Ekonomiye fazlası lazım
Gün geçmiyor ki ekonominin çarkları ile ilgili bir sorun yaşanmasın.
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler...
Ama o zamana kadar çok çalışmak gerekiyor.
Ekonomide kısa yoldan zengin olmak
kapitalizmin sunduğu bir nimet...
Ya da öyle bir nimet olarak görülüyor.
Zenginlik ve para biriktirme hırsı
kapitalizmin etki alanını büyüten en temel unsurlar aslında...
Bunu değiştirememenin arkasındaki en büyük
dinamik ise ahlâk toplumunun oluşturulamaması olsa gerek.
Kişilerin maddiyatı öncelemeyen bir
karakter gösterdiği söylemine tutunmasına rağmen para merkezli bir yaşamın
toplumun büyük kesimi tarafından sürdürülmesi, insanların mevcut durumu kabul
edemediği hatta belki daha kötüsü bunun farkına bile varamadığı anlamına
geliyor.
İşte bunu iyi bilen hükümetler, kapitalist
sistem içinde insanların zengin olması için çalışmayı telkin eder ve buna göre
bir düzen kurmaya çalışır.
Hırsızlık, yolsuzluk yapmak devlet
tarafından engellenmeye çalışılırken en kısa yoldan zengin olmanın yolu olan bu
yöntemleri gücü elinde tutan yozlaşmışların uygulaması ise daha anlaşılır
olacaktır.
Çünkü sorun her zaman için ahlâktır.
İnsanların emekleriyle sermaye
biriktirmesi bir ömür gerektirirken bu sermaye ile işletme kurmak ancak sonraki
nesillere sunulabilecek bir fırsat oluyor.
Bu da aslında bankacılık sisteminin aile
içinde uygulandığı bir durumu meydana getiriyor.
Sisteme zenginliği zerk edebilmek için
sermayenin güvenli liman olan bankalara emanet edilmesi ve bankalarında da emek
göstererek zenginlik elde etmek isteyenlerin parlak fikirlerine kredi sağlaması
kapitalizmin sunduğu nimet olarak görülüyor.
Ortaya çıkan ticaretin, girişimciliğin,
yatırımın yayılması ise kapitalizmin büyüyen bir ekonomi kurmasını sağlıyor.
İşte burada hükümetlerin ekonomideki çarkı
hızlandırması için elinde birkaç araç bulunuyor.
Bunlardan biri vergi bir diğeri de devlet
eliyle yapılan yatırımlar...
Çin’in 2000’lerin başında kentleşmeyi
artırarak zenginliğin hızlandırmak istemesi gibi yatırımlar yapılır.
Benzer yolu ABD’nin de yürüttüğü bunun alt
kırılmalarında çıkan yolsuzluklarla 2008’de Mortgage Krizi ile ulaştığı sonucun
bir benzerini şimdi de Çin yaşamaya başladı.
Sistemi gereği zaten sermaye kontrolleri
uygulayan Çin’in bankalar üzerinden ortaya çıkacak bir krizi bastırma çabası
esasında beyhude kalacak.
Çünkü ekonominin yüzde 25’ini oluşturan
konut yatırımları hem ekonominin lokomotifi hem de büyük sorunu oluyor.
Bunu aşabilmek için sermaye destekleri
kalemini kullanan Çin’in yaptıkları kendine göre akla ve mantığa uygun olsa da
Türkiye’nin konut ve yatırım krizini çözmek için daha kolay yöntemler var.
Geçenlerde Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin
düzenlediği CHP Ekonomi Masası üyelerinin iktidar olmaları halinde
yapacaklarına ilişkin bir toplantıya katıldım.
Bolca makro hedeflerin gündeme getirildiği
toplantının sonuna kadar bekledim.
Sorduğum son soru rakam vererek neler
yapacağı ve kaynağı nasıl bulacakları oldu.
Yani yeni vergi mi koyulacak yoksa kamu
kaynakları mı satılacak yoksa tasarruf yapıcı tedbirlere mi öncelik verilecek.
Anlamlı bir cevap alamadım.
Daha sonra geniş açıklama yapılması için
sözler verildi.
Çin elindeki araçlarla hem iç ekonomiyi
geliştirmeyi hem de enerji dönüşümünü sağlamaya çalışırken Türkiye Avrupa’ya
yakın Çin olmaya çalışıyor.
Bu kararın getirdiği ekonomik dönüşümün
yükünü sabır telkini ile zamana yayan karar vericiler bir yanda dururken
alternatifleri ise hazırlıksızlıklarıyla gerçekten büyük şaşkınlığa neden
oluyorlar.
Türkiye’nin kaderinin daha fazlasını
yapabilecek bir zihniyete emanet edilmesi gerektiği ortadayken daha nitelikli
muhalefete de ihtiyaç olduğu ayan beyan ortada duruyor.
Bugünü anlamayan geleceği dizayn edemez.
Geleceği hedeflemeyen yarını kontrol
edemez.
Ekonominin gerçekleri siyaset yapmaktan
fazlasını ister.
Fazlasını verebilenlere ihtiyaç var
sanırım...