Ekonomik veriler ne anlatıyor?
Merkez Bankasının Enflasyon Raporu'nun perdesini araladığımızda, Türkiye ekonomisinin nabzını tutan bir manzara ile karşılaşıyoruz. 2023 yılının sonunda %64,8 gibi göz kamaştıran bir tüketici enflasyonu oranıyla yüzleşirken, bu oranın önceden yapılan tahminlerle kusursuz bir uyum içinde olduğunu görmekteyiz. Ancak gözlerimizi geleceğe çevirdiğimizde, sahnenin değiştiğini ve 2024'ün sonunda enflasyonun %36'ya, 2025'in sonunda ise %14 seviyesine inmiş olacağını öngören bir tablo karşımıza çıkıyor. Bu iyimser senaryonun arkasında, Merkez Bankası'nın demir yumruk politikaları ve miktarsal sıkılaştırma adımları yatıyor.
Küresel ekonomik rüzgârların yönü, iç talebin nabzı,
finansal koşulların sıcaklığı ve iktisadi faaliyetin ritmi gibi çeşitli
faktörler bu büyük tabloda yerini alıyor. Merkez Bankası'nın enflasyon
karşısında aldığı sıkı duruş ve parasal sıkılaştırma hamleleri, enflasyon
beklentilerindeki iyileşme ve fiyatlama davranışlarındaki sınırlı düzelme gibi
önemli gelişmeleri beraberinde getiriyor. 2023'ün üçüncü çeyreğinde iktisadi
faaliyetin sınırlı bir büyüme sergilemesi, GSYİH'nin yıllık bazda %5,9 artışı
ve çeyreklik bazda %0,3'lük bir büyüme ile bu tabloyu daha da renklendiriyor.
Enflasyonist baskıların dizginlenmesi ve dezenflasyon
sürecinin hız kazanması için Merkez Bankası'nın kasım-ocak döneminde politika
faizini %35'ten %45'e çekmesi, finansal koşullar üzerinde olumlu bir etki
yaratıyor ve iç talebin beklenen bir şekilde dengelenmesini sağlıyor. Kredi
piyasasında istikrarı sağlama ve finansal koşulları sıkılaştırma yönündeki
kararlarının altını çizen Banka, toplam kredilerin yıllık büyüme oranının
dördüncü çeyrekte %34,4'e gerilediğini aktarıyor.
Merkez Bankası'nın, parasal sıkılaştırmayı daha da
pekiştirmek için aldığı miktarsal sıkılaştırma kararları, seçici kredi
politikaları ve makro finansal istikrarı destekleyecek adımlar, ekonominin
dengesini sağlama yolundaki kararlı adımlar olarak öne çıkıyor. Banka'nın
fonlaması, gecelik faizler, zorunlu karşılık düzenlemeleri ve TL likidite
yönetimi gibi önemli konular, bu geniş çaplı stratejinin temel taşlarını
oluşturuyor.
Diğer taraftan 2024'ün henüz ilk ayında, Türkiye
ekonomisinin vitrini, bir dizi renkli ve çarpıcı veriyle süslenmiş durumda. TÜFE
Ocak ayında aylık %6,70, yıllık ise %64,86 artış göstererek, ekonominin
enflasyonist baskılarla nasıl boğuştuğunu gözler önüne seriyor. Bu veriler,
TÜFE'deki on iki aylık ortalamanın %54,72 olduğunu ve enflasyonun hâlâ yüksek
seyrettiğini işaret ediyor. Giyim ve ayakkabı gibi bazı sektörlerde fiyat
artışları sezon değişimine bağlı olarak nispeten düşük kalırken, lokanta ve
otellerdeki %92,27'lik artış, vatandaşların günlük yaşam maliyetlerinde ciddi
yükselişlerle karşı karşıya olduğunu anlatıyor.
Aralık ayında, sanayi üretimi endeksi, yıllık %1,6 artışla,
ekonominin üretim cephesinde ılımlı bir iyimserlik sunuyor. İmalat sanayi ve
enerji sektörlerindeki artışlar, ekonomik faaliyetin devam ettiğinin ve belirli
alanlarda canlılık kazandığının göstergesi. Ancak madencilik ve taş ocakçılığı
sektöründeki küçülme, bazı zorlukların hala mevcut olduğunu hatırlatıyor.
Tüketici güven endeksi ise Ocak ayında %3,9 artarak 80,4'e
yükselmiş. Bu artış, tüketicilerin ekonomiye dair umutlarının tamamen söndüğünü
söylemek için henüz erken olduğunu gösteriyor. Ancak bu endeks, hala 100'ün
altında olduğu için, genel tüketici morali ve geleceğe dair beklentilerin
ihtiyatlı bir iyimserlik içerdiğini ifade ediyor.
Bu veriler, Türkiye ekonomisinin, yüksek enflasyon, değişken
sanayi üretimi ve tüketici güvenindeki dalgalanmalarla karmaşık bir dönemden
geçtiğini ortaya koyuyor. 2024'ün ilerleyen aylarında, özellikle Şubat ayından
itibaren, bu üç önemli gösterge arasındaki ilişkiyi daha da yakından incelemek
gerekiyor. TÜFE'deki yüksek artış oranları, tüketici harcamaları üzerinde baskı
yaratmaya devam edecektir. Bu durum, özellikle lokanta ve oteller gibi hizmet
sektörlerinde fiyat hassasiyetini artırabilir ve tüketici harcamalarını daha
temkinli hale getirebilir.
Sanayi üretimindeki artış, ekonominin üretim kapasitesinin
ve rekabet gücünün korunmasında kritik bir rol oynayacaktır. İmalat sanayi ve
enerji sektörlerindeki büyüme, iç ve dış talebi karşılayacak üretimi
destekleyerek ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir. Ancak, bu artışın
sürdürülebilir olması için hammadde maliyetleri, enerji fiyatları ve küresel
ekonomik koşullardaki dalgalanmalara karşı dayanıklılık göstermesi gerekecek.