Ekonominin Güvenliği
Türkiye son dönemde hiç olmadığı kadar önemli bir süreçten geçiyor. Türlü bahanelerle engellenmeye çalışılan Yavuz Sultan Selim Köprüsünün nihayet açılışı yapıldı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, inşaatı devam eden üçüncü hava limanı ve Kanal İstanbul projeleri birbirleriyle bütünleşmiş halde düşünüldüğü zaman Türkiye'nin jeopolitik konumunu avantaja çevirerek Türkiye ekonomisine büyük kazanç sağlayacaktır.
Türkiye'nin dünyada değişen ticaret haritalarıyla birlikte yeni oluşturulan ticaret yollarının da kavşak noktası haline gelecek olması Türkiye'yi küresel güçlerin saldırılarının hedefi haline getirmektedir. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de Türkiye'nin şu anda yaşadığı Anadolu toprakları pek çok sorunun odağıydı. Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında kalıcı barış sağlanmadığı sürece, ticaret yollarının güvenliğini sağlamak pek mümkün görünmemektedir. Tüm bu saldırılardan alnının akı ile çıkan ülkemiz için henüz tehlike atlatılmış değildir. Küresel aktörlerin planlarını altüst eden Türkiye bu sürecin ardından gerek bölgesinde gerekse dünya üzerinde önemli bir güç haline gelecektir.
Küresel güçlerin bir sonraki hedefleri muhtemelen ekonomimiz üzerine olacaktır. Yapılan saldırılarla köprü, nükleer santraller, hava limanı, kanal İstanbul gibi büyük ve stratejik öneme sahip yatırımlarımızın yanında döviz kuru, enflasyon ve faiz oranları gibi finansal alanlar hedef alındı. Ekonomimizi zayıflatarak içeri kapanmamızı ve milletin devlete olan inancını zayıflatmak isteyeceklerdir. Çünkü ekonomi güvenliği açısından zor durumda olan bir ülkede sosyal anlamda da sıkıntılar yaşanılması kaçınılmazdır. Burada unutulmaması gereken bir husus şu ki; FETÖ, takiyye ile devletimizin en hassas birimlerine kadar sızmış bir terör örgütüdür. Bizdenmiş gibi görünüp kendilerini gizleyen bu yapı nasıl ki önce 17/25 Aralık'ta emniyet ve yargı mensubu kılığında karşımıza çıkıp sonrasında da 15 Temmuz gecesi TSK personeliymiş gibi kendilerini gösterip ülkemize darbe yapmaya çalıştıkları gibi eğer ekonomik birimlerden temizlenmezlerse küresel güçlerin kontrolünde olan bu örgüt ekonomik darbe yapmak üzere saldırıya geçmeye çalışacaktır.
Türkiye'yi hedef tahtasına koymaya çalışan güçler elbette sadece FETÖ üzerinden değil farklı şekillerde de ekonomimize operasyon yapabilirler. Küresel sermaye olarak da adlandırılan bu yapı, askeri güç ile toprakları fethedip fiziken sahip olmak yerine o topraklarda yaşayanların ekonomilerini faiz, döviz kuru, borçlanma, terör, finansal operasyonlar ile kendi çıkarları doğrultusunda yönetiyor. Paranın bilgisayarlar üzerinden transferi sayesinde Türkiye'den hisse senedi alıp satan Japon ev hanımları bile günümüz dünyasında artık birer ekonomik savaşçı haline gelebilmektedirler. Terör saldırıları, iç çatışmayı tetikleyecek kanaat önderlerine olası bir suikast girişimi gibi çeşitli yollar deneyip bu tür olayları da medya üzerinden algı operasyonlarıyla destekleyerek ani döviz çıkışlarına ve borsada sert düşüşlere yol açmaya çalışacaklardır.
Bu noktada "ekonomik güvenlik" konusu ön plana çıkmaktadır. Dünyanın askeri olarak en güvenli bölgeleri bile artık ekonomik savaşın tehdidi altına girmiş bulunuyor. Devasa silahlarla korunan ve güvende olduğu zannedilen yerler bir anda ekonomik olarak darmadağın olabiliyor.
Artık ülkelerin güvenliğinden bahsederken, sadece asker sayıları ya da sahip oldukları silahları değil, onların ekonomik güçlerini de göz önünde bulunduruyoruz. Savaşların, meydanların yanında artık masa başında ve bilgisayar ekranlarında da yaşandığı ve finansal liberalizasyonun zirve yaptığı günümüz dünyasında "Ekonomik Güvenlik" son derece önem arz etmektedir. Bu bağlamda devlet ve şirketlerin birbirini desteklemesi ve uluslararası alanda tek vücut olması, rakiplerine karşı avantajlı duruma geçmelerine imkan sağlayan çok önemli bir stratejidir. Stratejik önemdeki şirket ve sektörlerin yabancı sermayenin ve içerideki FETÖ gibi hainlerin eline geçmemesi için gerekli tedbirlerin alınması son derece önemlidir.
Geçtiğimiz hafta MB döviz rezervi yaklaşık 123,5 milyar dolar olarak kaydedildi. Türkiye'nin kısa vadeli borçları ise 107,5 milyar dolar seviyesindedir. Türkiye'nin 2015 yılı ithalat tutarına baktığımız zaman 207 milyar dolar olarak gerçekleştiğine göre aylık ortalama 17,3 milyar dolar civarındadır. Bu durumda Türkiye brüt döviz rezervleri ile yaklaşık 7 aylık ithalatını finanse edebilir durumdadır. Bu tabloya baktığımızda darbe girişimine rağmen Türkiye'de güvenli bir ekonomiden bahsedebiliriz.
Ürettiğinden fazlasını tüketen hatta bu tüketimi ihtiyaç gidermekten çok bir yaşam biçimi haline getiren toplumlar giderek daha fazla dışa bağımlı hale gelmektedir. Ülke içerisinde üretilen gelirlerin de dışa aktarıldığı bu olumsuz durum, uzun dönemde söz konusu ekonominin güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşacaktır. "Ekonomik Güvenlik" için her alanda yüksek katma değerli üretime geçişi sağlamalıyız.