Ekonomik Krizlerin Asıl Sebebi
Kapitalizmin temelini oluşturan varsayımlardan biri “homo-economicus” kavramıdır.
Homo-economicus, insanı tüketici olarak fayda maksimizasyonu, üretici olarak kâr maksimizasyonu sağlamayı amaçlayan rasyonel bir varlık olarak tanımlar.
Bu kavramın ahlak felsefesindeki karşılığı, sadece kendi çıkarını düşünen egoist ve hedonist birey anlamına gelmektedir.
***
Küreselleşme olgusuyla birlikte kitle iletişim araçları gelişmiş, ancak insanlar arası iletişim azalmış ve toplumda bireyselleşme oranı da gittikçe artmıştır.
Artan bireyselleşme insanda derin boşluklar oluşmasına neden olmuş, boşluğu doldurmaya çalışan insan tüketime yönelmiştir.
Kitlesel üretim kitlesel tüketimi, kitlesel tüketim doğal kaynakları daha fazla sömürmeye doğru ilerlemiştir.
Bir yandan yer altı kaynakları diğer yandan yer üstü kaynakları sömüren insanlık, tükettikçe kendisini de tüketmeye başlamıştır.
Para mutluluğa, refaha, huzura ulaşmak için kullanılabilecek sadece küçük bir araç iken homo-economicus tarafından en önemli amaç haline getirilmiştir.
Para sevgisi ve onun tetiklediği doyumsuzluk insanları mutlu etmemekte aksine insanlar arasındaki bağların kopmasına yol açmaktadır.
***
Sosyal medyanın hızla yayılması ve daha fazla beğenilme arzusuyla insanlar gelirinin çok üzerinde tüketim yapmaya başlamıştır.
Bu mantıkla zenginliği ve aşırı tüketimi teşvik eder ve bunun için “Moda” kavramını ortaya atmıştır.
Tüketim yavaşladığı takdirde sistemin yalpalamaya başlayıp kriz çıkardığı bilindiği için moda ve reklamlar ile tüketimi teşvik edilmektedir.
Gelirin üzerindeki tüketim artışı borçlanmaya, aşırı borçlanma daha fazla huzursuzluğa yol açmıştır.
Kullanılan akıllı telefonların, giyilen kıyafetlerin, kullanılan arabaların markaları sosyal statü kazanma vesilesi olarak görülmeye başlanmıştır.
Bireyselleşen, bireyselleştikçe yalnızlaşan insanlar kalabalıklar içerisinde hapis hayatı yaşamaya başlamıştır.
***
Çıkar-menfaat maksimizasyonunu sağlamaya çalışan rasyonel insan yardımlaşmadan ve paylaşmadan uzaklaşmaya başlamıştır.
Bireyselleşmeyi öne çıkaran homo-economicus herkesin kendi faydasını maksimize ettiğinde otomatik olarak toplumun çıkarının da sağlandığını iddia etmektedir. Ancak varsayımda tutarsızlık bulunmaktadır.
Çünkü varsayımda çıkarların diğer insanlarla çakışmadığı belirtilmektedir. Fakat çıkar maksimizasyonunu sağlamanın başka yolu da yoktur.
Toplumun çıkarından ziyade kendi çıkarını düşünmeye teşvik ettiği için insanların zihninde “bananecilik” oluşturmaya başlamıştır.
Topyekûn refah sağlanmadığı takdirde bireysel refahlar refahsızlık doğurmaktadır.
***
Bizim inanç yapımız bireycilik değildir. Aksine herhangi birimizin ihtiyacı olduğunda kendimizden önce ihtiyacı olanın ihtiyacını giderme vardır.
Kibir yoktur tevazu vardır, israf yoktur iktisat (orta yol) vardır, tüketimle mutlu olmak yoktur kanaat ederek ve paylaşarak mutlu oluruz.
Şunu da unutmamak gerekir ki; ahlaki yapı bozulduğu takdirde uygulanan politikalar etkinliğini kaybeder.
Tüm bu çerçevede düşünüp ahvalimizi düşünmemiz gerekiyor.
Materyalizmin felsefi yapısından kurtulmalıyız.
Daha yüksek ahlaki standartlara çıkarak daha iyi bir toplum oluşturmalı, bunun için tüketimi azaltmalı, israfı yok etmeliyiz.
Bunun için ise reklamların azaltılması gerekmektedir.
En önemlisi de gelir adaletsizliği ile topyekûn mücadele edilmelidir.