Eleştiri Ahlâkından "Kifayetsiz Muhteris"e -1
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”
Tasavvuf ehli “kalp”, “ruh”, “sır”,
“hafi”, “ahvâ”, “nefs” gibi basamakların sırrına tâbi tutulur. Buna göre her
basamak, yeni bir yaşam biçiminin, açılımın, yorumun evrenidir. Eskiden nefis
dersini geçmeyen talebenin tefsir okumasına bile müsaade edilmezmiş. Kelimeyi
amacından sapan bir mecraya sürüklemenin önünde durmak yahut batıni âlemini
kavrayışa açık hâle getirmek için; ne büyük incelik… Bugün eleştirinin de belli
düzeye erişmiş insanlara yakışacağını ve “eleştirmen” pâyesinin ancak yüksek kültüre
yaklaşmış, kelimelerden evvel o kelimelerin koptuğu dünyayı incelikle tezyin
eylemiş ve tarafsızlığı özümsemiş (yaklaşımlarına şahsî hesaplarını dâhil
etmeyecek kıvama ermiş) kimselere verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi
durum, eleştiri adabından yoksun bireyi halkın gözünde “kifayetsiz muhteris”
noktasına düşürecektir. Nitekim yakın zaman evvel kaybettiğimiz sanatkâr
büyüklerimize “ölüler” diye hitap eden, onlara vefa borcunu ödeme maksadıyla
yazanlara “ölüler üzerinden şeref devşirme” perspektifinin içler acısı
basitliğiyle bakan, edebiyatın bir parçası olan “hatıra”, “günlük”, “mektup”
gibi türlerde eser verenleri de “fikirleri ve eserleri konuşmaktan yoksun”
telakki eden kimseler cahil değilse art niyetlidir. Üstelik pek savundukları
eleştirinin adap kısmından da yoksundur. Sosyal mecradaki biçare paylaşımlara
yapılan kimi yorumlar bir utanç tablosu gibi “orada” dururken en nitelikli ve
güzel çalışmalarda çılgınca bir kusur arayışına girmek tescilli bir zaaf
örneği, hasislik alametidir. Tuhaf olan ise kendini şehir ve medeniyet hamisi
ilan eden kifayetsiz muhterislere dönüp kaç düşünür ve eserin tanınmasına
vesile oldukları sorulduğunda şikâyet ettikleri mesele ve konu hakkında yazmaya
muktedir olamadıkları görülür. Sonra, arkasına aldığı ve fakat ne hikmetse
gerçek manada yanına çekemediği kaliteli düşünür ve eleştirmenlerin adı bile
içlerinde bulundukları durumdan kendilerini kurtarmaya yetmez. Dillerine
doladıkları “münevver”, “aydın” gibi kelimelerin ağırlığı altında ezildikleri
ile kalırlar.
Yaşam bir su kıvamında akıp geçerken
kimisi kendini geliştirmenin, “eser” üretmenin, geçip giden dünyaya toz
mesabesinde de olsa iz bırakmanın davasındadır. Kimisi de çalışan üzerinden
rant sağlamanın, içindeki hırçınlığı edebiyatı vesile tayin ederek “eleştiri”
adı altında kusma çabasının. Dünya düzeni daima çalışanlar ve onlarda kusur
arayışına girenler üzerinden işlemiştir. Ancak ne “eleştiri” adı altında
sunulan saldırılar hakikatten nasip alan bir seviyededir, ne de muhterisin
bitmek bilmez hırçınlığı içindeki karanlığı eksiltecektir. Zaten dikkat edildiğinde
gelişigüzel yapılan “saldırı”ların
sağlam bir temele, bir fikir hareketine, gelişime/geliştirmeye açık olmadığı da
görülecektir.
Eleştiri bir kültürdür ve kişinin
tefekkürden beslenmemiş ani yükselişlerine, şahsî hazımsızlıklarına kurban edilmeyecek
ölçüde ciddi bir türdür. Sistemli bir disiplinle üzerinde çalışılması gereken
bu alan tıpkı tasavvuf öğretisinin basamaklarına tâbi tutulan dervişlerin
yürüyüşü gibi insan zihnini sabra, tarafsızlığa, izana davet eder. “Efendim,
ben “de” ve “ki”leri ayırmaktan bîhaber, ahbap çavuş ilişkisi ile bu sahada varlık
gösterenlerin çalışmalarını kamusal kimliklerimi kullanarak değerlendirir, parçası
bulunduğum kimi dergileri de bu liyakatsizliğe âlet ederim ancak bana uzun
vadede biat etmeyenlerin hakiki bir emeği temsil eden eserlerinde açık ararım”
denirse ona ne amacına hizmet etmeyenler müsaade eder ne de o göz nurunun
şahidi olanlar… Durması gerektiği yeri
bilmeyenler yalnız kalmaya mahkûmdur. O yalnızlığın kamçıladığı birliktelikleri
“gruplaşma” olarak yansıtma çabaları ise
havada asılı kalır. Zira bu yıpranmış oyunlar hakikat ehline işlemez.
Bugüne kadar hiçbir metnim eleştiri
iddiası taşımadı. Bununla birlikte eleştiriyi edebiyattan bağımsız, ciddi bir
alan olarak gördüm. Kültürüne, birikimine, okuma çeşitliliğine, yeni edebiyata
vukufiyetine, inceliğine saygı duyduğum büyüklerimin “daha iyiye ulaştırmak
adına” yaptıkları yapıcı eleştirilere daima kıymet verdim. Geldiğimiz noktada
yayımcılığın mucizelere muhtaç zorlu dünyasını takdir ederek, yapılan davetlere
elimden geldiğince mukabele etmeye çalıştım. Gönlümle baktığım o alana daima ve
iyi ki temiz niyetlerle yaklaştım. Eksikler görmüşsem de –haddimi ve hududumu
bilerek- sorumlu arkadaşlarımla paylaştım. Bugün de “eleştiri” maskesi altında
gerçekleştirilen pek çok amaçlı saldırıya, çıkarılacak şiir kitabının haberini
alamadığı için mızmızlanan bir çocuğun boşluğu yumruklaması olarak bakıyorum.
Elbette o yumrukların bir gün sert bir zemine vuracağını ve kendini
kanatacağını bilerek…
Selam ile.