Elâzığ Depremi… Acının dili ortaktır, sevginin de öyle!..
Elâzığ Depremi hepimize , “kim olduğumuzu” birkez daha hatırlattı.
Bize hatırlattı ve bu büyük medeniyetin bütün tezahürlerine düşman olan zihniyetin suratına tesirli tokatlar indirdi!
Öyle ki...
Elazığ’ın, Malatya’nın iman dolu yüreklerinin enkaz altında bile “namaz” aksatmamaya özen göstermesi, bizleri ne kadar heyecanlandırdıysa…
Birilerini de o kadar kızdırdı, perişân etti.
Biz yandık, yıkıldık, ağladık ve Anadolu’daki birlik ve beraberlik ruhunun dimdik ayakta olduğunu görerek yarınlara daha da umutla baktık.
Birileri ise, depremin ilk anından itibaren “saldırıya, provokasyona” başladılar.
Sözde sanatçılar, “Kaz Dağları” üzerinden çekilen algı operasyonlarına katılan soytarılar…
Neler yaptılar gördünüz; en hafifi “depremi” görmezden geldi, diğerleri ise, depremin çok daha büyük zayiata sebep olmamasından dolayı öfkelendiklerini belli etti.
İstediler ki, yönetimi de yıkacak kadar büyük yıkımlar olsun.
“Baştaki insin de, vatandaşa, memlekete, devlete ne olursa olsun!”
Gözü dönmüş güruh!.
Soytarı takımı!..
Onları bir kenara atın…
Ve yaşadıklarımıza bakın:
Bir kurtarma görevlisinin enkaz altındaki depremzedeye, hemen yanında bulunan ve Türkçe bilmeyen bir Kürt kardeşimize, “Kürtçe” nasıl sesleneceğini anlattığı sahne, İslam’ı silip yerine “batı mukallidi ırkçılığı” yerleştirmeye çalışanlara müthiş bir ders niteliğindeydi.
Bir Suriyeli öğrencinin, bu memleketin evlâdını tırnaklarıyla kaza kaza enkaz altından çıkartması da öyle.
“Acının dili ortak”tır.
“Sevgi”nin dili de öyle.
Ve biz aynı kilimin desenleriyiz.
Osmanlı buydu.
Osmanlı ümmetin gururuydu.
İstanbul’da bir halifenin olması, Müslümanlar için “emniyet” unsuruydu.
Bugün, dünyanın neresinde başı dara düşmüş hangi “kavim” varsa, Anadolu’ya seslenmesinin, zulmet karşısında Anadolu’ya sığınmak istemesinin sebebi de budur:
Osmanlı’nın adaletine güven, Osmanlı’nın merhametine güven, Osmanlı’nün azâmetine güven.
Bugün…
Yüreğimiz depremin acılarıyla dolu, hepimiz yanıyoruz ve şu gerçek ki, ateş en çok düştüğü yeri yakar.
Ateşin düştüğü evlerden, sokaklardan yükselen sese kulak verin.
Acılı dudaklardan dökülen cümle neydi?
Evet:
“Allah’ın takdiri!”
Bu demek değil ki, tedbir alınmayacak.
Bu demek değil ki, ihmali olanlardan hesap sorulmayacak.
Bu demek değil ki, dükkân kolonlarını kesecek kadar gözlerini hırs bürümüşlerin yaptıkları yanlarına kâr kalacak.
Hayır;
Anadolu bir yandan ders çıkartacak, tedbir alacak, diğer yandan da hesap soracak…
Diğer yandan da,
“Tevekkül zırhını” kuşanacak.
Depremin meydana geldiği andan itibaren ne pislikler yapıldı, ne provokasyonlar sahnelendi, ne tahrikler…
Yaşı müsait olanlar hatırlar, olmayanlar bir zahmet “internetten” bakar:
Marmara Depremi’nde, depremzedelere üç günde ulaşabilen “yetkililer” vardı.
“Sakallılar, başörtülüler yardım yaparak vatandaşın gözüne girmeye çalışıyor” diyerek, bazı sivil toplum örgütlerinin vatandaşa el uzatmalarını “meşum genelgeyle” engelleyen 28 Şubat kafası iş başındaydı.
Bugün…
İşte…
Sayın Metin Feyzioğlu’nun ifadesiyle:
“Arama kurtarmada dünya çapında bir iş çıkartıyoruz. Devlet dört dörtlük organize olmuş. Dünyanın hiçbir ülkesinde çökme tehlikesi olan yerde arama, kurtarma yapılmaz. Bizimkiler yapıyor, helâl olsun.”
Evet, bu Van Depremi’nde böyleydi, bugün daha da böyle.
Siyasi İktidar’ın özellikle eğitim ve kültür alanındaki birçok eksiğini gündeme getiren ve “doğruya doğru yanlışa yanlış” demeyi “görev” bilen bir vatan evlâdı olarak…
Depremzedelere yardım elini uzatılırken sergilenen üstün performansın her türlü takdirin üzerinde olduğunu ifade etmek isterim.
“Milletinin emrindeki Devlet” anlayışı tam mânâsıyla gözler önüne serildi bugüne kadar.
“Kızılay” taraflarındaki “yardım çağrısı aceleciliği” gibi ufak tefek “kazalar” bir tarafa bırakılacak olursa, dört dörtlük gibiydi her şey.
Sivil toplum örgütlerimiz ve onların mahiyetinde çalışan gönüllülerin üstün gayretleri göz yaşartıcıydı.
Böylesine büyük bir fedakârlık tablosuna hiçbir ülkede şâhit olamazsınız.
Anadolu’nun hatta dünyanın dört bir yanından yardımlarıyla, dualarıyla destek olan vatan evlâtlarının gözyaşlarından bizim hatlarımıza da düşenler oldu.
Minik yavrular, can anneler enkaz altından çıkartıldıkça hattımızdan yüreğimize akan sevinç göz yaşları…
Ve, ölenlerin sayısı arttıkça hüzün…
Anadolu sarsılır, sallanır, ters döner, alt üst olur, yanar kül olur…
Olur da…
Asla yıkılmaz.
Küllerinden yeniden doğmayı asla unutmaz.
“Devlet depremin altında kalsa da, bunun üzerinden siyaset yapsak!” diye bakanlara da…
Asla fırsat vermez.
Acılıyız, hüzünlüyüz…
Ve bugün çok daha umutluyuz.
Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi, mağfireti üzerinize olsun…
Anadolu’nun tertemiz evlâtları.