFFAFLIKTAN dem vuranların, KAYBOLAN
MİLYONLARIN hesabını verememesi ve sözde KADIN HAKLARINI savunanların, kendi
fikirlerinde olmayanlara ÜÇ MAYMUNU oynaması da diğer misaller arasında
verilebilir. Terörist başının “heykelini dikeceğini” söyleyen ve “PYD’yi terör
örgütü olarak görmeyenlerin”, AĞZINDAN DEMOKRASİYİ DÜŞÜRMEMESİNİ ise daha
saymıyorum bile…
Elbette burada
yazdıklarımız, devede kulak hükmünde kalsa da, nasıl bir propaganda
fırtınasıyla, gözlerin KÖR EDİLMEK İSTENDİĞİNİ kavramak için yetecektir
şüphesiz. Lakin Washington'da kurulan 'Türk Demokrasi Projesi' adı altındaki
oluşumun da, mevzunun daha iyi anlaşılması açısından örnek teşkil ettiği
muhakkak. Zira 15 Temmuz hainliğini destekleyenlerin, BİR ARAYA GELEREK Türk
Demokrasinden endişe duyması, ancak bir kara mizah örneği şeklinde izah
edilebilir. Neticede bunu idrak etmek için, biraz yaşlı olmaya yahut çok
araştırmaya da hiç gerek yok. Kaldı ki Sn. Cumhurbaşkanımızı hedef alan bütün
FETÖ yalanlarını, PKK felsefelerini, NEOCON ve SİYONİST tezlerini savunmaları,
fazla söze hacet bırakmayan cinsten seyrediyor. Yani “Erdoğan’ı devir,
Türkiye’yi durdur” mantığının, yeni bir tezgâhı hüviyetinde... “Peki, bunlar, kimlerle
iş tutuyorlar/tutacaklar” diye sorarsanız? Bunun cevabı, çok açık aslında. ABD
ve Avrupa’dan gönderilen sinyallerle hareket edenlere, onlarla AYNI DİLİ ve AYNI
TEZLERİ KULLANANLARA bakmanız kâfi…
Hülasa genç neslimize, bazı odakların AĞDALI LAFLARLA operasyon çektiği aşikârdır. Ancak onlar; şimdiki Türkiye’nin hangi bedelleri ödeyerek inşa edildiğini tecrübe edemeseler de, kendilerinin ÇANTADA KEKLİK görülmesini kabul etmeyecek kapasitededir. Tabi ki üzerlerinde operasyon yapmak isteyenler, asla geri durmayacaktır. Ama ne olursa olsun, hangi fikriyatı benimserse benimsesin bu gençlik, Üstad Necip Fazıl’ın değişiyle; “AK KILIN İÇERİSİNDEKİ AK KILI FARK EDECEK” bir ferasetle, tüm oyunları ters yüz etmeye namzettir. Öyle ki kurban eti dağıtırken, linç edilen Yasin Börü’ler; ilim öğretmek için gittiği yerde, katledilen Aybüke Öğretmenler ve hain cuntacılara itiraz ederken, Şehit olan Abdullah Tayyip’ler bunu ispatlayan şahitleridir. İşte o sebeple, insana tekrar haysiyet kazandıracak potansiyeli barındırmaları bakımından, bu nesle “ELİF KUŞAĞI” denmesi gayet yerinde olacaktır. Ne diyelim! İnşallah başta “Elif Kuşağı” olmak üzere hepimiz, MİLLİ ve MANEVİ değerlerimizin yüklediği bu kritik misyonu yerine getirebiliriz. Yoksa aksi bir ihtimali, düşünmek bile istemiyorum.