Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Ekoterapi: Tabiatla terapi olmak

İnsan için her şey stres, sorun, kaygı ve depresyon kaynağı olmaya başlamıştır, İnsanlar, ailelerinden, işlerinden, şehirlerinden, çocuklarından, eğitimlerinden, isteklerinden, düşüncelerinden, kısacası her şeyden bunalmaktadırlar. İnsanın her şeyden bunaldığı bir insanlık durumunda insanlığı sağaltan, iyileştiren ve normalleştiren tek kaynak, tabiattır. İnsanların yapmış olduğu ekolojik kıyıma ve kırıma rağmen, tabiat insanı iyileştirmeye devam etmektedir.

Tabiatın terapisi ekoterapi veya yeşil terapi olarak bilinmektedir. Ekoterapi, insanın tabiatla ve canlılar dünyasıyla kurduğu ilişkisi konusundaki bakış açısını değiştirmesini zorunlu kılmaktadır. Ruhen ve bedenen biz, kainatta yalnız başına izole bir şekilde var olan bir varlık değiliz. İnsanlar, kainattaki hayat ağının bir parçasıdırlar ve biz diğer canlılara bağlı olarak hayatımızı sürdürmekteyiz. Kainattaki her şey ve herkes birbiriyle ilgili ve ilişkilidir. Ekoterapi, kainattaki bütün canlılarla, daha doğrusu hayatla ilişkili ve ilgili olduğumuz bilincini, benliğini ve beraberliğini kazandırmaktadır. Kainatta biz diğer benlerle birlikte ve beraber bir bütün olarak hayatı oluşturuyoruz. Tabiatla, canlılarla ve hayatla ilişkimizi duygu, düşünce ve davranış düzeyinde yeniden keşfetme imkanlarını sunan ekoterapi, insanın aslına dönüş yoludur.

Kendi kendini düzeltme ve doğrultma kapasitesine sahip tabiat, kendi içindeki denge ve uyum mekanizmalarıyla kendisini sürekli olarak yenilemektedir. Tabiatla uyumlu ilişkiler, ilgiler ve etkileşimler içinde olduğu sürece insan, bireysel, zihinsel ve sosyal iylik durumunu koruyabilmektedir. Bireysel, zihinsel ve sosyal dengesini yitiren ve çılgınlaşan insan, bugün tabiatı yıkmaya, yağmalamaya ve talan etmeye doymamaktadır. Tabiatı sınırsız rant ve yağma kaynağı gören çılgın insan, kendisiyle beraber tabiatın da iyilik halini ve dengesini yok etmektedir. Tabiat, insanın fetihle elde ettiği bir ganimet değildir. Fetihçi ve ganimetçi bir saplantıyla tabiata bakmak, yaklaşmak ve onu yıkmak, çılgınlığın zirvesini oluşturmaktadır. Tabiat, ganimet değildir. Tabiat biziz, sensin, benim, hepimiziz. Kendimizi tabiata konumlandırmak, tabiat içinde bir benliğe, bilince ve değere sahip olduğunu düşünmek ve bu düşünce ışığında bir yaşam stili oluşturmak iyileştirici, geliştirici ve olgunlaştırıcı bir yaklaşımdır.

Tabiata bağlı olan bizler, tabiattan etkileniyoruz. Tabiat, mutluluğumuz, hastalığımız, sevincimiz, huzurumuz, kaygımız, kısacası her şeyimiz olabiliyor. Zihinsel tükenmişliğimizi tabiat içinde yürüyerek ve vakit geçirerek giderebiliyoruz. Bedenimiz, tabiat içinde yaptığı hareketlerle nefes almaktadır. Kızgınlık, öfke, nefret, tükenmişlik ve şiddet duygularımız tabiatta buharlaşmaktadır. Tabiat, bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi yenilemekte, canlandırmakta ve hayata döndürmektedir.

İnsan yapımı mekanik seslerin çıkardığı gürültü, bizi bunaltmaktadır. Büyük paralar vererek sahip olmaya çalıştığımız arabaların trafikteki gürültüsü ve kirliliği, ruh ve zihin sağlığımızı bozmaktadır. Yaprak hışırtıları, muhteşem çiçek kokuları, su sesi ve kuş ötüşleri ruhumuzu serinletmekte, içimizde sıcak, coşkulu ve tutkulu meltemler estirmektedir.

Tabiat bize iyilik, güzellik ve doğruluk sunma konusunda sınırsız derecede cömerttir. Kendisine bir bakış attığımızda bile, tabiat hemen içimize doğmaktadır. Penceremizi açıp dışarıda bir ağaca baktığımızda bile içimiz huzurla dolmaktadır. Tabiat, en asli mutluluk, huzur ve kurtuluş kaynağımızdır.Charles Baudelaire taibatı şöyle anlatmaktadır: “Bir tapınaktır taibat, sütunları canlı/ Anlaşılmaz sözler duyulur zaman zaman/ Sembol ormanları içinden geçer insan/ Tanıdık bakışlar süzer gibidir sizi/ Bir derin, bir karanlık birlik içinde/ Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş/ Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi/ Renkler, sesler, kokular karışır birbirine/ Kokular vardır çocuk tenlerinden taze/ Obua sesinden tatlı, çayır gibi yeşil/ Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül/ İnsana sonsuz şeylerin tadını veren/ Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular/ Duyuları, düşünceyi alıp götüren.” Dolu dolu bir hayat yaşamanın yolu tabiattan geçmektedir. Tabiat sayesinde hayattan zevk alabilir, yaptıklarımız bizi tatmin edebilir ve iyilik halimizi koruyabiliriz. Yeşilin olduğu her yerde hayat, huzur ve sağlık vardır. Tabiat, zaman ve mekan sınırı olmadan bize aktif huzur sağlayan psikoterapistimiz olarak bizimledir. Tabiatın zevklerinden, güzelliklerinden ve keyiflerinden yararlanmak için kendimizi tabiatın bir parçası olarak diğer varlıklarla ilgili ve ilişkili görmemiz gerekmektedir. Tabiatla varoluşsal ilişki ve ilgi kurmamız, ruhen, bedenen ve zihnen bize iyi gelecektir.

Tabiat sayesinde daha keyifli yaşayan, hayattan lezzet alan ve yüreğinin peşinden giden kişiler haline gelmekteyiz. Tabiat üretkenliğimizi arttırmaktadır. Problemler karşısında bunalmak yerine problemleri çözerek yolumuza devam etmemizi öğreten tabiattır. Tabiatta özgürce ve sınırsızca istediğimiz hareketi yaparak duygularımızı ve düşüncelerimizi serbest bırakabiliriz. Tabiat, bizi dört duvar arasına hapsetmemektedir. Duvarsız ve sınırsız bir yuvayı, yatağı, yastığı tabiatta bulmaktayız. Kendimizi dinleyerek, diğer canlılarla ilişki kurarak kendimizin ve diğer varlıkların değerini ve önemini anlayabiliriz. Tabiatta, aşağılık hiçbir varlık ve hiçbir şey yoktur. Tabiat, bizi değerli kılmaktadır. Bir gruba, hizbe, külte, yapıya hapis olmak yerine tabiatla ilişki kurarak aidiyet ve benlik sahibi olma ihtiyacımızı özgür ve tabi bir şekilde karşılayabiliriz.