Ekonomik Problemler
Türkiye ekonomisi özellikle son 5 yıldır ciddi bir sınav veriyor.
Bunun içsel nedenleri olduğu kadar dışsal nedenlerden bağımsız düşünmek de yanlış olur.
2008 yılında yaşanan küresel finans krizinin ardından yaşanan 2011 Avrupa Borç Krizi küresel ekonomide büyük kırılmalara neden oldu.
Krizlerin ardından sınırların kaldırıldığı, küreselci, liberal politikalar yerini daha korumacı politikalara bırakmaya başladı.
Nitekim Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte korumacı politikalar şiddetini artırarak “Ticaret Savaşları”na dönüştü.
Korumacı politikalar, birçok ülkenin ihracatını olumsuz etkilerken küresel büyümeyi de yavaşlattı.
ABD’nin yerli para birimi doları dünyaca kabul görmesi ve dünyanın en büyük pazarı olması sebebiyle kendi içinde yaşadığı güç mücadelesi küresel ekonomiyi doğrudan etkiliyor.
FED’in faiz politikasına karşı Trump’ın vergi politikası uygulaması diğer ülkelerde ekonomik dalgalanmalara neden oluyor.
Hatırlarsanız…
2008 ABD merkezli küresel finans krizi ve sonrasındaki 2011 AB Borç Krizi sonrasında hem ABD merkez bankası FED hem de Avrupa merkez bankası ECB’nin parasal genişleme politikası izlemiş, bu da özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi hızlandırmıştı.
O dönemde adeta her yerden para fışkırıyordu. Kredi hacmi ve yatırımlar artmış ve ekonomi hızla büyümüştü.
Nitekim bir süre sonra parasal genişleme son buldu ve süreç tersine dönmeye başladı.
Ancak bu durumun tersine dönmesinin başlangıcı ile Türkiye’nin içeride ve bölgesinde yaşadığı siyasi olayların şiddetini artırması aynı döneme denk gelmektedir.
FED Başkanı Bernanke’nin parasal genişleme ile ilgili yaptığı açıklama Gezi olaylarının yaşandığı dönemle neredeyse aynı tarihlere denk gelmişti.
İlerleyen süreçte gerek küresel ekonomide gerekse iç siyasette olan olaylar birleşince son 5-6 yıldır ülke olarak ekonomide problemler yaşamaya başladık.
Özellikle 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında Türkiye’ye karşı ekonomik saldırılar başladı.
Hâlihazırda küresel ekonomide ciddi problemler yaşanırken Türkiye’ye karşı başlatılan ekonomik saldırılar Türkiye ekonomisini diğer ülkelere kıyasla daha fazla etkiledi.
Yeni bir süreç…
Küresel ekonomik ve siyasi sistemin yeniden şekillendiği bu dönemde Türkiye’nin de ekonomik yapısının dönüştüğünü görmeye başlıyoruz.
Ekonomide korumacı politikalar arttıkça biz de yerli ve milli ekonomiyi güçlendirmeye gayret gösteriyoruz.
Yerli üretimin artması için çalışmalar olsa da bugün kalifiye eleman eksikliği sebebiyle bu konuda sıkıntılar çektiğimizi söyleyebiliriz.
2000’li yılların başında 2-3 bin dolar olan kişi başı geliri, ilerleyen yıllarda 9 bin dolar seviyelerine taşıyan olay düşük teknolojik yapıdan orta teknolojiye geçmek olmuştu.
Yüksek gelir seviyesine ulaşmak, yüksek teknolojik yapıya geçerek mümkün olacaktır.
Ancak nitelikli, kalifiye insan yetiştirmek zorundayız.
Bunu da yükseköğretimdeki müfredatın tarihin tozlu sayfaları arasından çıkıp günümüzün hatta geleceğin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde güncellenmesiyle mümkündür.