Eleştiriye cüret et!
İnsan, mekanik yaşayan bir varlık değildir. İnsan, hayatı değişimle, heyecanla, tutkuyla, dinamizmle ve macerayla yaşamak ister. Hayatı bir macera gibi dinamik ve yaratıcı bir şekilde yaşamak için eleştiriye ihtiyaç vardır. Kültürel, sosyal, tarihsel, ekonomik, dinsel, düşünsel, kısacası bütün ilişkilerimizi, tecrübelerimizi ve kurumlarımızı radikal bir eleştiri süzgecinden geçirmeliyiz.İlişkilerimizi ve tecrübelerimizi alışkanlıklarımızın kuruluğunda ve mekanikliğinde sürdürdüğümüz takdirde hayatımız ruhsuzlaşacağı gibi, eleştiri ve yaratıcılık yeteneğimizi de köreltmiş olacağız.
Eleştirinin
kaynağı, hayatın kendisidir. Eleştiri, hayatımıza dair her şeyin ve değerinin
tartışılması, sorgulanması ve açıklanmasını içeren geniş bir faaliyettir.
Hayatı yaşanmaya değer kılan şey, hayatın sorgulanması ve sürekli olarak bir
eleştiri faaliyetinin konusu yapılmasıdır. Yaşama iradesi olan kişiler,
eleştiri iradesine sahip yapıcı, yaratıcı ve cüretkar kişilerdir.
Sanat,
bilim ve felsefe, hep hayatımızı yenilemek, sorgulamak ve eleştirmek için var
olan tecrübelerdir. Hayatımızı,
ilişkilerimizi ve tecrübelerimizi anlamlandırırken, sorgularken ve eleştirirken
yapmış olduğumuz tartışma ve açıklama ile
hayatımızı akıl ölçüsünde takdir etmeye çalışıyoruz. Eleştirel
tecrübenin ve hayatın ölçüsü akıldır.Akli eleştiri sayesinde hayatımız
fantaziler, yanılgılar ve yanılsamalar dünyasından kurtulup gerçeklikler
dünyasında sürmektedir. Akıl ve eleştirinin yokluğu, insanın gerçeklikten kopması, kendisine
yanılsamalardan oluşan hapishaneler inşa etmesine yol
açmaktadır.Eleştiri, makul bir hayatın
en önemli dinamiği ve değiştirici
gücü niteliğindedir.
Eleştiri,
bütün ilişkilerimizin, tecrübelerimizin ve kurumlarımızın gelişmesine,
genişlemesine ve derinleşmesine imkan sağladığı gibi, birey olarak yaşadıklarımızı kavrama ve anlama yeteneklerimizi ve
kapasitemizi de yenilemekte ve
tazelemektedir. Eleştiri, değişim ve yenilenme arzusunun ve tutkusunun
kaçınılmaz meyvesidir. Hiçbir
şeyin değişmediği, hiç kimsenin itiraz etmediği bir yerde aslında eleştiriye ihtiyaç yoktur. Değişimin ve itirazın olmadığı bir yerde
aslında varolan şey, herkesin cansızlaşmasıdır ve taşlaşmasıdır. Taşlaşmayı
ve cansızlaşmayı reddeden insanlar, itiraz ederler, isyan ederler ve eleştiriye
cüret ederler.
İlişkilere,
tecrübelere ve kurumlara eleştirel yaklaşabilmek için insanın düşle, düşünceyle ve duyarlılıkla
donanmış özel bir eleştirel bilince sahip olması lazımdır. Eleştirel bilincin
ürünü olarak ifade edilen düşler, düşünceler ve duyarlılıklar, yararlı, yapıcı,
yaratıcı, ilham verici ve yol gösterici
olmalıdırlar. Bugün eleştirel bilincin
ürünü olan düşlerin, düşüncelerin ve duyarlılıkların ifade edilmesi istenmemektedir. Siyasal,
ekonomik, kültürel, bilimsel,
dinsel, akademik, uluslararası alanlardaki
insani durumlarımıza dair
eleştirel düşleri, düşünceleri ve duyarlılıkları kimse duymak
istememektedir. Statükonun devam ettirilmesi, her şeyin yolunda olduğu, güçlü ve hakim kesimler tarafından söylenenlerin
ve yapılanların onaylanması ve meşrulaştırılmasının yeterli görüldüğü verimsiz,
keyifsiz, ruhsuz, akılsız ve boğucu bir vasata hapsolmuş durumdayız.
Eleştirinin, itirazın, isyanın ve aklın öldüğü
bir vasatta cansız ve taşlaşmış
nesneler olmak yeterli görülmektedir.
Eleştirel
bilincin ölümü, insanlık durumumuzdaki en
yıkıcı felakettir. Eleştirel bilincin
sonunun geldiği mevcut durumda insanların niçin eleştirellikten uzaklaştığı
ve yabancılaştığı sorusu büyük önem taşımaktadır. Siyasetin, ekonominin,
bilimin, medyanın, ahlakın, sanatın, üniversitenin, dinin, felsefenin krizde ve çöküşte olduğu sürekli
olarak dile getirilmektedir.
Siyasetteki, ekonomideki, bilimdeki, medyadaki, ahlaktaki, dindeki,
sanattaki, üniversitedeki ve düşüncedeki krizin ve çöküşün nedeni, eleştirinin
yokluğudur. Sanata, siyasete, ekonomiye, bilime, üniversiteye, eğitime, ahlaka can
verecek olan eleştiri faaliyeti mevcut
değildir. Eleştirinin olmadığı bir yerde siyasette, ekonomide, dinde, bilimde,
eğitimde, kültürde, kısacası tek ölçü
para ve güç elde etmek olmaktadır. Para ve gücün tek ölçü olduğu
bir yerde eleştiri, değişim ve yenilenme mümkün mümkün değildir.Para ve
gücün peşinde koşanlar, aptallaşmakta, körelmekte, duyarsızlaşmakta,
düşüncesizleşmekte, düşsüzleşmekte, cansızlaşmakta ve taşlaşmaktadırlar.
Cansızlaşan ve taşsızlaşan insanların dinleri, ekonomileri, siyasetleri,
ahlakları, felsefeleri, kültürleri, eğitimleri kısacası her şeyleri krizlerle
ve çöküşlerle sonlanmaktadır.Çöküşlere karşı
eleştiriye cüret etmeliyiz.