Ekonomik kriz algısı hakkında…
Düşünce, insan zihninde sınırların olmadığı bir dünya oluşturur.
Ancak farklı düşünmek için, farklı düşüncelerle etkileşim halinde olmak gerekir.
İnsan ne kadar farklı düşünürse zihin dünyası o derece büyür ve genişler.
Düşünce sayesinde, içinde bulunulan gezegen bir oda kadar küçük hale gelebilirken, odanın da bir gezegen kadar büyük hale gelebilmesi mümkündür.
Düşünce, insanın psikolojisini değiştirir. Böylece insanın harcama ve tüketim yapısı da değişir.
Reklam metinlerinin ve görsellerinin amacı da budur. İnsanların düşüncelerine sirayet ederek onların tüketim alışkanlıklarında değişiklik yapmak ve kendi firmalarının ürünlerini satın almalarını sağlamaktır.
İnsanın düşüncelerine etki ederek bir ülkenin ekonomik yapısının bozulması da sağlanabilir.
İnsanların zihninde kriz olduğu algısı oluşturarak, insanların harcamalarını ertelemeleri veya azaltmaları sağlanarak o ülkedeki üretimin azalmasına neden olunabilir.
Bunun yolu da gazete, televizyon ve internet yayınlarında yapılacak haberlerden geçer.
Hepimiz hemen her gün internet, gazete ve televizyonlardan haberleri takip ederiz.
Haberleri eğer sürekli olarak aynı kanaldan takip ediyorsak o kanalın düşünce yapısına paralel düşünmeye başlarız.
Çünkü insan zihnine sürekli tek tip düşünce yapısı mesaj iletilir.
Eğer etrafımızdaki ailemiz, eşimiz, dostumuz da aynı düşünce yapısındaysa, beyin bildiklerini tekrar ettiği için o bilgilerin doğru olduğunu kabul eder.
Sonrasında gelen farklı bir düşünce yapısını ilk önce reddeder. Çünkü beyin farklılık istemez. Adeta otomatik pilota alıp, aynı kalıp içerisinde düşünmeye programlar kendisini. Çünkü o konuda düşünmek, analiz yapmak beyni yorar. Yorulmamak için aynı şeyleri tekrarlamayı ister.
Nasıl ki insan spor yaptığı zaman, sürekli kullanmadığı kasları yorulmaya başlarsa beyin de aynen bu şekildedir. Farklı düşünce yapısıyla karşılaştığı zaman beyninin kullanmadığı kısımları harekete geçer ve onu düşünmeye başlar ve bu da beyni yorar. Hâlbuki insan yorulmak istemez. Rahatlık ister. Bu istek de insanın belli bir kalıptan çıkmasını engeller.
Adeta kendi düşünce hapishanesinin mahkûmu olur artık.
Bu durumdan kurtulmak için, farklı düşüncelere sahip kitap, gazete, televizyon kanalları ve internet sitelerinden okumalar yapmalı, farklı düşüncedeki insanlarla konuşmalı ve fikirleri dinlenmelidir. Ancak bunu yaparken de eleştirel düşünce sistemine uygun bir şekilde yapılmalıdır. Bu defa da o düşünce yapısını salt doğru kabul edip o akıma kapılmamalı.
Zihni geliştirmek için doğru kaynaktan, doğru okumak teknikleriyle çok okuma yapılmalı.
Gelişmek için çok okumanın gerekliliği savunulsa da bu söylem eksiktir.
Çünkü yanlış bir bilginin çok okunması insanı geliştirmez.
Doğruyu, doğru kaynaktan, doğru okuma yöntemiyle çok okumak gerekir.
Çünkü yanlış bir bilgiyi çok okumak kişinin o yanlış bilgiye inanmasını ve yanlış bir şekilde yaşamasına neden olacaktır.
Bunun için okunan her kaynak eleştirel bir şekilde okunmalıdır.
Aksi takdirde insan başkalarının düşüncelerini kendi düşünceleriymiş gibi görmeye başlar ve onun doğru olduğuna inanmaya başlar.
Sonuç Yerine
Düşünce üzerinde durmamın sebebi; bazı insanların tek bir haber kanalından veya kendi düşünce yapılarına sahip yakın gördüğü kişilerden etkilenerek, onlarda ülkede bir ekonomik kriz olduğu algısı oluşmasıdır.
Ekonomideki her kötüye gidiş ekonomik kriz değildir. Ancak insanların kriz olduğunu düşünmelerini sağlayarak kriz çıkarılabilir.
İnsanlarda kriz olduğu algısı oluşturularak harcamaları azaltılır, azalan harcama üretimleri azaltır, azalan üretim sebebiyle işçi çıkarmalar başlar, işsizliğin artması tüketimi daha fazla azaltır, azalan tüketim üretimi daha fazla azaltır ve bu da ekonomik krize neden olur.
Şuan ise Türkiye’de üretim yapısı değişmektedir.
Küresel sistem değişirken Türkiye de bu süreci değerlendirmektedir ve yüksek katma değerli ürün üretimi sistemine geçmektedir.
Bu da süreç gerektirmektedir.
Anlayacağınız bu bir kriz değil, topu daha ileri atabilmek için adeta bir geri çekilmedir.
Hitler’in propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in dediği gibi “Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları, bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir.”
Son olarak Friedrich Nietzsche’nin bir sözü ile bitirmek istiyorum.
“Kendilerine “iyiler” diyenlerin, en zehirli sinekler olduklarını gördüm. Onlar tam bir suçsuzluk içinde sokarlar, tam bir suçsuzluk içinde yalan söylerler.”