Ekonominin hakkını vermek
Türkiye için önemli bir seçim daha sona erdi.
Korku ile umut arasına hapsedilen seçmenin "var olanı
kaybetme korkusunun" yanında mevcut sorunları çözme konusunda
alternatiflerden yeterli umudu alamadığı görülmüş oldu.
Oluşan bu düşüncenin arkasında şüphesiz yönetim
sistemi de var...
Başkanlık
Sistemi gereği çoğunlukla iki
adaya ve iki tarafa entegre olan bir siyasal yapıya doğru gittiğimiz açıkça
görülüyor.
Bu durum, kaçınılmaz olarak bu seçim olmasa da,
başka bir seçimde alternatiflerin tercih sebebi olacağı anlamına geliyor.
Ama tüm bunların önünde, kimin kazandığı
meselesinden daha çok, "Kimin ne yapacağı meselesi..." hâlâ olanca
ciddiyetiyle ortada duruyor.
Ekonomi ne olacak?
Yatırım
programları nasıl şekillenecek?
Türkiye Cumhuriyeti bütçe
disiplini nasıl sağlanacak?
Orta gelir
grubundaki hızlı erime başta
olmak üzere gelir gruplarındaki bozulma nasıl düzeltilecek?
Dünya Amerikasız ve
Dolarsız bir ekonomiyi
konuşmaya başlarken Türkiye bu anlamda rüzgara göre mi oynayacak yoksa Euro
Sistemi ne eklenme ya da Türk Devletleri Teşkilatı ile
kendi oyununu kurma arasında bir tercih mi yapacak?
Enerjide sağlanan
faydaların yadsınamaz gerçekliğine rağmen Irak
ve Suriye’de "istikrar sağlayıcı adımlar" ne şekilde değişecek,
değişmeyecekse yakın coğrafya ile yapılamayan ticaretin alternatifi
"dünya resesyona iyice girmeye başlarken" nerede aranacak?
Rusya ile ilişkilerde dengede kalınabilecek mi, Çin ile
ilişkilerde düzelme sağlanabilecek mi?
Vergi kayıpları nasıl telafi edilecek?
Temel yaşam
endeksini oluşturan "gıda
ve barınma" kalemlerindeki yükselişi önleyecek uzun vadeli bir çözüm
gelecek mi?
Kentsel dönüşüm üzerinden yeni bir inşaat ekonomisi mi başlayacak yoksa
sığınmacı ve geçici koruma statüsündekilerin konut sorunundaki yeri tekrar mı
ele alınacak?
Yüksek
teknoloji tabana yayılabilecek
mi?
Devletin ekonomi üzerindeki gücü nasıl
şekillenecek?
Ekonominin tümünün genel sorunu olan "öngörülebilirlik" ile "verimlilik" meselelerine
ilişkin nasıl çözümler ortaya koyulacak?
Bu soruları daha da uzatabilirim.
Türkiye’nin gerçeklerini kaçırmamak gerekiyor.
Amacımız ülkemizi daha ileriye yani muasır
medeniyet seviyesine getirmek olmalı...
Bu zamana kadar tüm iktidarlar üzerlerine düşeni
az veya çok bir şekilde yaptı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine
imzalarını attılar.
Bazılarını iyi zikredenler olduğu gibi
bazılarını kötü zikredenler olsa da, bence herkes ânın ve mekânın hakkını
vermek için gayret gösteriyor.
Umarım bundan sonrası için yine bu hakkı
verme konusunda fevkalbeşer çalışmalar devam eder.
DOLAR NE OLACAK?
Türk Lirasının geleceği meselesi ataması yapılacak ekonomi
yönetiminin ortaya koyacağı politika ve programa bağlı
olacak...
Bakan veya Cumhurbaşkanı Yardımcısı düzeyinde yapılacak
atamalarla bu konuda anlamlı sonuçlar ortaya koyulabileceği gibi itibarı
yüksek isimlerin transferi de bu başarıyı sağlayabilir, hatta
katlayabilir.
Halihazırda muhalefette konumlanan birçok ciddi
ekonomistin, siyaset diline girmeyerek kendi alanlarında kaldığını
söyleyebiliriz.
Bu anlamda öne çıkan iki isim ise Bilge
Yılmaz ve Ümit Özlale oldu.
Türkiye Yüzyılı için İYİ Partili bu iki isim ile temas edilmesinin Türkiye
demokrasisi ve ekonomisi noktasında çok ciddi katkı
yapacağına gelecek senaryoları olabilir.
