Eleştiri Kültürü
Eskiler, incitmeden bir yanlışı düzeltirmiş. Bilgisi olmasa bile ârifâne sezişle bir problemi suhûletle çözerlermiş. Sözü tasarruflu kullanır, buna da sükût derlermiş. Biliyorlarsa konuşup “âlim” olurlar, bilmiyorlarsa susup “adam” olurlarmış. Ah, azizim şimdi öyle mi, ağzı olan konuşuyor. Bunları karşılayacak kelime de yok lügatte.
Şu teknoloji yok mu, teknoloji! Herkesi imkân sahibi yapan ama herkesi sömüren teknolojik imkânların esareti altındayız. İnternetin yayılmasıyla ve sosyal medyanın derin bir kuyu oluşuyla birlikte klavyenin başına geçen herkes âlim oluverdi. “Kes-kopyala-yapıştır” yöntemiyle alıntılanan daha doğrusu çalınan fikirlerle meydana çıkıp sataşan tipler çoğaldı. Hepimiz bunların şerrinden kaçar olduk, susar olduk. Kenarda bekliyoruz. Çekildik ve meydan boş kaldı. Sükûtun altın olduğunu biliyoruz da biraz da ondandır sessizliğimiz. Ne var ki bu ârif insanlar sustukça meydanı boş bulan zıpçıktılara gün doğdu. Bunun da adresi internet ortamı oldu. Her konuda ahkâm kesen bu tipler sözüm ona eleştirmen oluvermiş. Ah cancağızım, bunun da bir üslûbu vardır, etmeyin be iki gözüm! Harcamayın güzelim vaktinizi.
Ayarımızın bozulduğundan beridir tartılar yanlış. Yanlış insanlar, doğru yerlerde olsa ne yazar! Doğru söyleyene köy bulunamaz oldu. Sürgün üstüne sürgün yiyen adamlar harcanır oldu. Biri de çıkıp, bu gidişâtı eleştirse hemen onun başına çullanır oldular. Eleştirmenler tarihte kaldı, son eleştirmenleri ölüm yıl dönümlerinde ancak anabiliyoruz. Belki de anmayı da bırakacağız.
Eleştirmenler varmış eskiden, ne adamlarmış! Okur, bilgi sahibi olur, eserin hakkını verirlermiş. Şimdi biz o eleştirmenleri “mışlı” kiplerle anıyoruz. Heyhat! Nereyedir bu gidiş? Yanlışa, yanlış diyememek zulümdür; hâkezâ çirkine de güzel demek. Demek ki gerçek eleştirmen hakkı da teslim eder, yol gösterir. Hak ihlalleri arttı şimdi.
Siyaset veya hangi konuda olursa olsun eleştiri kapısı kapanırsa yolumuz tıkanır. Eleştirmek, kötülemek değildir. Ancak bilgi sahibi olmadan eleştirmek boşboğazlıktır. Kıymeti de yoktur bunun. Günümüzde boşboğazların konuşmaları çok dinleniyor. Maharetli adamlarmış, her ortamda herkesle iletişime geçebiliyorlarmış. Sözün tüketildiği, yorulduğu, kelimelerin yaralandığı bir çağda susmak en çok da kelimeleri sevindirecektir.
Lüzumsuz eleştirmekten korkmak da gerekir. Sözün açtığı yarayı ne tamir eder ki? Bir sözün söylendiği yer, söylendiği makam ve muhatap önemlidir. Bunu bilerek, düşünerek konuşmak gerekir. Sosyal medyada her şeyi söyleyenlerin sözü tükettikleri gibi kendilerini de tükettiklerine şahit oluyoruz. Sorsanız, ben eleştiri yapıyorum, derler. Bunun adı olsa olsa boşboğazlıktır.
Eleştiri iyiyi, güzeli, doğruyu işaret etmelidir de. Sürekli iğneleyici bir dil kullanmak muhatabımızı hafife aldığımızı gösterir. Yeri geldiğinde takdir etmek de büyüklüktendir. Günümüzde takdir etme, başarıyı görme gibi güzel hasletler azaldı sanırım. Yeri gelmişken ben şimdi birkaç dostu takdir edeyim efendim. Şair Hüseyin Akın “Menkul Kanaatler Borsası” isimli deneme kitabının çıkacağını müjdeledi. Bize de kutlamak düşer. Hemen ardından bir müjde daha verdi Hüseyin Akın, “Benden Söylemesi” isimli bir de söyleşi kitabı çıkacakmış. Ne güzel işler. Şimdi eleştiriyorum Hüseyin Akın’ı, bu kitaplara neden böyle güzel isimler buluyorsunuz, yarın başkaları kitap çıkaracak olsa isim bulamayacak. Oldu mu, oldu bence. Başka bir güzellik daha paylaşalım o zaman: Şair Nuray Alper Hanımefendi, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin yaptığı “2. Yaman Dede Şiir Yarışması”nda aruz dalında üçüncü olmuş. Tebrik edelim ve şöyle eleştirelim efendim: Şiirimizin sesi değişti, aruza veda edilmedi mi? Bu bir bakıştır, aruzu yaşatmak için geleneği sürdürmesi yönüyle de tebriki hak eder. Hüseyin Akın, Süleyman Çobanoğlu yeni kitaplarıyla heyecan uyandırdı.
Eleştirmek ile sataşmak birbirinden ayrılmalıdır. Birileri eleştiri yaptığını sanıyor ama yaptıkları şey sataşmaktır. Eleştiri kurtarır, sataşmak parçalar, aşırı övgü batırır. Vesselam.