Eleştiriye ve yeniliğe açık bir eğitim teşkilatımız var
30 Aralık Salı günü Ankara'da LDT'nin ev sahipliğini yaptığı "Türkiye'nin Eğitim Sorunu ve Özgür Toplum için Reform Önerisi: İmkanlar, Zorluklar ve Ara Çözümler" başlıklı bir toplantıdaydık. Toplantıya Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Milli Eğitim Müsteşarı Yusuf Tekin, Talim Terbiye Kurulu Başkanı Emin Karip, bakanlık bürokratları, sivil toplum temsilcileri, akademisyenler ve eğitim sektöründen bazı temsilciler katıldı. Toplantıda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden Doç. Dr. Hasan Yücel Başdemir, Katip Çelebi Üniversitesi'nden Yard. Doç.Dr. Buğra Kalkan ve ben birer sunum yaptık. Hasan Yücel Başdemir, Merkezden yerele eğitim organizasyonu; çoklu eğitim modeli üzerine somut reform önerilerini paylaştı. Buğra Kalkan ise eğitimde fırsat eşitliliği üzerine özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde eğitim çeşitliğini ve kalitesini arttıracak eğitim kuponu projesi hakkındaki görüşlerini ifade etti. Ben de genel olarak bir eğitim değerlendirmesi yaptım. Eğitimi bir zihniyet ve özgürlük meselesi olarak ele aldım ve yeni Türkiye'de eğitim alanında atılması gereken adımlardan bahsettim. Toplantı, diğer katılımcıların da görüşleriyle zenginleşti ve Sayın Bakan aldığı notlar üzerine genel bir değerlendirme yaptı
***
Bilindiği gibi son yıllarda eğitim alanında gözle görülür ciddi değişiklikler yaşandı. Önemli adımlar atıldı. Ülkedeki zihin kırılmasından eğitim de payını düşeni aldı. Örneğin bugüne kadar kimsenin umursamadığı azınlık okullarından tutun da taviz verilmeyen eğitimdeki militarist uygulamalara varana kadar birçok alanda reformlar yapıldı ve eğitimin o katı, tutucu, baskıcı, yasakçı anlayışı kısmen kırıldı. Ne var ki söz konusu eğitim olduğunda Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi eğitimi gül bahçesine döndürmek bir hayli zor hatta imkansız. MEB Bakanı Nabi Avcı, müzakere toplantısında aldığı notlar üzerinden kısa bir değerlendirme yaparken tam da bu noktada haklı olarak ideal bir eğitim sisteminin olmadığının altını çizdi. Buna ben de katılıyorum. İdeal bir eğitim sistemi olmadığı gibi çocuk için ideal bir öğrenme biçimini tanımlayabilecek bir kuram da yoktur. Çünkü her bir birey kendine özgü bir varoluşa sahiptir. Yani her birey kendi nevi şahsına münhasır bir varlıktır. Dolayısıyla karakterleri, zihin yapıları, tercihleri, zevkleri, ilgi ve kabiliyetleri, öğrenme hızları birbirinden farklılık gösterir. Kısacası insan eğitimini ve öğretimini en ideale çeken mükemmel bir sistem inşa etmek çok zor.
Ne var ki eğitimin, bireyin düşünebilme, tercih yapabilme yetisini ortadan kaldıran ve bireyi ne yapması gerektiğini dikte eden kurumsal bir mekanizmaya dönüştürülmesi özgürlükler çerçevesinden bakıldığında ciddi bir tehlike arz etmektedir. Kurumsal eğitimde yaşanan sıkıntı da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü Grace Llewellyn'in de ifadesiyle ne kadar çok başkaların dikte ettiği biçimde yaşıyorsak o kadar yaşamıyoruz demektir. Çünkü bir bireyin tam bir insana dönüşebilmesi için gerekli olan şey özgürlüktür. Eğer eğitim, dünyayı ve çevremizi keşfetme yetimizi, aklımızı ve düşüncelerimizi kontrol etme hakkımızı elimizden alan bir mekanizmaya dönüştürülüyorsa orada ciddi bir sorun var demektir. 19. yüzyıl paradigmasıyla işlev gören eski Türkiye'deki eğitim anlayışı tam da bu amaca hizmet eder nitelikteydi. Bireyi dilsizleştiren, onu dar bir ideolojiye hapseden dolayısıyla bilimde, sanatta, mimaride ve siyasette verimsiz ve kalitesiz hale getiren bir sistemle varlığını devam ettiriyordu. Benim bu toplantıdan edindiğim en olumlu izlenimim bu zihniyetin yeni Türkiye'de artık makbul görmediği gerçeğidir. Bu anlamda bakanlık ciddi bir gayretin içerisindeu2026
Beni takip eden arkadaşlar eski Türkiye'den kalma dar, kibirli ve eleştiriye kapalı agresif bürokrat zihniyetten pek haz etmediğimi iyi bilir. Fakat itiraf etmeliyim ki yeni Türkiye'de durum bundan biraz farklı. Bilhassa Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı, Müsteşar Yusuf Tekin ve bazı bürokratlardaki olgunluk, nezaket en önemlisi de eğitimde reform konusunda hem eleştiriye hem de yeni fikir ve projelere açık olmaları açıkçası beni çok umutlandırdı. Bu anlamda sivil toplumun ve öğretmenler odası demokratik kültürün biraz daha ilerisinde bir anlayışa sahip olduklarını rahatlıkla ifade edebilirim. Örneğin kıyafet serbestliği, müfredat çeşitliliği, müdür seçimleri ve özel okullaşma oranı gibi sayabileceğim birçok alanda daha esnek ve özgür bir anlayışa sahipler. Örneğin benim ders kitaplarından verdiğim bazı olumsuz örnekler konusunda ciddi çalışmaların yapıldığını ifade ettiler. En önemlisi de eğitimdeki eksikliklerin farkındalar ve eğitimde yeni arayışlara açıklar. Bu çok önemli.
Bugün eğitim alanında yaşanan en büyük adaletsizliğin ailenin kendi çocuğuna vermek istediği eğitimin engellenmesi olduğunu düşünüyorum. Bu durum artık aşılmalıdır. Eğitimin öğrencilere entelektüel özgüven sağlayacak ve onları özgür düşünen bireyler haline getirecek nitelikte olması için zamanın ruhuna uygun reformlar yapılmalıdır. Bu yüzden bakanlık eğitim alanında liberal fikir dünyasından daha çok istifade etmelidir. Türkiye'de zamanla yeni politikaların, farklı eğitim modellerinin üretileceğini düşünüyorum. Türkiye siyaseten çok kırılgan bir ülke. Kendi politikalarını belirleme kararı verdiği günden bu yana hem içeriden hem de dışarıdan ciddi engelleme operasyonlarına tabi tutuluyor. Bu kirli yapılardan kurtuldukça eğitim alanında da daha özgür daha çeşitli daha kaliteli bir eğitim hayatımız olacaktır. Sayın Bakanın ifade ettiği gibi;Son dönemde ülkemizde demokrasi ve özgürlükler alanında yaşanan normalleşme süreciyle birlikte toplum olarak birtakım vesayetçi zihinsel bariyerlerin aşılmasında önemli ilerlemeler kaydettik. Bugün artık eğitim meselelerini gerçekten eğitim meselesi olarak tartışabileceğimiz sağlıklı ve toplumsal ortam hızla oluşuyor.Ben de toplantıdan bu duygularla ve umutla ayrıldım.
twitter.com/sivildemokrat