Mehmet Şimşek’in Cumhurbaşkanı Yardımcılığında bu iki ismin de bir şekilde politikaların
bir tarafında yer alması ülkemizin geleceğine yüksek katkı sağlayabilir.
EKONOMİDE HIZLI ÇÖZÜM
NE?
Çok yazdım, çizdim, yorumladım. Ekranlarda
anlattım.
Tekrar; usanmadan, yılmadan söylemeye devam
ediyorum, edeceğim.
Türkiye’nin problemi cari
fazla vermeden faiz politikası oluşturmasıdır.
Bunun getirdiği sorunları değişik
enstrümanlarla adına faiz demeden piyasa oluşturarak gidermek güven kayıpları
getirdiği gibi bütçe dengesini de alt üst etmektedir.
Rasyonel değil de nasyonel bir bakış açısı ile
toplumun bu sorunu çözme ihtimali var olsa da böyle bir ülkü birliğinin
olmadığı açıkça görülüyor.
O zaman başka arayışlara girmekten başka çare
yok.
Bu anlamda çözüm; ölçeklendirilebilecek
bir ekonomi oluşturmaktan geçiyor.
Bunun için de cebinizdeki paranın ne
olduğunu tam olarak bilmelisiniz.
Nasıl ki ay sonunu getirmeye çalışan bir
ailenin hesap defteri varsa devlette de bu var.
Ailedeki bütçe mikro boyutta
olduğundan hata ve noksan vermediği için göze batmaz.
Türkiye ekonomisinde bu sorun uzun yıllardır çok büyük boyutlarda seyrediyor.
Ülkeye giren ve çıkan paranın getirdiği vergi
kaybının yanında ticaretteki vergi kaybının da bütçe
disiplinine zarar verdiği herkesin bildiği ama kimsenin anlamlı bir çözüm
sunmadığı önemli bir gerçeğimiz...
Buradaki zafiyetin çözümü için siyasetin
konumlandığı pozisyon, KDV ile ÖTV gibi
kalemlere yüklenmeyi gerekli kılarak bu sorunun yükünün toplumun geneline
teşmil edilmesine neden oluyor.
Hâlbuki buna hiç gerek yok.
21.yüzyıla geldik.
Artık dijital ekonomiyi dijital
parada da harekete geçirmeliyiz.
Buna neden ihtiyaç duyulduğunu uzun uzadıya
önceki yazılarımda yer vermiştim ama bugün size bunu ispat edecek iki veriye
ulaştım.
Ekonominin kurmayları arasında yer alan hatta en
tepe isimlerden birine şirketlerin yurtdışındaki birikimleri ile vatandaşın
yastıkaltındaki birikimine ilişkin devletin bir çalışmaları olup olmadığını
sordum.
Türk iş
insanlarının yurtdışında 500
milyar dolar yurtiçindeki yastıkaltının da yine 500 milyar
dolar dolayında olduğu bilgisini aldım.
Bu paralar ne IMF ne de
herhangi bir fonun getireceği paralardan çok daha fazla...
Bunları sisteme eklemek için yıllardır teşvik
edici birçok uygulama hayata geçirilse de istenilen başarı elde
edilemedi.
Bu nedenle hem vergi
kayıplarının giderilmesi hem de sağlanan verilerle ölçek
ekonomisinin kurulmasını ve gelişmesini daha da kolaylaştıracağı
düşüncesiyle yıllardır Dijital Türk Lirasını öneriyorum.
Dijital lira bahsi geçen 1 trilyon doların sisteme eklenmesi konusunda
önemli bir çarpan etkisi oluşturacağı için de birkaç sene içinde ülkenin döviz
varlığını pozitif yönde etkileyecek oyun değiştirici bir rol
alabileceğine inanıyorum.
Çin, mobil uygulama ile dijital para
ekonomisi ile ölçek ekonomisi oluşturdu.
Birebir örnek olmasa da Türk halkının dijitalizm
noktasında yüksek uyumluluğu ile yakın gördüğüm bu durum bana başarı konusunda
önemli bir veri sunuyor.
Sorunların üstüne yatmak yerine çözüm odaklı
düşünmemiz, dört bir yanda uyumamız için fırsat kollayan düşmanların/rakiplerin
beklentilerini boşa çıkaracaktır.
Çözüme katkı sunalım, Azizim...
Boş geçirecek bir ânımız bile yok.
Benden söylemesi...