Ekrem İmamoğlu mu, Ali Babacan mı?..
AK Parti’nin “handikaplarından” istifade ederekİstanbul’a Belediye Başkanı olmayı başaran Ekrem İmamoğlu’nun, son vakitlerde “gündeme yerleşme” çabalarını iyice arttırdığını görüyoruz.
Bu çabalara, “son derece dağınık bir şekilde” hücuma kalkan “İktidar çevrelerinden” büyük katkılar geliyor!..
İstanbul’u 25 yıl sonra “CHP zihniyetine kazandırmak” gibi büyük bir “başarı”ya imza attırılan Ekrem İmamoğlu’nun “mağduriyet” hikâyesine ihtiyacı vardı.
Bu da, “iktidar cenahı” sayesinde iyi kötü tamamlanıyor!..
“Siyasal İktidar”ın “Kültürel İktidar” alanındaki sıkıntılarından faydalanarak epeyce yol alan Ekrem İmamoğlu için, İstanbul Belediye Başkanlığı’nın bir “atlama taşı” olduğunu hepimiz görüyoruz.
İstanbul Büyükşehir, şu anda fiilen Başkansız yönetiliyor, ya da yönetilmiyor.
Seçimi, geçmişten bugüne taşıdığı hiçbir mühim başarı
olmamasına rağmen, hem de Binali Yıldırım gibi “CV’si kabarık” bir adaya karşı kazanan Ekrem İmamoğlu, daha da
ileriye yürüyebilmesi için “İstanbul’da
başarılı olmak” gibi bir mecburiyetinin bulunmadığını çok iyi biliyor.
Kendisini “tamamen”
Cumhurbaşkanlığı’na odaklayan Ekrem
İmamoğlu için asıl mesele, İstanbul’da başarılı olmak, olmamak değil…
Öncelikle “Millet İttifakı” denilen yapının “Çatı Adayı” olabilmek…
İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı iken, birisi çıkıp, “Günün birinde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olacak ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Adayı Binali Yıldırım’ı mağlup edecek!” deseydi hiçbirimiz inanmazdık.
Kılıçdaroğlu, kendisinin adaylığını açıkladığında da, “Hiçbir şansı yok!” demişti, “yorumcuların” kahir ekseriyeti.
İktidar Partisi’nin Ankara’yı “kaybedebileceği”
tahmin edilebiliyordu ama İstanbul için bu ihtimal çoklarının aklının ucundan
bile geçmiyordu.
Böylesine büyük bir “sürprize” imza atan Ekrem İmamoğlu’nun, etrafının da gaza getirmesiyle, “Cumhurbaşkanı olmayı” gözüne iyice kestirmemesi için sebep yok.
AK Parti çevrelerindeki “dağınıklak” hâli, genç kuşakların seçimdeki belirleyici etkisi, “öfke, kin, nefret,” gibi duygularınöne çıkması, “Siyasal İktidar”ın sağlıklı bir iletişim stratejisinin olmaması ve bunlara ilâve edilebilecek birçok sebep İmamoğlu’nun ümidini arttırıyor olmalı.
Son vakitlerdeki “bıçkın” ve “sert” tavırlarını, gündemde yer bulma çabasını arttırmasını, “Millet İttifakı” denilen yapının “Çatı Adayı” olma şansını yükseltmeye çalışmasına yoruyorum.
“Kanal İstanbul” ve “Pandemi” gündemlerinde güçlü bir şekilde yer tutarak, “Ben İstanbul’a sığacak adam değilim!” mesajını vermiş oldu İmamoğlu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın aklı fikri Cumhurbaşkanlığı’nda…
Bunun için de öncelikle, “Çatı Adaylığı”nda.
İmamoğlu, hedefine ulaşabilir mi?
Şöyle bir bakalım:
“CHP’DE ADAM MI
KALMADI! “
Gerek edindiğim izlenim, gerekse CHP’den duyumlarım, Kemal Kılıçdaroğlu’nun aklındaki “Çatı Adayı”nın Ekrem İmamoğlu olmadığını gösteriyor.
