Eleştiriler fikirsel düzeyde olmalıdır
Geçen hafta içinde, yazdığım yazılardan biri hakkında iki ayrı geri dönüş aldım. Birisi direk ismini de veren bir arkadaştan geliyor. İkincisi ise, Birlik Vakfı’nda yaptığım “Dini Düşüncede Güncelleme” serlevha konferansımdan yola çıkarak yine aynı yazıya atıf yapan bir karalama metni; fakat sahibi belli değil yani anonim. Bahse konu olan yazı ise, bundan aylar önce yazdığım tarihsellik üzerine analizler yapmakta.
Bana ilk mesajı gönderen arkadaş, deizmin modern versiyonu olan tarihselciliğin negatif bir şey olduğunu, benim kaydığımı ve devam edersem ahirette pişman olacağımı beyan etmiş. Doğrusu açık olduğu için, arkadaşımın mesajını tümüyle ciddiye alıp okudum ama beyan etmeliyim ki beni yanlış anlamış. Zira ben onun anladığı anlamda bir tarihselliği anlatmıyorum.
İkinci mesaj ise, tamamen karalama yazısı ve ismini de vermiyor. Bu arkadaş beni “kökten tarihselci profesör” diye nitelikten sonra Milat gazetesindeki tarihsellik yazımdan alıntılar yapıyor. Arkasından ilahiyat fakültelerinin fesat yuvası haline geldiğinden bahisle eleştiriyor ve Birlik Vakfı’ndaki konferansımın konusunun “gavurluk” içerdiğini belirtiyor. Bu arkadaş ise beni yanlış bile anlamamış; yani hiç anlamamış.
Buradan yola çıkarak ortaya çıkan problemleri analiz etmek isterim. Birincisi, hala açık ve kendine güvenle bir tartışma ortamı tesis edilebilmiş değildir. Evet, ben bir yazı yazıyorum ve burada fikrimi beyan ediyorum. Şayet beğenmeyen ve kabul etmeyen birisi varsa beklediğim şey; bunu eleştiren bir yazı kaleme alması ve bana bir reddiye yazmasıdır; tabii gerekçelerini de sıralayarak. Tam da böyle ilmi bir tartışma ortamı, benim de istediğim bir tarzı ifade etmektedir.
İkincisi, biz bilim adamıyız. İlahiyat fakültesi bilim adamlarından oluşmuş bir fakültedir. Burada birbirinden farklı fikirlere sahip ilim adamlarının görüşlerini barışçıl bir üslup içerisinde sunmaları beklenir. Şahıslar beğenmediği fikirler duyunca, kurumu tamamen kötülemek yerine, bir ilim ve fikir olarak önce saygı duymayı esas kabul etmelidirler. Dediğim gibi eleştiri getirebilirler ama bu fikirsel düzeyde olmalıdır.
Bir diğer husus, ben milletin vergilerinden kesilen paralarla tahsil gördüm ve yine bu vergilerden maaş almaktayım. Bu, milletimize karşı yükümlülüklerim olduğunu ve bunu yerine getirmem gerektiğini bana belirtir. Ülkemizde olan tüm sorunların aynı zamanda benim de sorunlarım ve kaygılarım olduğunu beyan etmek isterim. Bu cümleyi söylemek istemezdim ama ben derdi olan bir insanım. Bu, kurumumun bana yüklediği vazifelerin çok ötesinde bana kendimde yükümlülük hissettirmektedir. Hayatımı da bu çalışma yoğunluğu üzerine kurdum.
Diğer nokta, “gavurluk”, “fesat” gibi içerikleri muğlak olan ve karşısındakini tamamen karalamaya yönelik ifadeler üzerinden bir konuşma ve tartışma dili kurulamaz. Ama maalesef ortaya çıkan her konu, çatışma dili içinde tarafgirliklere doğru savrulduğundan “konuşma” ve “barışçıl tartışma” bir türlü gerçekleşememektedir.
Diğer yandan, karşıdaki muhatabı kendi beyanı dışında “kafirlik”le suçlamak, hem dil açısından hem de hakikat açısından problemlidir. Bir kere dilimizi bu tür tekfir ifadelerine alıştırmamak lazımdır. Çünkü bu tür ithamlar çoğu zaman kesin bilgiye dayanmazlar. Ben kendimi bir İslam mü’mini olarak beyan ediyorum. Kim bunun dışında bana bir sıfat yakıştırırsa, ahirette kesinkes ondan şikayetçi olduğumu belirtmek isterim.