Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2957.08
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Ocak 2020

Elde var edebiyat

Elde ne var ne yok bir gün bitiyor. Sabun gibi eriyor her şey. Şahsiyetler de böyle oldu. Dostluklar hâkezâ. Tüketiyoruz her şeyi. Siyasî birlikteliklerden hiç bahsetmeye gerek yok, son derece kaygan bir zemin. Ciddi güven problemi var. Paranoya yaygın hâle geldi siyasette. Elimizde bir edebiyat kaldı. İyi ki yazı ve şiir var. Kitaplar, dergiler var. Sığınıyoruz, tasasızca ve hesapsızca.

Haberlerden kaçar olduk. Keyfimizi bozuyor çoğu haber. İftira, yalan, haksızlık, adâletsizlik, düzensizlik, adam kayırma… Saymakla bitmeyen olumsuz bir tablo var. Dün kol kola olanlar, bugün düşman olmuş ve birbirini karalıyor. Hız çağındayız, buna inanıyorum artık. Çabuk usanıyoruz her şeyden. Biraz sadâkat gerekmez mi? Maalesef bu kavram unutuldu. Bu tablolardan kaçıp edebiyata sığınıyorsunuz. Dergilere abone oluyorsunuz. Güzel bir şiirle başlamak güne. Sonra şiir tadında öyküler okumak. Bir romanın kurgusunda kaybolmak. Ne güzel! Şiir bitti, romanımız zayıf gibi sözlere aldırış etmeden, bilhassa yaşayan edebiyatının koridorlarında gezmek lazım. Nedir bu koridorlar? Dergiler elbette. Evet, her şeye rağmen edebiyat dergileri, çağın bunaltıcı dehlizlerinden çıkabilmek için bize nefes aldıracak ortamlara açılan koridorlardır. Her bir dergi, tazelenmiş umut demektir. Yazdıkça açılan kalbimize güç demektir.

Çok yönlü okumak ve farklı sesleri takip etmek lazım. Bakınız, şimdilerde siyasette ne acı tablolar var. Kuyucu olmuş siyasetçilerimiz. Kuyu kazıyorlar. Dostlarını atmak için kazdıkları kuyulara kendileri de düşüyor çoğu zaman. Dünkü birliktelikler birden düşmanlığa dönüşebiliyor. Oysa edebiyat böyle değil. Şairini sevmiyoruz diye güzel bir şiire yüz çevirmiyoruz, çevirmemek de gerekir. Şairlerin hangi partiye gönül verdiğine bakmadan eserlerini takip ediyoruz. Bizde siyasetin harcamadığı ne kaldı?

Tanpınar’ın “1960 Darbesi” lehine düşündüğünü biliyorum ama kalbim “Bursa’da Zaman” şiirinden kopamıyor. Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit vefat etti. Şairliğini bildiğim Bülent Ecevit’in şiirlerine baktım. Yoğun lirizm var, sevgi ve aşk var. Eşiyle güzel fotoğrafları var, şiirsel tablo gibi. Keşke diyorsunuz, şair kalsaydı Bülent Ecevit. Onun “El Ele Büyüttük Sevgiyi” isimli şiirini okudum.

“gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz

el ele büyütüp el ele derdik
el ele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi”

Siyaseten bakıldığında yakınlık duymadığınız, duyamadığınız bir ismin dizelerinde kaybolabilirsiniz. Keşke şair kalsaydı Ecevit! Diğer taraftan Ahmet Davutoğlu’nun siyasete dönüşü var. Görmek istemediğimiz, duymak istemediğimiz can sıkan gelişmeler var. Davutoğlu’nun ne güzel kitapları var, keşke hep yazsaydı, biz de okuru olsaydık, diyorsunuz. Siyasete girmeseydi, bir düşünür ve yazar olarak, hoca olarak yetiştiği camianın tamamının hocası olarak kalsaydı. Böyle diyenler de var. Şimdi kafamızı karıştıran, canımızı sıkan, bizi bölen, üzen bu gidişattan nasıl kurtulacağız? İşte bu ahval içinde imdâdımıza edebiyat yetişiyor.

Dün övgüler dizdiğiniz bir isim, bugün siyaseten karşınızda ise tavrınız hemen değişiyor. Başlıyorsunuz karalamaya. Sanırım bu topluma siyasî reçeteler zarar veriyor. Bölüyor, parçalıyor siyaset. Bizi geleceğe taşıyacak olan sağlam bir kültür ve dildir. Bunu da edebî eserlerde görebiliriz. Her şey tükeniyor, her birliktelik bozulabiliyor ama geriye edebiyat kalıyor. Paranız biter, dostunuz satar, makamınızı kaybedebilirsiniz ama edebiyat hep yaşıyor, yaşatıyor. Mehmet Rauf’un hayat hikâyesi çok hazindir, hataları vardır ama o, hâlâ yaşıyor ve edebiyat sayesinde itibarı var. Elde var edebiyat, gerisi gelip geçiyor.