CHP’yi biraz yakından takip ederseniz, hatta, bunu yapmaz sadece “Yandaş
Medyası”na bakarsanız, dozu gittikçe artan “Bizde adam mı kalmadı!” tepkisine şahit olursunuz.
CHP’nin “Kemalist-Aydın” takımı, “Abdullah Gül, Ali Babacan” gibi “Eski Ak Partililer”den medet umulmasına çok bozuluyor.
Bunu, bütün Kemalist CHP’lilere “hakaret” olarak görüyor.
Camianın önemli isimlerinden Gazeteci Deniz Zeyrek’in, bir CHP Ağır Topu’nu bu noktadan sıkıştırmasına şâhitlik etmişsinizdir.
“Niçin hep merkez sağın isimleri üzerinde duruluyor da, bir CHP’linin Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni kazanacağı düşünülmüyor?” şeklindeki tepki yüklü soruya, CHP Ağır Topu, “Mansur Yavaş CHP’li değil mi?” yollu bir karşılık verebildi.
Hayır, Mansur Yavaş, “AK Parti’nin Kültür Bakanı yaptığı Ertuğrul Günay’ın Ak Partili olabildiği kadar” CHP’li olabilir…
Bunu da onu tanıyan herkes bilir!..
Deniz Zeyrek’in sıkıştırdığı CHP’linin yerinde olsaydım, Mansur Yavaş yerine Ekrem İmamoğlu örneğini verirdim.
O da “Kökten CHP’li” değil ama CHP zihniyetine daha fazla uyum sağlayabilen bir isim.
Üstelik, İstanbul gibi “Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselişinin başladığı” bir Şehir’de elde ettiği büyük galibiyet, onun “CHPliliğini” bir anlamda tescilledi.
“Galatasaray maçında gol atan futbolcu, gerçek Fenerbahçeli olurmuş” ya, onun gibi bir şey.
Ekrem İmamoğlu ve Muharrem İnce gibi “potansiyel adaylar” için öncelikli mesele, “Eski Ak Partilileri” saf dışı edebilmek.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “çatıdan düşmüş” bir isim olarak, şansını tüketmiş gibi görünüyor.
Ali Babacan ise partiyi boşuna kurmadı.
Risk almaya hevesli bir politikacı olmadığını çok iyi biliyoruz Babacan’ın.
Arzuladığı ve kendisine “işaret
edilen”, “Çatı Adaylığı”.
Anketler, Genel Başkanı olduğu Deva Partisi’nin çok yüksek oy oranlarına ulaşabilecek durumda olmadığını gösteriyor.
Ekonomideki zorlukların hane halkına yansıması daha da artarsa, şansı biraz daha yükselebilir.
Lâkin, her ne olursa olsun, son günlerde kafayı yine uzatan Cem Uzan’ın yüzde 7’sini aşması pek de muhtemel görünmüyor.
Yüzde 7’yi bile bulamayacak bir “Genel Başkan”ın, “Çatı Adaylığı” sözkonusu olabilir mi?..
Olabilir.
Türkiye’yi “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”e götürme ve “Yetkileri CHP Zihniyeti’ne teslim etme” vaadinde bulunursa olabilir.
Partileri, “HDP’ye karşı” inceden uyarmış oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki “Çatı Adayı”nın Ali Babacan olduğundan ve şahsını da “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in Başbakanı” olarak konumlandırdığından şüphe etmiyorum.
Bunu yapabilir mi?..
Engeller çok.
Devlet Aklı’nın yanısıra, CHP içindeki “CHP’de seçimi kazanabilecek adam mı yok?” lobisi buna direnecektir.
Ekrem İmamoğlu, Muharrem İnce, Ali Babacan, hatta Mansur Yavaş, “alttan alta” çekişe dursun.
Ben…
Her şeye rağmen, “Çatı Adaylığı” konusunda, Ali Babacan’ı bir “burun” önde görüyorum.