Elçilik tarihi ve KAVALA
Türkiye Cumhuriyeti'nin hariciyesi, uzun bir geçmişe dayanan köklü Osmanlı diplomasisi geleneği üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzyıllar boyu geniş bir coğrafyada hüküm sürmesinin en önemli sebeplerinden biri, güçlü diplomasi geleneğini etkin bir araç olarak kullanmış olmasıdır.
Yavuz Sultan Selim Han, bir yandan Mısır üzerine yürüyor, bir yandan da Memlûk Sultanı Kansu Gavri'ye elçiler gönderiyordu. Fakat gönderdiği elçilerin hiçbiri geri gelmemişti. Daha sonra bu elçilerin hapsedildiğini öğrendi. Bu sıralarda Kansu Gavri'nin elçisi Moğolbey, silahıyla Yavuz’un huzuruna çıkmış ve sultanının isteklerini bildirmişti.
Bunun üzerine Moğolbey'in saçı sakalı kesilerek, yağlı bir elbise giydirildi ve bir eşeğe ters bindirilerek ordugahta gezdirildi. Yavuz tekrar huzura alınan Moğolbey'e: "Seni öldürmüyorum, çünkü elçiye zeval olmaz. Ancak efendine söyle, elçileri salsın, kendisini de Mercidabık’ta bekliyorum."
Memlûk ordusuna bir günlük yol kalmıştı. Sinan Paşa; Sultanım yarın büyük bir gün olacak. Korkarım ki, heyecana gelip her zamanki gibi düşmanın ortasına, yalnız başınıza yalın kılıç dalar, kendinizi ateşe atarsınız. Size zarar gelirse yüreğimiz dilhun olur dedi ve Selim Han'ın geride durmasını tavsiye etti. Bunun üzerine Sultan'ın şimşek gibi çakan gözleri ile karşılaştı.
Sultan; "Sinan! Sen bizi ne sanırsın? Biz Cennet mekan dedemiz Fatih Sultan Mehmet Han'ın torunuyuz. Çadır içinden savaş idare etmeyiz" dedi.
İşte; Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet adamı olarak, ülkesinin duruşunu koruması, haklı olduğumuz her davada en ön safta geri adım atmadan cesur hamleler ile ilerlemesi Yavuzların, Fatihlerin ruhunun günümüzdeki tecellisidir.
Ecdadımızın heybeti ma'rut'u cihandır,
Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır.
Dizelerinin realiteye dönüşmesidir son yaşananlar.
Elçilik kurumu tarihine bir göz atacak olursak; XIX. Yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun dış işleri Reis-ül Küttap'ın yönetiminde idare edilmekteydi. Ancak Reis-ül Küttap aynı zamanda devlet yazışmalarını yapmak ve Devletin ana kayıtlarını tutmak gibi başka görevler de üstlenmişti. 1793'te III. Selim döneminde ilk sürekli Büyükelçilik Londra'da açılmış ve Yusuf Agah Efendi, ilk sürekli Osmanlı Büyükelçisi olarak atanmıştır. Böylece, Osmanlı Devleti de sürekli temsil ve karşılıklılık esaslarına dayalı diplomasiyi uygulamaya başlamıştır.
Avrupa ülkelerinde görev yapan Osmanlı Büyükelçileri, ikili ilişkilerin yürütülmesine ek olarak atandıkları ülkelerle ilgili bilgiler aktarmak suretiyle imparatorluğun Batılılaşma ve reform sürecini hızlandırıcı rol oynamış, devlette modernleşmenin öncüleri olmuşlardır.
Cumhuriyet dönemi dış politikamızın temelleri Milli Mücadele yıllarında atılmıştır. 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının hemen ardından oluşturulan ilk Milli Hükümetle birlikte "Hariciye Vekaleti" de 2 Mayıs 1920 tarihinde resmen kurulmuş ve başına Bekir Sami Bey getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923 yılında kuruluşundan bu yana Türkiye hariciyesi, uluslararası siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerimizin ikili çerçevede ve çok taraflı platformlarda yürütülmesi ve daha da geliştirilmesi yönündeki çabalarını, günümüzde de sürdürmekte ve başta kendi coğrafyamız olmak üzere tüm dünyada barış, istikrar ve refaha katkıda bulunmaktadır.
On ülke büyükelçilerinin Osman Kavala'nın tutukluluğunun dördüncü yılında yaptığı açıklama sonrası artan gerilim, yine bu ülkelerin yaptığı "içişlerimize karışmama" yönündeki açıklama sonrası azaldı. Ancak Erdoğan, henüz dışişlerinin diplomatik girişimleri devam ederken cumartesi günü "Dışişleri bakanımıza talimatı verdim, bu on büyükelçinin istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Bunlar Türkiye'yi tanıyacaklar. Türkiye'yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terkedecekler." açıklaması yaptı.
Ancak kabine toplantısının da gündem maddelerinden biri olması beklenen bu kriz, haftanın ilk günü yumuşama eğilimine girdi.
ABD, Kanada ve Hollanda'da 18 Nisan 1961 tarihli Diplomatik ilişkiler hakkında Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesi'ne bağlı olduklarına dair bir açıklama geldi. Bu madde, kendilerini kabul eden ülkede görev yapan diplomatik yetkililerin 'o ülkenin içişlerine karışmamakla yükümlü' olduğunu belirtiyor. Böylece, ortak duyuruya imza atan ülkelerle Türk Dışişleri arasında yürütülen görüşmeler sonucunda, ilgili ülkelerin yeni bir açıklama yapması ya da açıklamalarını geri çekmesi yerine, bir kısmının halihazırda taraf oldukları diplomatik ilişkiler hakkında, Viyana Sözleşmesini hatırlatmasıyla krizin yumuşatıldığı görülüyor.
Bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan ülkelerin neredeyse tümünün, en az bir kez de olsa AİHM kararına uymadığı bir durum var.
Ancak özellikle AB ülkeleri arasında bir süre sonra çeşitli tavizlerle orta yol bulunduğu görülüyor. Karara uymayan ülkeler arasında Rusya, İtalya, Türkiye ve Ukrayna var. Ancak bu kadar çok sayıda ülkenin bir araya gelerek, özellikle ilgili ülkedeki büyükelçilikler üzerinden böyle sert bir uyarıda bulunması, özellikle de AB aday ülkesi ya da NATO müttefiki ülkelerde pek alışılmış bir durum değil.
Filhakika; Kavala meselesi, demokratik hukuk devleti prensibi çerçevesinde, Türkiye’nin kendi iç dinamikleri ile ve provokasyona meydan verilmeden çözüme kavuşturulacaktır.