Eleştiri ve karalama
Geçtiğimiz Perşembe akşamı Habertürk’te yayımlanan “nedir, ne değildir?” programının ardından, oğlum buraya gelen tweetleri bana okudu. O kadar yorum (aslında bunlara yorum demek bile mümkün değil) yazılmış, ama içlerinde bir tane bile eleştiri yok. Hadi diyelim tweetler bazı sınırlılıklara sahip, onun dışında paylaşılanlar da ya bize bir şeyler öğretmeye matuf ya da karalama niteliği taşıyor.
Önce tweetlerle başlayalım. “Bunlar nasıl konuşuyor?” türünden iç çeşitliliğini çoğaltabileceğimiz ama hangi bilim dalının tezleriyle açıklayacağımı kestiremediğim cümleler. Hatta cep telefonundan tarama yaparkenki enstantaneyi “bunlar uyuyorlar” diye itibarsızlaştırma eylemi. Yani herhangi bir bilgi temeli olmaksızın, zanna dayanarak konuşma.
Her şeyden önce tüm bunları okuduğumda niye eleştirildiğimi anlamadım. Çünkü yazılanlar bir eleştiri değil; karalama. Bunun niye böyle olduğunun bazı sebepleri var. Birincisi ve en önemlisi, klavye kahramanlığı. Evinde ya da kafede veya bir ortamda otururken, muhatabın da karşında değilse cesarete ve aşka gelip adam her şeyi yazıyor. Halbuki o cümleleri, muhatabın karşında olsa kurabilecek misin? Hiç sanmam. O zaman şöyle bir kaide getirelim: “Muhatabın karşında iken kuramayacağın cümleleri, gıyabında da kurma.”
Bazıları da bu tür programların ardından, mailime ya da facebook sayfama bazı dini kitapların sayfalarını tarayarak gönderiyorlar. Gönderenler de nickname kullanıyorlar. Yani bize bir şeyler öğretmeye çalışıyorlar. Ama kendileri bunun için bir cümle bile kuracak güçte değiller. Ancak geçmişte yazılanlardan iktibas yapıyorlar. Ben bu tür tavırlardan, toplumda dini anlayışların da ne tür perspektife sahip olduğuna dair sonuçlar çıkardım ancak: İktibasçılık.
Görev yaptığım fakültede şu anda “Eleştirel Düşünce ve Din” diye bir ders vermekteyim. Bu derste öğrencilere öğrettiğim en temel ilke; fikirler üzerine odaklanarak onlar üzerine konuşmaktır. Yani beğenmediğiniz düşünceyi ele almanız, sonra onu eleştiri sebepleriniz ve gerekçeleri. Ardından bu konuda nasıl bir fikre sahip olduğunuz ve gerekçeleri. Bir fikre sadece itiraz etmek eleştiri değildir. Asıl önemli olan geçerli gerekçeler sunmaktır. Ama maalesef eleştirinin gerek toplumsal düzlemde gerekse akademik düzlemde çok sağlıklı işlemediğini belirtmeliyiz. Hatta eleştiri diye bir şey var mı çok da emin değilim. 1980’lerin kültürel ikliminde daha çok eleştirellik vardı. İnsanlar yazılanlar ilgili idi. Şimdi sorun düpedüz ilgisizlik ve kültür fukaralığı.
Karalama, onu yapan insanlara bir anlığına haz verebilir. Hatta bir müddet sonra bazıları için hayat tarzı haline bile gelebiliyor. Ama karalamanın aynı zamanda bir “yetersizlik” işaret olduğunu da bilmek gerekiyor. Hatta bu karalamalar “vurkaç” biçiminde yapılıyor. Kişiler, kurumlar, fikirler ve düşünceler ancak eleştiri ile gelişirler. Eleştiri olmadan ve ilmi gelişmeler beklemek imkansızdır.
Öte yandan biraz parça bölük de olsa, 1980’li yıllarda okuma, farklı düşünce ve ideolojilerin yayınlarını takip etme, onlara cevap verme gayretleri vardı. Bugün geldiğimiz noktada bunların olabildiğince zayıfladığını görmek benim için esef verici. Kendi adıma eleştirilere açık olduğumu beyan etmek isterim. Fikirlerime yönelik ve gerekçelerini sunarak. Bu tür eleştirileri kesinlikle ciddiye almaktayım; diğerlerini değil. Kendinizi inşa etmek farklı dünya görüşlerine cevap verebilme kapasitesi ve eleştiri ile mümkün olacaktır.